İç siyasetle ilgili konular hakkında yazan arkadaşlarım hemen hemen her konuyu irdelediklerini görmekteyim ve okumaktayım, diğer yandan bu yazıları okuyan değerli okurların zaten cereyan eden olaylar hakkında yeteri kadar fikir sahibi olduklarından eminim bu nedenle bu yazımda iç siyasete değinmeyeceğim.

Hala sorulup sorulmadığını bilmiyorum, ama bizim kuşağın çok iyi anımsadığını inandığım bir hit geyik sorusu vardı, hepimizin bir şekilde bu soruyla yolu kesişmiştir. Soru çok basit ama acayip muhabbet konusu olurdu ve hatta bu soruya maruz kalan kişinin hayal alemine dalmasına neden olurdu bazen. Sorunun aynı zamanda psikolojik ve felsefi bir boyutu da vardı. Çünkü sorudan murad edilen esas konu kişiliğimizi sorgulamak hatta ruhumuzun derinliğine ulaşıp hakkımızda bir yargıya varmak.

O meşhur soru şöyle idi : "Bir adaya düşsen yanına alacağın üç şeyi söyle"?

Soruya cevap olarak çok ilginç malzemeler söylendiği gibi sıradan malzemeler de olurdu tencere tava gibi, ama aklımda kaldığı kadarıyla en hit ve ortak müşterek olarak kabul edilen malzeme kitaptı (sanki o kitap hiç bitmeyecekti), ama her nedense o kitap hep diğer iki şeyin yanında en revaçta olan malzemelerdendi.

Belki şu an siz de yanınıza alacağınız üç "şeyi" düşünmektesiniz, ama benim o meşhur üç şeyde değil, adada takılı kaldı. Çünkü hep ada diye gelirdi o soru ve nihayetinde biz şu anda bir adada yaşamaktayız. Anlayacağınız irdelemek istediğim konu aslında "Ada"dır.

Neden bu soru hep bir adaya düşersen diye başlardı, buradan başlayalım isterseniz.  Adanın Latincesi “isola” , İtalyancası “isolea” İngilizcesi ise “Island” olarak karşılık bulur. Dil bilimci değilim, ama ada kelimesinin yabancı karşılıklarına bakınca İzole olmayı, izole edilmeyi ya da özetle izolasyon kavramlarını çağrıştırır gibi. Zaten daha yakın tarihimize kadar adalar hep sürgün ve izolasyon yeri değil miydi?

Buradan yola çıkarsak; Adalar konum itibarıyla ana karadan farklı olmak konusunda birçok etkeni ve nedeni vardır aslında. Birkaç yüzyıl öncesine kadar adalar mahrumiyet bölgeleri, sürgün yerleriydi. Geçtiğimiz yüzyıla kadar adaların ulaşımı hava ve mevsim koşulları ve deniz durumu izin verdikçe yapılabiliyordu. Kısacası tabiri caiz ise, daha düne kadar adalı olmak yalnız olmak, izole olmak anlamını taşıyordu.

Ada olmanın bir diğer özelliği, saldırıya açık olmasıdır. Bu kapsamda yakınında oluşan güçlü devletlerin istilasına maruz kalması ve bunun sonucunda, tarih boyunca çeşitli egemenliklerin yönetimine girmesi anlamını taşır.

Adalar göçmen verir, göçmen alır. Bu durumun neticesinde, adanın sakinleri zaman içerisinde kendilerine has örf, adet, yaşam tarzı, gelenek ve göreneklerinin sosyal bir sonuç olarak oluşması, haliyle normaldir. Kısacası, her adanın kendine has bir kültürü olması kaçınılmaz doğal bir sonuçtur.

Peki, böyle bir ortam adalı insanları nasıl etkiler? Nasıl bir şeydir adalılık? Adalı tarzı yaşamak ne menem bir şeydir? Kıbrıslı olmak ile Kıprıslı olmak arasındaki fark nedir?

Temelde; adalı olmak, yalnızlığı paylaşmak, insanlara ve doğaya açık olmak, güler yüzlü, içten, sosyal ve hoşgörülü, farklı kültürlere açık olmak, paylaşmayı sevmek, yardımlaşmayı ilke kabul etmek, misafirperver olmak demekti. Diğer yandan sınırlı kaynakların etkisiyle her şeyin (bitkiler, otlar, kuşlar, hayvanlar, böcekler, deniz canlıları) adalı kadınların becerileri ile yenilebilir hale getirilmesi sonucunda diğer mutfaklara kıyasla daha zengin bir mutfağa sahip olmak demektir adalı olmak. 

Saydığım tüm bu özellikler sadece Kıbrıslı olmanın değil, adalı olmanın temel bir kaç özelliği idi.

Geçmiş zaman kipi ile yazıyorum, çünkü bahse konu özelliklerin birçoğu ne yazık ki Kıbrıs'ta yok olmaya yüz tutmuş durumdadır.

Belki de hızla ve durdurulamaz şekilde değişen dünyamızda, her birimizin gelişen ulaşım ve iletişim araçlarıyla dünyaya entegre olduğumuz günümüzde, adalı olmaya dair yukarıda saydığım bu güzel meziyetlerin ortadan kaybolmaya yüz tutması kaçınılmazdır. Ama üzülmemek de elde değil.

Dünyanın bir parçası olmak, dünya ile entegre olmak elbet durdurulamaz, hatta öyle bir talepte bulunmak saçmalıktır ama Kıbrıslı ya da Kıprıslı olmak sadece sözde bir duruş olmamalı, Adalı insanın özellikleri bir ilke, bir kültür ve bir yaşam şekli kabul edilerek özü ve sözü ile korunmalıdır.

Aksi takdirde Akdeniz adalarının hemen hepsinde kutsal kabul edilen siesta uykusunda uyumaya devam etmekten ve tatlı rüyalar görmekten öteye gidemeyecektir özlemlerimiz…