T.C. Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan,
Yaşınıza ve makamınıza olan saygım sonsuzdur. Mektubu kaleme almadan önce çok düşündüm ancak ekrandaki şefkat dolu açıklamalarınız, sergilediğiniz mütevazilik ve halktan yana olan tavrınıza duyduğum samimiyetle cesaret kazanarak yazmaya başladım. Herhangi bir siyasi partiye bağlı değilim çünkü hiç birinin beni temsil edeceğine inanmıyorum. Bazı başarılarınızı takdirle karşılarken sizinle her konuda ayni şeyleri düşünmediğimi anlatmak istedim. Yaklaşık 20 yıl Türkiye’de yaşamış ve çok iyi dostlar biriktirmiş bir Kıbrıslı Türk olarak buna hakkımın olduğuna inanıyorum. Bunu kendi iç işlerinize müdahale olarak değerlendirmeniz beni üzer. Kıbrıs ile ne alakası var diye düşünmeyin çünkü Türkiye hapşursa biz burada zatürreden yataklara düşüyoruz.
Son on yıldır İktidarın yıpranmasını önlemeye yönelik en etkili silahlardan biri olarak kullanılan yandaş medya tarafından pompalanan suni gündem maddeleri, diziler ve enjekte edilen popüler kültürle balık hafızalı bir toplum yaratılmaya çalışılmasına rağmen ağaç gibi geleceği temsil eden bir figürle gençlere uygulanan şiddeti durdurmak adına yollarını meydanlara çevirmesi sonucu temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı antidemokratik uygulamaların tümüne tavır şeklinde gelişerek yayılan olaylar bizleri de şok etti. Eylemcilerin yüzlerine bakıyorum, duvarlara döktükleri karşıt görüş mesajları, dirençleri ve dayanışmaları hayranlık yaratacak türden. Önemsiz gibi gösterilmeye çalışılıyor olmasına rağmen çok hızlı yayılan özgürlükçü bir harekete dönüşmüş bir alt kültürden bahsediyoruz. Sosyal medya üzerinden grup dinamiklerinin ortaya koyduğu böylesine ani gelişen bir sosyal tepkime ile karşılaştığım için ilk defa Türk Halkı adına korktum! 30 yıldır yaşamımda olan ve evde bir sineği bile öldüremeyen dostlarımın kaldırım taşı fırlatacağını rüyamda görsem inanmazdım. Sosyal bir tepkimenin bir gruba ait hissetme durumu ile birleşince varabileceği şiddet potansiyelini lütfen görün! Aşırı güç uyguladığınız gruplarda öfkenin öfkeyi, şiddetin şiddeti doğuracağını ve tekrar meydanlara çıktıklarında ceplerinin çiçeklerle dolu olmayacağını danışmanlarınız size söylemiyor mu? Muhalif harekete dönüştü derken hala gerçeği görmek istemeyen bir bakış açısının hakim olduğuna ve %50 tehtidinize şahit olmak çok üzücü. Sn. Erbakan’ı da “Kanlı mı olacak kansız mı?” cümlesi bitirmişti gözümüzde. Kendi halkını çatışmaya sürüklemeyi göze alan bir siyasetçi kendini tüm toplumun lideri olarak görebilir mi sizce? Gençlerin bu oyunlara gelmeyeceğine olan güvenimiz sonsuz ancak şimdi birileri provoke etmek için kullanmayacak mı bunları? Sorularım için özür dilerim, iç güvenlik algım yerle bir oldu. İster istemez yüzlerce soru paranoyalar doğuruyor zihnimde.Yıllardır peynir ekmek gibi ruhsatını dağıttığınız pompalı tüfekleri mi görünür kılacaksınız? Ne yani bir Cuma çıkışı emniyetiniz için çalışan güçlerinizle kol kola mı girecekler? Bunu mu söylemek istiyorsunuz? Büyük bir korku yaşıyorum herkes gibi. Lütfen bu şiddeti durdurun Sn. Başbakan.
