Bana sorarsanız bir şehri sevmek demek o şehirde doğmak demektir.
Çocukluğunun geçtiği bir şehri nasıl sevmez insan...
Hayatımızın en saf ve en güzel hatıraları bu döneme aittir.
Bu gün eğer İstanbul bu haldeyse bunun sebebi azalan İstanbullular ve bitmek bilmeyen göçtür.
Lefkoşayı sevmek demek de bana göre Lefkoşa’da doğmak demektir.
Çocukken bandabulyadaki şekerciye uğramayan, Çağlayan’da bayramı kutlamayan yada Kuğulu Parkta düğüne gitmeyen Lefkoşalı Lefkoşalı olabilir mi?
Ya da Lefkoşa’yı gerçekten sevip ona sahip çıkabilir mi?
****
Adaylar süratle 7 Nisan’a hazırlanıyor bu seçim Lefkoşa için önceki tüm seçimlerden çok daha önemli ve kritik bir seçim.
Son günlerde adaylar sivil toplum örgütlerini ziyaret ederek projelerini ve seçildikleri takdirde neler yapacaklarını açıklıyor.
Bana göre biraz gerçekçi olmakta yarar var. On dört ay gibi kısa bir zamanda, istifa etmeyen Belediye Meclis üyeleri de göz önünde bulundurulduğunda bu kadar sorunlu bir belediyeyi değil düzlüğe çıkarmak bir arpa boyu yol almak bile zor görünüyor.
Tüm bu sebeble Lefkoşa’ya bu kadar sorunun içinde proje üstüne proje sıralayan değil Lefkoşa’yı gerçekten, seven, şehre gönülden bağlı ve biraz da gerçekçi projelerle ortaya çıkan bir başkan gerekli.
Hatta çocukluğu Lefkoşa’da geçen, hatıralarına ve geçmişine sahip çıkacak yürekli bir başkan...
Tabii bize, gerçek Lefkoşalı’lara da şehrimize sahip çıkma noktasında önemli görevler düşüyor.
Aksi taktirde bu güne kadar Çağlayan Parkı’nı Ankara Parkı yapan zihniyetlere, Kuğulu Parkı Yüzüncü Yıl Parkı’na dönüştüren akla bir de Ahmet Muratoğlu’nun geçtiğimiz günlerde yazdığı gibi tarihi Mahmut Paşa Kütüphanesi’ni çamaşırhaneye dönüştüren Lefkoşalılar’ın eklenmesi işten bile olmayacak.
Ben adaylardan sokağa çıkmalarını, Lefkoşa sokaklarını dolaşmalarını, halkla ve halkın sorunları ile ilgilenmelerini bekliyorum.
Elbette tüm bunların da sırası gelecek.
Böylece gerçek Lefkoşalılar olarak bizler de artık kendimize gerçek bir başkan seçmiş olacağız.
Hade hayırlısı...