Yıllar sonra Kıbrıs’a dönüş yaptığımda en ilgimi çeken oluşumlardan biri olan Kıbrıs’ta Vicdani Ret İnsiyatifi adı altında bir grup antimilitarist gencin düzenlediği toplantılarına katılmıştım. Havada “Şu aramızda ajan mı? Kim için çalışıyor?” Şeklinde kaygı ile karışık bir güvensizlik kokusu sezdiysem de hem cesaretlerine hem de enerjilerine hayran kalmıştım. Sonradan yaşayarak gördüm ki güvensizlik konusunda pek de haksız sayılmazlarmış. Gençler konuşturulmuyormuş, gelecek susturuluyormuş, herkes her konuda fişleniyormuş bu ülkede. Sol kesimdeki bölünmüşlüğe rağmen sindirilme ve korku kültürüne direndikleri için şimdilerde uzaktan dirençlerini, söylemlerini ve yaratıcılıklarını gördükçe daha bitmedi her şey diyorum kendi kendime. Ümit var hala.. 
18 yaşına gelip oy kullanma hakkını kazanana ve asker olarak kayıt altına alınma sınırını aşana kadar sistem tarafından tanımlanmayan bireyler olarak bu devlet onlara ne veriyor ki ne istesin? Yurt dışına göç eden ve orada unutulan Kıbrıslı Türk Erkekler sınır kapısına geldiği anda asker kaçağı olarak işlem gördü ve yürüyen Sterlin ya da Avro gibi algılanarak bedelli adı altında soyguna uğradı kendi vatanına giriş yaparken. Gurbette olanlar kendi toprağına dönüş yapsın, yatırım imkanı sağlayayım kredi vereyim, vergi yükü olmasın gibi düzenlemeler gerçekleştirip nüfusu farklı şekilde yapılandırmak kimsenin işine gelmedi anlaşılan. Zaten varını yoğunu satıp geri dönenler de geri gitmeliydi diye müşterisi oldukları bankaların batırılması gerekliydi o günkü zamanın dinamikleri içerisinde. 
Savaş gören kuşakla her konuştuğumda mutlaka sorgularım, savaş yıllarını anlatmalarını isterim. En azından benim bu güne kadar dinlediğim öykülerden şu sonucu çıkarıyorum: Bir ihtimal  azınlık olmaktan ya da silahsızlıktan dolayı mı bilmiyorum ama Kıbrıslı Türkler o yıllarda çoğunlukla kendilerini savunmuşlar, sadece direniş göstermişler, saldırmamışlar. Yani bugün adaya bu kadar asker ve silah yığılmışken, İngiliz Üsleri varken bizim gençlerin askerliği ile mi güvende olacak sınırlarımız? Zaten karasularımızda bu kadar iştah kabartıcı doğal kaynaklar bulunurken ikisi Uluslararası örgütlere ait olmak olmak üzere yedi bayrağın dalgalandığı bir toprak parçası üzerinde biz Kıbrıslı’lar savaşsak ne olur savaşmasak ne olur bu saatten sonra? 
Yıllardır öyle abuk subuk süreçler, öyle garip gündemler oluşturuluyor ki bu sistemde büyük bir çoğunluğumuz ortaya atılan her şeyin üzerine balıklama atlıyoruz. Oyalanıyoruz ve birbirimizi kandırdığımızı düşünerek, başkalarının haklarını gasp etmeyi, bizden değilse, ayni düşünmüyorsa yok etmeyi kendimizde bir hak olarak görüyoruz. Özellikle sosyal haklar, gelecek ve paylaşılacak harçlık için toplumsal dinamikleri tetikleyip nur topu gibi yeni sorunlar yaratıyor ve tam anlamı ile bir dejavu yaşıyoruz. Dışa olan siyasi ve ekonomik bağımlılığın intikamını sanki birbirimizden alıyoruz.
2011 yılı boyunca yaşanan intihar oranları korkunç boyuta ulaştı. Tüm uyarılara rağmen birkaçı hariç basının büyük çoğunluğu intiharların şeklini, kişinin öyküsünü yayınlamaya devam etti. Cenaze haberleri, ailelerin yaşadığı acının resimleri çarşaf çarşaf yayınlandı günlerce. Son olarak geçtiğimiz gün akşam saatlerinde korkunç haber düştü ajanslara: “18 Yaşında bir ÇOCUK silah altındayken kendini vurdu” İntiharlar ve öyküleri, sonrası yaşananlar basında yer almasın diyoruz demesine ancak son yaşanan olayda durum farklı. Gelişimini tamamlayıp tamamlamadığı göreceli olan çocuk sayılabilecek yaşta birinin eline silah ve mermi vermek açısından ve askerde yaşananlar konusunun sorgulanması ve gerçeklerin toplumla paylaşılması gerekmektedir. Kendi adıma silah altındaki çocuklar kendini vurduğu sürece değil kendimi güvende hissetmek sadece içinde yaşadığım sistemden iğreniyorum. SİLAHLAR ÖLDÜRÜR! Ve bu nedenle, başka çocukların eline silah vermeden önce acil bir şekilde insan öldürme sanatını öğrenmek istemeyenler için Vicdani Ret ile ilgili bir yasal düzenlemeye ihtiyaç vardır. Kurultay savaşları, daha etkili muhalefet etme fırsatı tanıyan LTB’nin batışı, herkesi heyecanlandıran erken seçim umudu ve siyasetten önce eline silah verilen bir çocuğun kendini vurmasının daha önemli olması gerekmez mi sizce?