Kuran-ı Kerim de cehennem farklı ayetlerle benzer şekilde anlatılır. 

Suçlular cehenneme vardıklarında, cehennem onlara büyük kıvılcımlar saçacak..

Uzaktan gözüktüğünde onun kaynaması ve uğultusu işitilecek…

Suçlular için bir zindan olan cehennem ateşten örtü ve gidecek olanları her taraftan kuşatan yüzleri dağlayan, deriyi soyup kavuran yüreklere çöken kızgın ateş dolu bir çukur olacak…

****

Cehennem aynen bu ve buna benzer ifadelerle anlatılır.

Hayattaki kulların hiçbiri cenneti de bilemez cehennemide.

Ancak insan hayattayken cenneti gördüğünü sanır,

Defalarca büyüleyici manzaralar karşısında “cennetten bir köşe” ifadesini kullanır.

Hepimiz hayattayken pek çok kez cenneti gördüğümüzü sanırız ama cehennemi hiç düşlemeyiz. 

Hatta aklımızın ucundan bile geçirmeyiz.

Oysa ben yaşarken cehennemi gördüm!

Alev topu gibi yanan, gittikçe büyüyen çukurlar arasında kaybolan bir ömrü görüm.

Büyük kıvılcımlar da vardı, uzaktan kaynama ve uğultu sesleri de geliyordu.

Ben bir zamanlar çilek toplamak için gittiğim bahçelerin yok olduğunu gördüm.

Çok uzun zaman önceydi Yeşilırmak’a ilk gidişim.

Pek çok açıdan özel bir gündü.

Bir daha gitsem aynı ruhu yakalar mıydım bilinmez ama karşımda aynı Yeşilırmak’ı görmeyeceğim artık kesindi.

Yangın üç ayrı noktada deniyordu ama gözle görünen her nokta yanıyordu.

Yangın helikopteri her zamanki gibi Türkiye’den gelmiş ve müdahale etmekte geç kalınmıştı.

Bu ilk değildi belki son da olmayacaktı ama en kötülerindendi.

Sadece üç kez su boşaltan helikopter havanın kararması ile gözden kayboldu.

Zaten gelmekte geç kaldığı gibi, gidişi de erken oldu.

Tıpkı mutluluk gibi.

Ay bile siyaha dönüşmüştü.  

O manzaradan sonra artık gerçekten lanetli olduğumuza emin oldum.

Her daim bu hayatta cehennemi yaşıyorduk.

Her gün bir felaketle sınanıyorduk.

Ancak hala uslanmıyorduk!!!

Tüm ağaçları kesmiş, tüm sahillere oteller dikmişken hala daha fazlasını düşlüyorduk.

Özel bir düğüne gitmek için çıktığım yoldan, felaketle ayrılmıştım.  

İnsanlar âmâsızca ateşle mücadele ederken aslında tüm çabalar faydasızdı.

Kullar cehennem ateşi karşısında nasıl durabilirdi ki.

Hani güç cehennemde yok oluşumuzu engelleyebilirdi. 

Artık anlamalıydık acının hiç bitmeyeceği, mutluluk ve huzurun olmayacağı

barışın hayal olduğu bir adaydı burası…

İster cehennem deyin, ister cezaevi…

Burası Zülfü Livaneli’nin Son Ada’sı bile değildi artık.

Sadece ve sadece cehennemdi….

Cehennem adasıydı.