Eylem dediğiniz protestolarda bulunan kişiler Türkiye’nin tüm renklerini, özellikle de gençleri temsil ediyor. Demek ki her şeyini eleştirdiğimiz o gençler internet üzerinden bir grup kültürü geliştirebiliyorlarmış. Ayrıca dikkatinize getiririm ki sosyal, ekonomik veya politik nedenlerle yıllar önce Anadolu’nun değişik bölgelerinden göç ederek İstanbul’a gelen ailelerin orada doğmuş veya büyümüş kapitalizm üzerinden sömürdüğümüz kültür şoku yaşattığımız çocukların da hepsi oradaydı. Çoğumuzun salındığı lüks yaşamlar ve sınıfımızı belirginleştirdiğimiz, uyuşturulduğumuz marka ve logoları satın alıp kredi kartlarına taksitle 6 ay sonrası için borçlandığımız ışıl ışıl AVM’lerde 14 saat çalıştırılan, düşük ücret ödenen veya sigortası çalınan çocuklar. Hani şu erkenden evlendirilip size asker doğuranlar işte.. Yoksullukla büyük bir yaşam mücadelesi verirlerken, eğitimlerine devam edemedikleri zaman hiç birimiz yanlarında yoktuk. Yüzlerini öfke sarınca mı fark ettik onları? Banka şubeleri ve ATM’lerden nasıl hınçlarını almaya çalıştıklarını gördünüz mü? İyi yetişmiş olmalarına karşılık, işsiz ve atanmamış öğretmenler de vardı aralarında. Çoğunluk yaşananları ideolojik bir bakış açısı ile değerlendirme eğilimini korusa da aslında yaşananlar tam anlamı ile büyük bir sosyal patlama lütfen bunu görün Sn. Başbakan. Duvarlara yazılan yazılar bu sosyal patlamanın en önemli belgeleridir diye düşünmeliyiz. Hiç birimizin dışarıdan kendini izleme imkanı yoktur ancak dış basının yaşananlara yaklaşımı bize bir fikir verebilir belki.
Size biraz da Biz’den bahsedeyim. Borulardan ibaret düşündüğünüz coğrafyalarda halklar da yaşıyor Sn.Başbakan, 7 gücün bayrağının dalgalandığı ülkem Akdeniz’in ortasında asker ve silah yığınağı haline getirilmiş yüzen bir mayın gibi..
Havai fişek patladığında yere sinip bekleyen, evinde sanayi tipi derin dondurucularla yiyecek ne bulursa dondurup saklayan savaşı, yokluğu görmüş, büyük korkular yaşamış en önemlisi toprağından koparılmış travma kuşağının sosyal bağları ve ilişkileri zayıflatılmış pek de sağlıklı yetişmeyen tohumlarıyız biz. Kurduğunuz korku imparatorluğuna bağlı gelişen paranoyalarımız ve hezeyanlarımız var. Sürekli olarak hep birilerine kendimizi borçlu hissederek veya hissettirilerek yaşıyoruz yıllardır. Mesela CHP’den Kıbrıs Politikası konusunda hiç çekinmenize gerek yok. Kıbrıs’a kadar geldiler ancak değil sol örgüt, tek bir sivil toplum kuruluşu ile görüşmeden çekip gittiler. Haliyle sol görüş ve barış yanlılarının gönlünü geri kazanabilmeleri için bu kırılgan yapımızla 5 kuşak geçmesi gerekir artık. Bizdeki soldan yana da çok rahat olabilirsiniz. 40 senedir 3 koltuk biri 20 koltuk diğeri bu işi bölünerek götürdüler. Babalarından ağabeylerinden modelleyen solcu gençlerimiz sosyal medya üzerinden bile birbirini yemekle meşgul. Anlayacağınız tek vücut olamazlar artık, kanser yayılmış bir kere..
19 Temmuz tarihini hatırlıyorum sizi protesto edecek diye bu toplumun gençleri dayak yerken, susturulurken hiç bir şey olmamış gibi şükran etkinliklerini göstermeye devam eden kanallar ve yazmayan gazeteler olduğuna şahit olduk. Yaşananları bire bir veren tek kanalımız vardı sadece, iyi ki vardı da habersiz kalmadık simleriyle aydınlattı salonlarımızı. 20 Temmuz sabahıydı, İşte o gün özgür basının önemini, azınlıkların ve doğudaki evlerin çatısında neden iki çanak anten olduğunu daha iyi anladım. Keşke gelmeden önce propaganda ve lobicilik adına dağı taşı posterlerinizle donatmaya çalıştığınız masrafın tutarını bize verseydiniz, kendi vatandaşınız olan çocukların bir biberon sütünü ya da ne bileyim okul malzemelerini alırdık veya burs verir üniversiteye gönderirdik, sizi de başımızın üzerinde taşırdık. Çocukluğumdan hatırlıyorum herhangi bir siyasetçi gelecekse deliye dönerdi şu Kıbrıslılar. Hele de Türkiye’den gelen biri ise günlerce eline süpürgeyi kapan her yeri süpürmeye başlar, zeytin, feslikan, lazmari ve mis gibi kokan mersin dalları sererdi yollara.. Annan Planı döneminde size “Bizi Kurtarın” diye kart postal atan bir halk nasıl olur da son gelişinizde sizi yuhalar ve pankart açar değil mi? Sadece Kıbrıs değil, Türkiye’de yayın yapan yandaş medyanızda da tek bir habere rastlamamıştık o zaman.
