Gazeteci - yazar dostum Nezire Gürkan'ın uzun çalışma sürecinden sonra ortaya çıkardığı yeni kitabını bir süre önce okuma fırsatını buldum. O günlerde yazacaktım bu yazımı aslında, ama bir türlü fırsatım olmadı. Ancak son günlerde Serdar Denktaş'ın yaptığı siyasi hamleleri haberlerden izlemeye başlayınca, kitapla ilgili aklıma gelen "O" yazıyı bugün yazdım ve sizlerle paylaşıyorum.
Nezire Gürkan'ın kaleme aldığı belgesel nitelikli "Sistem O’nu, O Sistemi Sevmedi! Serdar Denktaş” kitabının her şeyden önce akıcı ve bir solukta okunacak cinsten olduğunu belirtmek isterim. Zaten Nezire Gürkan'ın kaleminden çıkan bir çalışmadan başka bir şey beklenemezdi.
Kitabın bence en önemli özelliği yakın siyasi tarihimize ışık tutması, cesur tespit ve tenkitler içermesi. Ama benim açımdan kitabın önemli bir diğer özelliği ise, Serdar Denktaş'ın içinden geldiği gibi hatıralarını aktarması ve yakın siyasi tarihimizle ilgili çok önemli iddialarda bulunmasıdır.
Serdar Denktaş; çocukluk ve gençlik yıllarını anlatırken onun bakış açısından o günleri yaşamak, duygulanmak ve hissetmek mümkün. Yaşamın kesiti siyasi boyuta geçince ise, okuyucu olarak renkler ve tatların değiştiğini fark ediyorsunuz, zira Serdar Denktaş’ın nevi-i şahsına münhasır bir yapısı var. O hem Toplum lideri Rauf Denktaş'ın oğlu, hem siyasi kimliği olan Raif Denktaş'ın kardeşi hem de aynı zamanda sokaktaki insan. Ama diğer yandan "O" hem milletvekili, hem bakan hem de parti başkanı olan örgütçü bir lider.
Gençlik ve öğrencilik dönemi, daha sonra hayatının aşkı ile buluşması, ardından babasının siyasi düşmanı iş adamı Boyacı'nın damadı olarak yaşamından kesitler anlatan Serdar aynı zamanda iş hayatına atılmasını ve bu alandaki deneyimlerini de anlatır hatıralarının arasında. Rauf Denktaş'ın oğlu ve Salih Boyacı'nın damadı Serdar olmanın zorluklarını, özellikle de kayınpederine ait bankanın batmasından sonraki dönemlerde yaşadıklarına dair anlattıkları okumaya değer nitelikte.
Bir şekilde kendini siyasetin içinde bulan Serdar Denktaş’ın, o yıllarla ilgili tarihe düşen önemli notları da var kitapta. UBP'nin içindeki gençleştirme hareketi öncülerinden S. Denktaş 1990 yılından itibaren fırtınalı siyasi yaşamını da açık yüreklilikle ama yine de "kendince" anlatıyor ve siyasi geleceğimize yansımaları olacak çok önemli tespitlerde bulunuyor.
Kitapta S. Denktaş’ın henüz 30 yaşındayken Eroğlu'nun kontenjanından seçime girmesi ve farklı bir şekilde UBP'den milletvekili seçilmesi, Bakan olarak atanması, Elçilik ve diğer güç merkezlerinin müdahaleleri, UBP'den ayrılması ve DP'nin kuruluşu, siyasi entrikalar, çatışmalar, gruplaşmalar ve tüm bu olaylara ilişkin anılar ve tespitler açık kalplilikle anlatılıyor.
Cesur bir şekilde siyasi deneyimlerini paylaşan S. Denktaş, kitapta ayrıca CTP - DP hükümet ortaklığının "tatlı ve tatsız" taraflarını, Mehmet Ali Talat'la dostluğunun başlangıcını, derinleşmesini ve "askıya" alınmasını, Ferdi Sabit Soyer'le enerjilerinin uyuşmamasını, ÖRP'nin kuruluşunun ilginç hikayesini, AKP'nin müdahalelerini ve o dönemin kaygan siyasi dönemeçleriyle alakalı entrikalarla Soyer'in ilişkisini, son cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinden Talat'ın ofisinden aldığı tehdit telefonunu da anlatıyor ve tüm bu olayların kendince değerlendirmesini yapıyor.
Yukarıda bahsettiğim içeriğiyle oldukça ilginç olan bu kitapta bahsedilenlere dair bugüne kadar bir tekzip yapılmamış olması da bence anlatılanlara ayrı bir değer kazandırıyor.
Özetle kitap birçok nedenden dolayı okumaya değer. Ben kendimce nedenlerimi buldum ve sıraladım...
Umarım okuyacak olanlar da bulur.