Televizyon yayımcılığını medyanın en zor ve meşakkatli alanları arasında gösterebiliriz. Kameranın önüne geçmek herkesin becerebileceği bir iş olmasa gerek. Hele bunlara bir de canlı yayın eklenirse, televizyoncuların görevi bir o kadar daha zorlaşıyor. Televizyonları başında oturan bizler; soğuk camdan yansıyan görüntüleri izlerken, işin perde gerisini göremiyoruz. Bir başka ifadeyle, televizyonun çerçevesi içerisine sığan ve bizler için başkaları tarafından seçilen görüntüleri izliyoruz. Böylece algımız ve fikirlerimiz bize sunulanlar ekseninde şekilleniyor, yönleniyor.

Kalifiye eleman sıkıntısı yaşanıyor
Kıbrıs Türk televizyonlarında yapılan yayımcılığın gelişme ve emekleme döneminde olduğunu ifade etmeliyiz. Birçoğu ekonomik sıkıntılarla boğuşan ve teknolojik alt yapısını tamamlamış olan televizyonlarımızda, yayımcılık yapmak da ayrı bir sabır ve beceri gerektiriyor. Sabahın erken saatlerinde gazetelerin okunmasıyla başlayan haber ağırlıklı programları bizlere sunmak için, özveriyle çalışan bir televizyon gazetecisi kitlesi bulunuyor. Arkadaşlarımız sınırlı imkânlarıyla bizlere ulaşırken kendilerine çizdikleri idealler doğrultusunda görevlerini sürdürüyorlar. Ekonomik sıkıntıların yaşandığı televizyonculuk sektöründe, gazeteciler de hak ettikleri ücretlerin çok altında çalışmak zorunda kalıyor. Hal böyle olunca da her iş kolunda olduğu gibi bu sektörde de kalifiye eleman sıkıntısı yaşanıyor.

Televizyon kitleleri etkiliyor
Bu yazıda televizyonculuğun sıkıntılarından çok, farklı bir yönünden bahsetmek istiyorum. Televizyonun hayatımızda önemli bir yeri bulunuyor. Sosyal ağların gelişmesiyle bir güç kaybı yaşadığını gözlemlesek de Kıbrıslılar için televizyon önemli bir kitle iletişim aracı olma özelliğini koruyor. Zira birçok siyasi tartışma, haber odaklı ve kültür programları bu platformdan takip ediliyor. Televizyonun kitleleri etkileme ve ikna etme gücünü biliyoruz. Her ne kadar da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) gazeteler kamuoyu oluşturmada daha etkili bir rol üstlenmiş olsa da sosyal ağları ve televizyonları da yabana atmamak gerekiyor. Televizyonların etkisi ve gücü konularında KKTC’de yaşadığımız örneklerden bahsetmek istiyorum.

Stüdyodaki piton heyecan yaşattı!
Televizyon gazetecisi Hakan Efe Yıldırım’ın sunduğu “Günaydın Kıbrıs” isimli programda yaşananları en yakın örnek olarak gösterebiliriz. Kanal T’de yayınlanan programda Hakan E. Yıldırım’a Çağlar Yüksel tarafından bir şaka yapıldı. Aynı televizyonda şaka programı hazırlayan Çağlar Yüksel, Gazimağusa Hayvanat Bahçesi’nden sahibi ile birlikte stüdyoya getirttiği piton cinsi bir yılan, şakanın başkahramanı oldu. Hakan E. Yıldırım’ın canlı yayında gazete manşetlerini izleyicilerle paylaştığı sıra, arkasından sırtına doğru yaklaşan yılanı fark etmesi ile birlikte koltuğunu terk ederek stüdyonun diğer bölümüne geçti.

