Kabul ediyorum ki önyargılarımla gitmiştim.
Devletin hantal zihniyetinden tiyatrolar da payını almıştı bana göre.
Memur mantığı ile çalışıyorlar, hiçbir şey üretmiyorlar ya da ürettikleri hep vasat kalıyordu.
Oysa bu sefer çok farklı bir oyun ve oyunculuklar çıktı karşıma.
Zaten salona girer girmez önce simsiyah dekor cezp etti beni ardından başlayan Cem Adrian müzikleri.
Oyunun başlamasıyla önyargılarım da yavaş yavaş azaldı.
Oya Akın bir kadının yalnızlığını ve yalnızlığın verdiği hüznü öyle güzel aktarıyordu ki izleyiciye.
Sonra o kadın gitti yerine aşka aşık bir kadın geldi.
Bambaşka bir kadındı sanki karşımızdaki ve ikinci bölümde yeniden başka bir kadını yaşattı bize.
Aşka teslim olan, aşkı acıya dönüşen şiddete ve tecavüze maruz kalan bir kadındı artık o.
O kadar iyi oynuyordu ki bir kadının sevdiğinden gördüğü şiddet karşısında yaşadığı acı sizin de içiniz parçalıyor ve bir an için kalkıp ona dokunmak, teselli vermek geçiyordu içinizden. Oya Akın’ı tebrik etmek ve bu ülkede böyle yetenekli insanlar olduğunu hatırlayıp sevinmek gerek.
Oyundaki şiddet sahneleri ve başrol oyuncularından Tuygun Töre’nin kattıklarını da hatırlatmalıyım. O olmasa ne aşık ne acı çeken bir kadın olurdu karşımızda.
Oyundan bütünüyle çok etkilendim.
Ancak ertesi sabah Kıbrıs gazetesinde okuduğum haber beni çok üzdü ve bana nerde yaşadığımı yeniden hatırlattı.
Bir yandan devletin hantal yapısından şikâyet ederken, öte yandan ortaya bir şeyler çıkarmaya çalışan insanlar yine baltalanıyordu.
Bu devlet hiç çalışmayan sadece oturarak maaş alan memur zihniyetinden anlıyordu anlaşılan.
Sanatı, sanatçıyı tiyatroyu mumla aradığımız bu ülkede tiyatro bir kez daha kişisel menfaatlerin arasında eziliyordu.
Tuygun Töre, Zorlu Töre’nin oğlu olduğu için sözleşmesi yenilenmiyor ve bana göre daha çok kitlelere ulaşması gereken “Katil” isimli oyunun sahnelenmesi riske giriyordu.
Zorlu Töre’yi tanımam benim için diğer politikacılardan daha fazla bir anlam da ifade etmez.
Ama memurların üst üste oturduğu ve çay kahve sohbetleri ile gün geçirdiği bir ülkede genç bir insanın birilerinin oğlu diye cezalandırılmasını da hazmedemem.
Bir oyun sahneye taşınıncaya kadar geçen zaman verilen emek küçümsenemez, bunu küçümsemeye de kimsenin gücü yetmez.
Sanat o kadar kolay olsaydı zaten hepimiz tiyatrocu, şair, ressam ya da yazar olurduk herhalde.
Eğer bu kadar az sanatçı varsa bunu durup bir daha düşünmeli ve katlanılması zor olan bu dünyayı katlanılır kılmaya çalışan sanata, sanatçılara ve sanata emek veren tüm insanlara biraz daha tolerans göstermek gerek.