Yargıçların Takdir Yetkisi
Anglosakson sistemde mücadelenin taraflar arasında gerçekleştiğini Yargıcın bu mücadeleyi yönettiğniifakat mümkün olduğu ölçüde mücadeleye  müdahale etmediğini yani hakem konumunda kaldığını  gördük. Ancak bu özellik sadece yargılama usulündedir. Dava sona erip iş karar vermeye gelince Yargıcın yetkilerinin  arttığını ve Kontinental Yargıçlara göre çok daha fazla olduğunu görürüz.
 
Bunun nedeniAnglosakson yasalarının her şeyi düzenlemeyip geniş alanları yargıcın takdirine bırakmalarıdır. Ancak Yargıcın takdirine kalan alanları keyfi değil  adil kararlar vererek doldurması gerekmektedir.
 
Bu şekilde yasaların uygulanmasında Yargıçlar  bir taraftan ince ayar yaparak ülkeye daha fazla adalet gelmesini sağlarken  diğer taraftan hukuku yaratmada Yasama Meclislerine  katkıda bulunurlar. Anglosakson sistemi Kontinental sistemden üstün kılan önemli özelliklerden biri de  budur.
 
Anglosakson sistemin doğru çalışması ve adil bir sonuç vermesi için bu özelliklerin bozulmamasına özen göstermek gerekir. Maalesef KKTC de yargıçların geniş takdir yetkisinin bozulması yönünde de gelişmeler olmuştur. Bir taraftan usul hukukunda Yargıçların davaya daha fazla müdahalesini öngören 2008 Tüzük değişikliği yapılırken diğer taraftan Yargıcın takdir yetkisini sınırlama yönünde girişimler  olmuştur.
 
Yukarıda Prof. O.Aldıkaçtı’nın ilk yıllarda cezaların alt sınırını belirleme girişimini gördük.Anglosakson sistemdeki yasalarda suçlara verilecek cezaların sadece en yüksek sınırı belirlenmektedir. Bu durumda Yargıç bir suça hiç ceza vermemekle en yüksek cezayı  vermek arasında herhangi bir cezayı verme yetkisine sahiptir.  Kontinental hukuk sisteminde yetişen bir hukukçu bu durum karşısında “Bu nasıl iş? Yargıcın herhangi bir cezayı verebilmesi nasıl doğru olabilir?”  diye soracaktır. Halbuki Anglosakson hukuk sistemi Yargıca tanınan  geniş takdir yetkisinin nasıl kullanılacağını da belirlemiştir. Yargıcın takdir yetkisini keyfi değil adil kararlar vererek kullanması gerekir. Adil ceza ise benzer olaylarda Yargıtayın daha önce onayladığı cezalara bakarak  bulunabilir.
Diyelim ki ortada bir hırsızlık suçu var. Yargıç benzer  hırsızlık suçlarında Yargıtayın onayladığı cezalara bakacak ve önündeki olayı oradaki olayla   kıyaslayarak  daha hafif veya daha ağır bir ceza verecektir.
Kontinental sistemde ise Yargıç, yasaların  başka bir zaman diliminde, çok farklı  değerlendirmeler ışığında  saptadığı sınırlar arasında kalarak  bir ceza saptamaktadır. Böyle bir cezanın daha adil olması söz konusu olamaz. 
Geçmişte Yargıçların takdir yetkisini azaltma  yönünde yapılan girişime karşı çıkılması isabetli olmuştu. Böyle bir değişikliğin Anglosakson sisteme ters düşeceği ve sorunlar yaratacağı açıktı. Bundan böyle de Yasa Koyucunun sistemin bu özelliğini dikkate alması ve Yargıcın takdir yetkisini ortadan kaldırmayan, boşluğun adil kararlarla doldurulmasına fırsat veren yasalar yapması uygun olacaktır.
 