Kahkahalar havada uçuştu
Canlı yayında yaşananlardan sonra görüntüler önce sosyal ağlara daha sonra da Türkiye televizyonlarına kadar ulaştı. O güne kadar Hakan’ı televizyonlarda fark etmeyenler bile bu vesileyle tanımış oldu. Televizyonun gücü bu sefer televizyon gazetecisinin tanınmasına yol açtı. Hakan E. Yıldırım geçtiğimiz günlerde Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin organize ettiği bir etkinliğe katıldı. Etkinliğin başında katılımcılara Hakan’a yapılan şaka da gösterildi. Tahmin edebileceğiniz gibi kahkahalar havada uçuştu. Ancak bir kişi bile bu şakanın gazetecinin mesleğini icra ettiği sırada canlı yayında yapılmasını eleştirmedi. Aksine insanları korkutmanın ne kadar eğlenceli bir durum olduğunu bir kez daha görerek, zevk bile alındı. Ancak gazetecilik ve televizyonculuk açısından olaya yaklaştığımızda; bu tür şakaların canlı yayında, arkadaşımızı zor durumda bırakarak yapmak yerine, başka bir ortamda yapılması daha uygun olurdu. Zira mesleğini yapmaya çalışan birine hiçbir koşul altında yapılan şakaları kabul etmiyorum. Hele de bu meslek televizyonculuk gibi zor ve özveri isteyen bir meslek ise.

Sonradan gelen bir şöhret
Bir başka örnek de hatırlayacağınız gibi Kıbrıs Türk televizyon tarihinde önemli bir iz bırakan gazeteci Saffet Soykal konusunda yaşanmıştı. Saffet Soykal’ı Bayrak Radyo Televizyon Kurumu’nda yaptığı programlardan tanıyan az bir kesim varken, Kanal T’deki bir programda söylediği sözlerin video paylaşım sitesine düşmesi, ününe ün katmasına yol açtı. Ardından Beyaz Show ile Yemekteyiz Kıbrıs’a davet edilmesi ve onu takip eden günlerde birçok programa çağrılması, Soykal için sonradan gelen bir şöhret gibi görülmüştü.

Medya ünlendiriyor
Tüm bu yaşananlardan sonra Türkiye televizyonlarının olaylara yaklaşımını bir kez daha anlamış oluyoruz. Bir gün önce kendi halinde sıradan bir vatandaş olarak yaşamına devam eden birisi, dakikalar içerisinde medyasının en sempatik, komik ve sevilen karakteri haline gelebiliyor. Aslında Türkiye medyası bu tür hadiseleri iyi kullanıyor. Bir nevi sömürüyor. Saffet Soykal olayında bu sömürünün nasıl bir şey olduğunu görmüştük. Medya “bana imkân tanıyor, ünlendiriyor” diye sevinirken, bir taraftan da o şehvet içerisinde bu ünün yine medya tarafından bir günde yok edilebileceği gerçeğini unutuyor insanlar. Bahse konu olan her iki olayın da Kanal T stüdyolarında ve Günaydın Kıbrıs programında yaşanmış olması da ilginç bir durum.

Sabun köpüğü
Bahsetmiş olduğum örneklerden yola çıkarak; medyanın gücünü bir kez daha anlamış oluyoruz. Bu örnekleri artırmak mümkün görünüyor. Özellikle eğlence odaklı bir televizyonculuk yaşadığımız şu günlerde, adeta sabun köpüğü gibi bazı insanların önce var olup sonra yok olduklarına şahitlik ediyoruz. Bir başka değişle, medya değirmeni içerisinde öğütülen yaşamları ve insanları görüyoruz. Kıbrıs Türk televizyonlarının haber odaklı yayımcılığı benimsedikleri için bu tür durumdan söz edemeyiz. Ama bizde de programların tek düzeliği, benzerliği ve protokol haberciliği en çok rahatsızlık veren durumlar arsında gösterilebilir.


GÖREN PAYLAŞTI: Kanal T’nin Günaydın Kıbrıs programında Hakan E. Yıldırım’a Çağlar Yüksel tarafından yapılan şaka sonrası, sosyal paylaşım siteleri ve Türkiye televizyonları konuya yoğun ilgi gösterdi.



GÜNAYDIN KIBRIS’IN KADERİ: Her iki olayın da Kanal T stüdyolarında ve Günaydın Kıbrıs programında yaşanmış olması da ilginç bir durum.