Bizdeki siyasetçilerin bazıları konusunda da sizi uyarmak isterim. Kıbrıs hakkında size hep yanlış bilgiler veriliyor diye düşünüyorum. Örneğin size yaranmaya çalışan bizim hesap soramadığımız içimizdeki yılanlar sizi yıllardır söğüşlüyorlar. Bağımlı kıldığınız 100 Lira halka 40 Lira olarak iniyor farkında mısınız? Özellikle yanınıza alıp yürüdüklerinize lütfen dikkat edin, mesela asla Kıbrıs’ta ata binmeyin. Bizimkilerin rüzgarı nerede ve nasıl kullanacağı hiç belli olmaz. Mesela martta aşınan koçlar gibi perende alıp koşarak kafa tokuşturan türe çok dikkatli yaklaşın! Cenazeleri kaçırmayanları, namazda herkes sola dönse de onlar sağa dönerken size Kıbrıslıların Müslümanlığı konusunda röportajlar verenleri iyi izleyin. Aralarında cenabet gezen ve odadan çıkınca kıble neresi diye sorsanız gece kulüplerini (hani şu bizim devletin işlettiği, sex kölelerinin çalıştırıldığı mekanlar) gösterecek olanlar var. Ayrıca 40 yıldır mecliste olan her dönem farklı hareme çalışan Sümbül Amca’larla ben olsam bir daha birlikte yola çıkmazdım ama siz yine de kendiniz için her şeyin daha iyisini bilirsiniz. Şimdi bir de 11. Yeni Anayodo (Bknz. öksüz, besleme) kim olacak yarışlarımız başlıyor, seyreyleyin cümbüşü.. Kıbrıs’ı ben ne kadar anlatsam az. Keşke Sn. Obama gibi şapka ve gözlükle zaman zaman aramıza karışıp kendiniz bir görseydiniz halimizi.
Gözaltında kaybolan, güvenlik güçlerinizce öldürülen çocuklar ve yıllardır yavrusunun kemiğini arayan annelerin ahlarının altında kalarak öbür dünyada sizinle karşılaşmamayı dileyen biri olarak sizden madem ki kendinize güveniyorsunuz ve istifa diye anılması hoşunuza gitmiyor hemen sandığa gitmenizi ve yaşananların cevabını halka sormanızı öneriyorum. Siz sadece çekilin. Tüm halkların kardeş olduğu, Barış’ın Özgür’ü seviyorum diye haykırdığı, sarılıp dudağından öptüğü, ev işçisi kadınların özgürleştiği, kadın cinayetlerinin yaşanmadığı, toplumun en önemli değişim ajanı olarak Sosyal Hizmet Uzmanlarının pasifize edilmediği, engellerin kaldırıldığı kimsenin ölmediği demokratik ve çağdaş bir Türkiye yaratmak adına biz barışırız! Çünkü gördük ki bu toplum geleceği temsil eden “ağaç” gibi kutsal bir figürle yolunu meydanlara çevirerek gençlerine arka çıktı. Türk toplumu fidanlığına sahip çıktı ve siz ne yaparsanız yapın bu tepkimeyi dikkate almak zorundasınız. 31.05.2013 tarihinden itibaren özellikle sosyal medya üzerinden büyüyecek bir harekete babalık ettiniz. Ne giydiğini, ne içtiğini, nerede öpüşüp nerede çiftleşeceğine hatta bunu kaç kez yapacağına kadar yeni bir yaşam kalıbına sokulmaya çalışılan gençlik kendini gösterdi. Ay parçası gibi bir sosyal patlamamız var artık!
Sade bir vatandaş olarak yaşananlara dur diyecek yürek ve cesaretinize olan güvenimle kendimi içimden şu an gelmiş haliyle size anlatmış olmayı dilerim. Sandık zamanı görüşmek üzere. Saygılarımla.
Barış Başel
[email protected]