Yasaların Yorumu
Yargılama sürecinde Yargıç sürekli olarak yasaları yorumlar. Yasaların yorumu yasa koyucunun iradesini ortaya çıkarmak için yapılır. Bunun için  iki farklı yöntem uygulanabilir.Bunlar “söze önem veren”  ve “öze önem veren” yöntemlerdir.
Söze önem veren yöntem uygulanırken yasadaki sözlerin anlamı dikkate alınır. Bu yöntemde sözlerin teknik anlamına değil günlük hayatta kullanılan normal anlamlarına  bakmak gerekir. Çünkü yasaların halk tarafından okunup anlaşılması için yapıldığı kabul edilir.
 Bu kurala uygun hareket edildiği zaman yasaların yorumunda fazla bir sorun çıkmaması gerektiğini düşünürüz. Ancak uygulamada durum hiç de öyle değildir.
 Söze önem veren  yöntemle yapılan bir yorumda  bazen yasaya, yasanın amacına ters düşen bir anlam verilebilmektedir. Yasalar kaleme alınırken gerekli titizliğin gösterilmemesi ve bazen yanlış sözcükler kullanılmasıbu hataya katkıda bulunmaktadır.
Öze önem veren yorumda yasadaki sözcüklerden hareket edilmekle birlikte  yasanın amacı öncelikle dikkate alınır. Her yasanın kendine özgü bir amacı vardır. Ayrıca tüm  yasaların müşterek  amacı adil bir düzenleme yapmaktır. Yorum yapılırken  bu amaçlar  üzerinde durulması  yasalara  daha adil anlam verilmesini  sağlar.
Geçmişte İngiltere’de  ve bizde  bazı hukukçular  yasaların sözsel yorumuna  büyük ağırlık verdiler. Bunu yaparken yasanın amacını ve adaleti gerçekleştirme özelliğini göz ardı ettiler. “Biz yasaların moral yönüyle ilgilenmeyiz” diye bir görüş benimsediler. Sözsel yorum yapmak onlara daha kolay ve daha etkingeliyordu. Bazen adaletsiz sonuçlara neden olan  bu yorum şekline şekilci hukuk ismi de verilebilir.  
Şekilci hukuk anlayışını benimseyen hukukçular yasa veya tüzüğün sözcüklerinden hareket ederek bazen yasa koyucunun öngörmediği hatta aklına gelmeyen dar bir yorum yapmakta ve davanın kaderini bu yoruma bağlamaktadırlar. Sonuçta davayı kaybeden tarafa : “Bu davada moral açıdan haklı olabilirsin ancak şöyle bir kural var. Kuralı kim koymuş, hangi amaçla koymuş bizi ilgilendirmez. Kuralın sözcükleri bu anlama geliyor. Bu nedenle davayı kaybediyorsun” demektedirler.
 KKTC Mahkemelerini dünyanın en adil mahkemelerinden biri haline getirmek isteyen bir grup arkadaş bu yorum şekline karşı çıktık. Daha adil sonuçlara varılmasını sağlamak  için yasaların amacının ön plana çıkarılması gerektiğini savunduk.
Şekilci hukuk akımı İngilterede de gerçekleşmiş ve orada da  buna karşı çıkan Yargıçlar  olmuştur.  Bundan böyle de hukukçular arasında şekilci yorum eğiliminin devam edeceği anlaşılmaktadır. Şekilci hukuk yorum şekli  yasaları anlamsız hale getirme ve Yargının standardını düşürme tehlikesi taşımaktadır.  Adalete gönül veren meslektaşların buna karşı daha adil olan yorumda ısrar etmeleri yararlı olacaktır.
 
Equity İlkelerinin Uygulanması
Anglosakson sistemde Yargının adil kararlar vermesini  sağlayan önemli kurumlardan biri de Nısfet ilkeleri(Equity) dir.
Nısfet ilkeleri yasaların katı ve dar yorumunun adil olmayan sonuçlar doğurma olasılığı bulunması  halinde devreye girer ve Mahkemelerin o konuya özgü hakkaniyete uygun bir karar vermesini  sağlar.  Bir görüşe göre Nısfet ilkeleri İngiliz hukukunun özüdür. Çünkü bu ilkeler olmadan İngiliz hukuku anlamsız hale gelebilir.
 Bu kadar önemli olmasına ve sistemin ayrılmaz bir parçası olmasına rağmen Nısfet ilkeleri KKTC de  uzun süre  uygulanmamış ve göz ardı edilmiştir.
Halbuki yasalara göre Nısfet ilkelerinin Kıbrısta sürekli olarak uygulanması gerekiyordu.  Kıbrıs Cumhuriyeti kurulunca ilk yapılan yasalardan biri olan  “1960 Adalet Mahkemeleri Yasası”  yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinde hangi yasaların uygulanmaya devam edeceğini tek tek saymıştır. Sayılan yasalar arasındaNısfetilkeleri de vardır. Daha sonra  yapılan ve halen yürürlükte olan “1976 Mahkemeler Yasası” ında da  aynı hüküm  yer almaktadır.  Buna rağmen geçmişte KKTC  hukukçuları arasında Nısfet ilkelerinin geçerli olmadığı ve uygulanmayacağı şeklinde bir görüş oluşmuştur.
Nısfet ilkelerine göre   “Yargının görevi adaleti gerçekleştirmektir. Her koşulda mümkün olduğu  ölçüde en adil karar verilmelidir.”  Böylece  Yasaların dar yorumunun ortaya çıkaracağı anomaliler önlenmek istenmiştir. Diyelim ki bir konuda yasaların yorumu adaletsiz bir sonuç ortaya çıkarıyor. Mağdur olan kişinin “benim Nısfet hukukuna dayanan hakkım var. Bu hakkım ihlal ediliyor” diye karşı çıkma olanağı bulunmaktadır. Nısfet ilkelerine sempati ile bakmayanların görüşünü ise şöyle özetleyebiliriz:  “Önemli olan yasaları uygulamaktır. Davanın moral yönü Yargıcı ilgilendirmez. Adaletin her zaman gerçekleşmesi mümkün değildir. Adaletin kestiği parmak acımaz”.
Yargıtay’ın son kararları ile Nısfet ilkelerinin KKTC de  uygulanması gerektiği  açıklık kazanmıştır. Bu gelişme ile daha adil kararlar verilmeye başlanacak ve Yargımızın standardı yükselecektir.