Kıbrıs’ta göreve yeni başladığımda sürekli dersten kaçtığı söylenen 14 yaşında bir öğrenci için gerçekleştirdiğimiz okul ziyaretinde muavin hanımın “O kız yolunu seçti artık” tarzındaki yaklaşımı karşısında dehşete kapılmıştık. Israrla çürük elmanın diğer elmaları da çürüteceği yaklaşımından geri adım atmamakta direniyordu. Bir çocuğun eğitim hakkını engelleme yetkisini kendinde görmesi ve farklılıkları yok sayan yaklaşımı üzücüydü. Belli ki onu okuldan atmak için onlarca nedeni vardı. Eteğinin boyu, kaşlarını alması, dövmeleri derken verim alamayacağımızı anlayarak okul değiştirme yolunu değerlendirerek kendi rızasını alıp öğrenciyi oradan kurtarma yolunu seçmiştik. (Ayrıca belirtmek gerekir ki şimdi o genç yurt dışında yüksek öğrenim görmektedir ve onur belgesi almıştır) Yaşadığımız örneklerle fark ettik ki gençlerle iletişimi güçlü olan demokratik zihniyetli öğretmenler yanında çürük elma diye okuldan gönderdiklerinin sabahları okulun dış demirlerinde sıralanmış halini ve her geçen gün yükselen sayısını görmezden gelerek buna disiplin diyenler de çok sayıdaymış.
Bireysel farklılıkları görmezden gelen bir eğitim sisteminin yetiştirdiği robot tipi kolay yönetildiği için iktidarların en işine gelen toplum modelini yaratmaktadır. Sistemin sürdürülebilir olmamasına rağmen yıllardır inatla onu ayakta tutabilmek adına tek tip insan yetiştirmeye çalışarak milli kimyasallarla kuşaklar büyüttük.Taşıdığı kimlik kartı veya pasaportu ile ancak muhtardan mühür alabilen ve dünyanın çok az ülkesine seyahat edebilir durumda olan ama buna rağmen özgür olduğunu savunan, kendinin hep üstün olduğuna inandırılarak zehirlenmiş zihinlerin renklerin farklılığına tahammülsüzlüğüne şaşırmamak lazım.
Gökkuşağı eylemine net tavır geliştirip destek verenler ya da karşı çıkanlar olduğu gibi hani arada kalmasın diye bir şey söylemek isteyen ama homofobimi de fark etmesinler mantığından mı bilinmez “Herkes boyarsa şehir ne hale gelecek?” “Görüntü kirliliği yaratıyor” diye soran ya da yakınanlar oldu. Kapitalizmin sürekliliğine hizmet eden reklam ya da gözümüzün içine sokulan logoları kirlilik olarak değerlendirmemek ancak rengarenk merdivenleri hazmedememek durumunun barındırdığı tahammülsüzlüğü anlamlandırmak çok güç. Diğer uyaranlarda sorun yok, konu “kir” tanımlamasında saklı duruyor zaten.
Ülkede temiz olan şey kalmış gibi şimdi bir de evreni aydınlatan ışığı ve renkleri kir sanıyoruz. Yol kenarlarında gelişi güzel dikilmiş yüzlerce devasa tabelanın yarattığı görüntü kirliliğini fark etmişsinizdir. Lefkoşa’dan Girne’ye doğru sürerken güzelim dağlarımızı duru bir manzaradan görememek. İki adımda bir kumarhane ya da diğer markaların dikkat dağıtan uyaranları sizi rahatsız etmiyor mu? Şehirlerdeki Türkilizce yazılmış tabelaların ve ışıklı reklamların bir kriterinin olmayışı veya uygulanmayışı isteyenin istediğini her yere koyabilmesi sorun değil mi? Peki dağların yok edilerek şehirlere indirilmesi? Limnidi’de yanan alanın bakanlar kurulu tarafından “orman arazisi olarak kullanılacaktır” kararının kaç hafta geçmiş olmasına rağmen alınmayışı karşısında hiç mi endişe duymuyorsunuz?
Toplumlar canlıdır. Bütünü oluşturan resmin çeşitli parçacıkları, farklı renkleri vardır. Bu renklerin, farklıkların ve ideolojik mesajların en güzel yansıması insan eli ile şehrin değişik yerlerine yapılmış uyaranlardır. Sokak sanatı diyebileceğimiz bu uyaranları sevmiyor olabilirsiniz. Entellektüel kimlik ya da sanata verilen değeri anlatacak değiliz. Sonuç gün gibi ortada zaten. Gerilla reklam yöntemleri, arkasına çok güçlü yapışkan kullanılan etiketler, graffiti, resim, stencil veya arabalara yazılan yazılar bize sosyal tepkimelerin rengarenk aynasını tutar. Hatırlatabilir, düşündürebilir ayrıca gülümsetebilirler. Örneğin farkındalık yaratmak adına Lefkoşa sokaklarında gece kulüpleri ya da petrol dolum tesisine ilişkin uyaranlarla karşılaşmışsınızdır. Yapanların eline sağlık. Hem şehri güzelleştirmişler hem de şiddetsiz bir eylem şeklini benimseyerek gerilla mesajlar ile uyararak gerçekleri yüzümüze vurmuşlar. Kimse yapıldığı zaman pek bu kadar homurdanmamıştı. Gökkuşağı eyleminde birileri sosyal eşitlik ve demokrasi kültürü adına “Biz de buradayız, aranızdayız. Buna artık alışın” mesajı vermişler. Kazaya neden olabilecek trafik uyaranlarını ya da tarihi eserleri boyamadıkça şehri güzelleştirmekten kimseye bir zarar gelmez. Kimse tutuklanacak bir şey yapmıyor. Cezaevine gönderilmesi gereken onca hortumcu, rüşvetçi ortada serbest dolanırkenBırakın şehirlerin yaşadığını görelim
Farklılıkların güzelliğini ve eşitliği resmederken değişik renklerin kullanılması bu kadar rahatsız edici olmamalı. Bu hali ile bir şeyler sağlıklı gitmiyor. Engelliler, göçmenler, etnik gruplar ve inanç biçimilerine ayrımcı ve küçük gören bakış açısı hepizi hasta ediyor. Artık konuşamıyor öğürüyoruz. Korkunun yarattığı büyük yıkım ve yaşanan garip hezeyan ortada. Kendini çağdaş olarak gören, yeri geldiğinde Avrupa’lı poşetine giren, eğitimli ancak farklıkları renklerin kirliliği olarak tanımlayanların çoğunlukta olduğu, demokrasi kültüründen uzaklaşmış homofobik bir toplum yapısı.