Çocuklar ve hanımın Şubat tatilini fırsat bilerek adamızın en güzel bölgelerinden biri olan Girne civarlarında güzide bir otelimizde 3-4 günlük bir tatil yapalım rahatlayalım, değişiklik olsun dedik .

Otel yeni, güzel, temiz tertipli ve hoş. Odamız deniz ve dağ manzaralı, tadına doyum olmaz; hava da bizden yana bir tavır sergileyince keyfimize diyecek yok.

Bir an oteldeyken 1980’li yıllara geri döndüm ve ergenliğe yeni girmiş bir genç olarak yaşıtım arkadaşlarla Mağusa ve İskele bölgesindeki otellerde ve restoranlarda garsonluk yaptığım yıllar aklıma geldi. Daha kendine güveni yeni gelmiş taze genç bir kolej öğrencisi için o dönemde farklı ülkelerden turistlerin arasında olmak ve öğrendiğim yabancı dilleri uygulamalı olarak kullanmak bulunmaz bir fırsattı benim için.

Hem tatilimizi değerlendiriyorduk hem eğleniyorduk hem de üzerinden para kazanıyorduk o zamanlar. İngilizi, İtalyanı, Almanı, Finlandiyalısı, Avusturyalısı, Hollandalısı olsun farklı farklı kültürdeki insanları tanımak ve onlarla sohbet etmek ve hatta bazı günler onlara rehberlik ederek ülkenin güzelliklerini, kültürünü, yaşamını anlatmaktan büyük zevk alırdık.

Çalıştığım yerlerdeki herkes hem mesleğini severek yapıyordu hem de en az iki lisanı çok iyi konuşuyordu. Özellikle bizden büyük ağabeylerimiz turistlerle birebir konuşmanın önemine vurgu yapıp karşılıklı anlaşmanın müşteri memnuniyetinde çok önemli bir unsur olduğunu bizlere söyleyerek yemek ve içeceklerle ilgili elimize bir dosya verip yabancı dillerdeki anlamlarını ezberlememizi söylerlerdi. Ayrıca genelde ülkemizle ilgili, özelde de bölgemizle ilgili bilgi sahibi olmamızı isterlerdi.

Asli mesleğimiz olmasa da dört elle işimize sarılır işteki ağabeylerimizin dediklerini harfiyen uygulamayı kendimize görev edinirdik.

Birçok değişik ülkeden insanlarla iletişim kurup onlara ülkemizi bir nevi tanıtıp kendimizce anlatmamız hem onları memnun etmiş hem de bize hayatımızın bu en güzel dönemlerinde bir çok tecrübe ve ders niteliğinde öğretiler kazanmamıza neden olmuştur.

Hal böyleyken bu nostaljiden sonra tatil nedeniyle kaldığımız bu otelde özellikle Alman ve İngiliz turistlerin çokluğu hem sevindirici hem de bizim açımızdan zevkliydi. Ancak turizm açısından ülke çapında yaşanan bir çok olumsuzluğun yanında otelin yemek servisi bölümünde çalışan garsonların çoğunun yabancı dil bilmemesi bir çok tiyatro ve sessiz sinema izlememize de neden oldu ne yazık.

Hizmet sektörü şemasında üst sıralarda olmasa da en etkin ve vizyon açısından değerli bir konumda olan garsonların turistlerin ne söylediğini anlamaması ve başka arkadaşını yardım için çağırması ve onun da anlamaması sonucunda şef garsonun aranıp bulunması sonucunda turistin hem şakalaşmak hem de konu açıp sohbet etme isteği olduğunun anlaşılması beni üzdü desem yeridir.

Otelde kaldığımız birkaç gün içerisinde benzer olayların yaşanması turizm sektöründe hizmet veren ve bire bir turistlerle diyaloğa giren tüm personelin lisan bilmesi şiddetle gereklidir. Ayrıca çalıştığı ülkenin kültürünü, sosyal yaşamını ve tarihini bilmesi elzemdir.

Lokomotif sektör olan turizm altyapısını oluştururken sektörde yer alacak elemanların en iyi şekilde eğitilmesi ve bu sektöre kazandırılması gerekmektedir. Turizm Meslek okullarının en kısa zamanda aktif hale getirilmesi gerekmektedir.