Bugün de hergünki gibi bir yazım vardı ,vardı var olmasına da gelen bir mail gözyaşlarına boğdu beni sanırım hiç bu kadar ağlamamıştım hıçkıra hıçkıra …Ne kadar çok doluymuş meğer içim..İşte beni ağlatan o yazı bir okurumdan geldi sizinle paylaşmak istedim okuduğunuz için teşekkürler ..

******

Çiğdem Hanım, sizi sürekli takip eden bir okurunuz olarak, bunları yazmayı bir vatandaşlık görevi biliyorum.
Zira son zamanlarda duyduklarım ve gördüklerim karşısında sessiz kalabilmek için vijdanımı ve tüm insanı yanlarımı bir kenara bırakmış olmam gerekiyor.
Geçtiğimiz Nisan ayında meydana gelen ve tüm ülkeyi yasa boğduğuna inandığım Küçük Mustafa cinayetinin ardından yaşanılan bazı gelişmeler beni oldukça derin bir kedere gömmekle birlikte, insan vijdanı konusunda da büyük çelişkilere sürükledi.
Benim bu olaya manevi yakınlığım, Küçük Mustafa’yı ve katillerini tanımamdan ileri geliyor. O kara Nisan gününden itibaren bir anne olarak, yaşadığım acıyı, tedavi görmek zorunda kalacak kadar bozulan psikolojimi, gözümün önünden gitmeyen Mustafa’yı, daha düne kadar balkonda duran oyuncaklarını görmenin dayanılmaz hüznünü, katilleriyle komşuluk adına girdiğim en basit muhabbetlerden bile şimdi ne kadar iğrendiğimi anlatmam mümkün değil.
Ama asıl anlatılamaz olan insanların vijdanlarını, paraya ya da popülariteye değişebilecekleri gerçeği.
Bundan yaklaşık 2 hafta kadar önce, Küçük Mustafa’nın katledildiği ve o günden bu güne kapalı duran evi boşaltmaya geldiler. Yani, Küçük Mustafa’nın son nefesini verdiği o evin kapıları açılacak, eşyaları dışarı çıkarılacak, anılar tazelenecek ve o derin acı tekrar içime batacaktı. Dayanamayacağımı hissettiğim için oradan uzaklaşmak istedim. Ama beklemediğim birşeyle karşılaştım.
Kapıda, eşyaları taşıyan bir kaç kişinin içinde epeyce dikkat çeken, son model bir arabadan takım elbisesiyle inip, elinde sigarası eşyaların taşınmasını seyreden bir adam dikkatimi çekti. Kim olduğunu sorduğumda, sanki beynime bir balyoz inmiş gibi hissetmeye başladım. O adam, Erol Diker denilen caninin avukatıydı.Yani yaklaşık bir senedir, kendine avukat bulamayan, ülkemizde bu gibi bir adamı kimsenin savunamayacağına artık kanaat getirdiğim o caninin avukatlığını üstlenmiş biri vardı.
Kendime hakim olamayarak adama bir kaç soru sordum.
Dosyayı okudunuz mu ? Hayır !
Tanık ifadelerini okudunuz mu ? Hayır !
O canilerin cinayetten sonra bile hiç pişman olmayıp, mangal yapıp rakı içtiğini biliyor musunuz ? Hayır !Üvey anne Özlem Diker’in cinayetten sonra, komşularına ‘’iyi ki kayboldu,zaten uğraşamazdım’’ diyecek kadar bu durumdan memnun olduğunu tanık ifadelerinden okudunuz mu ? Hayır !
Peki o zaman siz neyi savunacaksınız ? Cevap Yok !
Bu caniler, sizin sayenizde 3-5 sene daha az ceza yediğinde kendinizi başarılı bir avukat olarak hissedeceksiniz şüphesiz. Peki insan olarak nasıl hissedeceksiniz ? Cevap Yok !
Evet Çiğdem hanım, ben hiç bir soruma cevap alamadım.
Ve geçen gün bu adamın üvey anne için mahkemede yaptığı savunmayı dinledim. Tüm bu sorulara tek cevap veremeyen bu bey, hiç tanımadığını söylediği bu sanıkları deli gibi savunuyordu. Kanım dondu. Ve üstüne üstlük, basın mensuplarını davayı etkilemekle suçlayıp, onları mahkemeye vermekle tehdit edip, bunun basit bir suç olduğunu, abartıldığını söylemeyide ihmal etmedi. O mahkemede, yerlerde sürünen bir insanlık izledim.
Ve, bu gün en korktuğum şey, adaletin bu canilere gereken cezayı vermeyeceği gerçeğidir. Küçük Mustafa çektiği işkenceler ve öldürüldüğüyle kalacak ve bizlerde elimiz kolumuz bağlı komik cezaların verilişini izleyeceğiz.
Çok daha fazla şeyler yazmak, haykırmak istiyorum aslında. Bu olaya normal bakabilen, gözleri dolmadan konuşabilen herkese hemde.
Son olarak,
hiç tanımamasına, olayın nasıl geliştiğini bilmemesine, tanık ifadelerinden cinayet sonrası bu insanların zerre pişmanlık duymadığını dahi okumamasına rağmen onları mahkemede büyük bir çoşkuyla savunan avukat adama cevap alamadığım son bir soru daha sormuştum o gün ;
’Vijdanınız rahat uyuyabilecek misiniz..?’’