Depresyon bireysel bir hastalık olmanın dışında bazı toplumlarda da panik benzeri korkular ve buna dayalı davranışlar şeklinde gözlenmiş ve teşhis edilmiştir. Herhangi bir biyolojik, fizyolojik sorun olmadığı halde görülen bedensel ve ruhsal yakınmalar şeklindeki psikolojik kaynaklı bozukluktur. Kitlesel Depresyonun bir başka tanımlaması da var Toplumsal Histeri.
Yarınlarımızın teminatı olarak kabul edilen göz bebeğimiz olan gençlerimizin durumunu küçük bir gözlemle anlamak mümkündür, belirgin bir devlet politikası ve planlaması olmadan rotasız olarak yıllarını geçirmektedirler.
Diğer yandan; sosyal devlet anlayışının ruhu olarak kabul edilen; halka kaliteli ve ucuz bir şekilde sağlanması gereken sağlık hizmetlerinin durumu. Halkımızın ve geleceğimizin sağlığını direkt olarak tehdit eden zehirli gıdaların haberleri tamamıyla "gerçek" oluşu, doğal olarak moralleri bozmaktadır, her yer hormon her yer zehirli ilaçlar.
Turizmin silahı sayılan kumarhanelerin karşısında Üniversiteler ve bunların yanında da gece kulüplerine düzenlenen baskınların fotoğraflı haberleri ve tabi her mahallenin köşesinde olan bet ofisleri. Türk lirasının gücüne inanan insanımızın çılgınca yükselen dövizle olan ev ya da araba veya kredi borcunu karşılama telaşı. Telaştan söz etmişken, can evimizden vuran, genç yaşlı insanımızı alan trafik kazalarının vahşi bir hal alması ise apayrı bir mevzu olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir.
Değerlerin sarsıldığı, hakların kaybolduğu, eğitimin can çekiştiği, devlet organların birbiriyle didişmesi, her alanda kalitenin düştüğü, en önemlisi; insan sağlığının ve yaşam hakkının hiç bir değer taşımadığı bir dönemden geçmekteyiz. Bu durumun sebeplerini araştırmak ise, araştıranın sadece ve sadece şiddetli bir baş ağrısı ve hüsranla sonuçlanan nafile bir çaba olarak kayda geçmesi trajikomik bir gerçektir.
Demokratik düzenlerin en önemli argümanlardan sayılan sivil toplum örgütleri ve onların ileri kademesi sayılan partiler, Kuzey Kıbrıs'ta ne yazık ki işlevlerini yapmadıkları gibi, saygınlık ve inandırıcılıklarını yitirmiş birer örgütsel yapı olarak varlıklarını sürdürmektedirler, dolayısıyla halk kitlelerini değil bir avuç insanı temsil eder duruma gelmişlerdir.
Yaşamın doğal akışı içerisinde sistemin işleyişinden kaynaklanın sosyal, siyasal, ekonomik birçok sorunun, zamanında uygun ve bilimsel yöntemlerle çözümlenip giderilememesi, bu sorunların zaman içerisinde birikerek sistemi tıkayıp kilitlenmesine neden olması, halkımızın moral değerlerinin ve ardından inançlarının sarsılmasına neden olmaktadır. Bu durumun diğer doğal bir sonucu ise vatandaşın zor inanan, şüpheci ve ardından umudunu yitiren bir insan haline gelmesine neden olmaktadır.
Hâsılı kelam; Kuzey Kıbrıs’ta gün geçtikçe yaşanan ve gelişin anormal durumların ve vaziyetin ayrıntıları hepimizin malumudur. Nasıl ve Neden ve Niçin ve Ne zaman ve Nerede ve her ne kadar soru ve istifham sözcüğü ve alameti olursa olsun, bu halin tek sorumlusu elbette devlettir. Devlet sorunlara çare bulmaz ise, vatandaş’ta haliyle devlete olan inancı sarsılır ve paralelinde de devletin organlarına ve temsilcilerine saygısını yitirir. İnanç ve saygının ve ardından güven hissinin sarsıldığı durumlar ortaya çıkınca “Toplumsal Histeri Hali” hakim olur toplum katmanları arasında. Bu durum, ipleri eline alan bir otorite ortaya çıkana kadar hüküm süreceği kesin gözle bakılabilir.