Öncelikle Lefkoşa’nın her karesine hayran birisi olarak üzülerek yazacağım bu satırları.

Başkentin bu denli kötü görüntüye sahip olmasını kabullenemeyen biriyim.

Amacım belediyeyi eleştirmek değil. Konumuz da zaten belediye değil…

Dün Surlariçi’nden geçmek zorunda kaldım. Zorunda kaldım diyorum çünkü mümkün oldukça gitmemeye çalışıyorum. Neden mi? Yaşam alanlarımızın bu denli gasp edilerek kötü imaj vermemizden dolayı.

Ben pırıl pırıl bir kent hayal edenlerdenim. Bunun temizlikle değil bir bakışta neler gördüğünüzle alakası var. Yani pırıl pırıl insanlar, sokaklar, çocuklar…vs…
Bir memleketi anlatan en belirgin özellik o memleketin insanlarının nasıl yaşadığıdır.

Bizler kendi özümüzü korumaya çalıştıkça birileri bizi kendi özümüzden koparmaya çalışıyor. Her ne kadar kültürümüzü korumaya çalışsak da zaman içerisinde erozyona uğrayan Kıbrıslılar da yok değil hani…

Gelelim konumuza.

Surlariçi Lefkoşa’nın tarihi bir bölgesi. Gerek dokusu gerekse yapıtları ile bambaşka bir yer. Buram buram Kıbrıs kokar.

Dün gezerken birçok yapının yıkılmak üzere olduğunu gördüm. Yıkılmak üzere olan bu evlerde yaşayan insanları, çocukları ve yaşlıları da . Kim bilir bu yıkık dökük evlerde cüzi kiralarla yaşama mücadelesi veren bu insanlar ne kadar riskli bir yaşam sürdürdüklerini farkında bile değiller.

Esas kötü olan bodrumda yaşayanların olması. Bodrumu kendilerine ev yapmış bu aileler yaşam alanlarını sokaklarda da devam ettiriyor. Nasıl mı? Zaten zar zor hareket ettikleri küçük küçük evlerde sıcağın içerisinde oturmak yerine sokağın içerisinde oturarak, çamaşır asarak yapıyorlar bunları. Dar bir sokaktan aracın geçmesi bile zorken onlar sokak içinde aracın geçmesini etkileyecek şekilde oturuyorlar. Garipsemiyorum. Yıllardır bu böyle değişmiyor. Sokakların arasından aniden fırlayan çocuklar mı dersiniz, duvardan duvara gerilmiş iplere asılan çamaşırlar mı dersiniz…daha neler neler…

Sokakla ev arasında yaşayan bu insanlar dünyanın en gelişmiş ülkelerinden bizi ziyarete gelen turistler tarafından nasıl görünüyor bilemiyorum.

Surlariçi Kıbrıs’ın en kötü yanını yansıtıyor. Kıbrıs’ın diyorum çünkü böylesine bir görüntü başka bir şehide yok. Kimse kangren olan bu alana dokunamıyor.

Geçtiğimiz dönemde bir evin içerisinden kamyonlarca çöp çıkarılmış ve sağlık ekipleri tarafından bu yer ilaçlanmıştı. Bugün bu çöp evler belki yok ama sağlam ev mi var diye de sormak lazım.

Surlariçi bizim.

Kıbrıs’ın en güzel tarihi bölgelerinden biri.

Bazı yerleri her ne kadar yeniden restore edilse de yaşam biçimi bunu görmezlikten gelmememize engel olmuyor maalesef.

Surlariçi, önce içinde yaşayanlardan başlamak kaydı ile geliştirilmeli ve değiştirilmeli. Kötü izlenimler bıraktırmayan bir Surlariçi hedeflemeliyiz. Önce oradaki insanlara yeni bir yaşam alanı sağlanmalı. Birçok bina yeniden tamir edilerek sağlamlaştırılmalı. Sokaklarda çamaşırlar, sandalyeler, çöpler, oyuncaklar olmamalı…. iş sahaları yeniden gözden geçirilmeli. Gürültü verecek hiçbir iş yeri Surlariçi’nde barındırılmamalı. Kaldı ki iş yeri olduğu bile belli olmayan yerler de Belediye ekipleri tarafından tespit edilerek kapatılması için gerekli girişimler başlatılmalı. Bu kadarla da bitmiyor. Bizler Kıbrıs’ı seviyoruz. Yaşadığımız yaşam alanları bizi en iyi anlatan yerdir. Bizi de en iyi anlatan yerlerden biri de evimizdir. Lefkoşa bizim evimiz, Surlariçi de evimizin bir odası. Lütfen ‘TEMİZ TUTALIM’.