Soru : 12/2013 sayılı 2.ci Yapılandırma Yasası niçin başarılı olamadı?

Cevap:
12/2013 sayılı yasa borç miktarının saptanmasında borcun donuğa düştüğü tarihi esas almıştır. Borcun donuğa düştüğü tarihte ödenmemiş borç ile o tarihin katsayısı çarpılarak ödenecek borç miktarının saptanması öngörülmüştür. Bu yöntemde geçmişte verilmiş Mahkeme hükümleri dikkate alınmayacaktı. Yani verilmiş ve kesinleşmiş Mahkeme hükümlerini ortadan kaldıran bir yöntem oluşturulmuştu. Bu durum doğal olarak yasadan memnun olmayan bankalarla icra işleri ile uğraşan avukatların itirazlarına fırsat verdi.

Diğer taraftan borçlular da astronomik hale gelmiş borçlarında yeterli indirim yapılmadığı için yasadan şikayetçi idiler. Geçmiş borçların hangi tarihte donuğa düştüğü veya donuğa düştüğü tarihte ne kadar borç kaldığı büyük tartışmalara neden oldu. Bu nedenlerle yasanın büyük anlaşmazlıklar ve karmaşaya neden olduğunu söyleyebiliriz.
Ortaya çıkan tartışmaları gidermek için kısa süre sonra, 5 Aralık 2013 tarihinde 29/ 2013 sayılı, 3.cü Yapılandırma Yasası yapıldı. Halen yürürlükte olan 29/ 2013 sayılı yasa da sorunları tamamen çözmediğinden tartışmalar devam etmektedir..

Soru: Sizce bu sorunları çözmek nasıl mümkün olabilirdi?

Cevap :
Fasıl 150 Faiz yasasında ve dünyada başarılı tüm faiz yasalarında sınırsız yüksek faiz nedeniyle ortaya çıkan astronomik borçları makul bir seviyeye indirmek için ana para, yani borcun alındığı tarihte verilmiş olan gerçek miktar esas alınır. Faiz sınırlaması borcun alındığı gerçek tarihe göre belirlenir. Borcun alındığı tarihte başlayan faize adil bir sınır konarak borcun yükselmesi önlenir. Yapılandırma Yasaları bu son derece basit ve adil sistemden uzaklaşmıştır. 12/ 2013 sayılı yasa donuğa düşme kavramını hem de geçmişe dönük olarak uygulamak istemiştir. Bir borcun geçmişte hangi tarihte donuğa düştüğü ve bu tarihte ne kadar borç kaldığı kolay saptanacak bir konu değildir. Bu nedenle yeni yöntem bin bir tartışma ve anlaşmazlığın çıkmasına neden olmuştur.

Soru: Borcun donuğa düşmesini dikkate almak yanlış mı?

Cevap: “
Donuğa düşme” bu güne kadar uyguladığımız hukuk sisteminde mevcut olmayan bir kavramdır. Gerçi 2002 yılında Merkez Bankası bir tebliğ ile bu kavramı bankalara bildirmişti. Ancak bu tebliğden borçluların haberi yoktu ve tebliğ hukuk sistemine oturmadığı için uygulama alanı bulamamıştı.
Donuğa düşme çağdaş icra sisteminin ortaya çıkardığı bir yeniliktir. Çağdaş icra sisteminin nasıl olduğunu özetle gördük. Bu sistemde borçlu sadece mal varlığı ile sorumludur. Borçlunun icraya tabi mal varlığı ile, olmayan mal varlığı kesin ölçülerle bir birinden ayrılır. Yeni yöntemlerin de yardımı ile icra süratle gerçekleşir. Çağdaş icra sisteminde donuğa düştüğü tarihte borcun ödenmesi gerekir. Borç ya ödenecek ya da icra etkili bir şekilde gerçekleşecektir. Böyle bir uygulamada donuğa düşme kavramının önemli olduğuna kuşku yoktur. Bu tarihte borcun ödenmesi sağlandığı için uygulanan kurallar buna uygun olur.

Çağdaş icra sistemine geçebilmiş olsak ve bu arada gelecekte uygulanacak faiz kurallarını da belirlemiş olsak, gelecekte borçlananlar için “donuğa düşme” kavramını uygulamak yararlı olacaktı. Fakat biz henüz böyle bir hukuk düzenine geçmiş değiliz. Hala borçlular mal varlıkları ile değil şahısları ile sorumlularmış gibi hapis tehdidi altında yaşamaktadırlar. Borçluların gelirinin icraya tabi bölümünü ayırmak için ciddi bir adım atılmıştır. (12/2014 Hukuk Muhakemeleri Usulü , Değişiklik Yasası) . Ancak taşınmaz mallarda bu durum gerçekleşmiş değildir. Yani malı olmayana değil, malını kaçırana etkin ceza verilmesi sistemi henüz oluşturulmamıştır. Bu koşullarda geçmiş borçlar sorununu donuğa düşme kavramı ile çözmeye çalışmak tam bir karmaşa yaratmak demekti

Soru : 12/2013 sayılı yasanın getirdiği olumlu yenilikler yok mu?

Cevap: 12/ 2013 sayılı 2.ci Yapılandırma Yasası, 12/ 2012 sayılı 1.ci Yapılandırma Yasasındaki katsayıları aşağı çekerek borçlular için bir iyileştirme sağlamıştır. Ancak bu iyileştirme de bir çok borçlu için yeterli olmadı. Borçluların en fazla %10 unun daha 2.ci Yapılandırma Yasasından yararlanarak sorunlarını çözdüğünü söyleyebiliriz. Geriye kalanların şikayetleri artarak devam etmiştir.
Bir taraftan katsayılar yeterli indirim yapmadığı için borçlular şikayetçi olurken diğer taraftan Bankalarla, Baro yasanın Mahkeme hükümlerini yok saydığını ve bunun Anayasaya aykırı olduğunu öne sürerek iptal davaları açtılar.

Soru: Bankalarla Baronun şikayetlerinde haklılık payı yok mu?

Cevap :
Hatalı bir yasadan herkes şikayetçi olur. Borçlularla bankaların şikayetlerini dinleyince her iki tarafın şikayetlerinde de haklı taraf olduğunu görürüz.
Aslında şikayetlerinde haklılar mı diye sormaya gerek yoktur. Çünkü bu kadar çok şikayet yapılması bile yasanın kusursuz bir yasa olmadığını göstermeye yetmektedir.

Kusursuz bir yasa toplumun adalet duygusuna hitap eder ve genel bir onay görür. Bir ülkede Barolar Birliği ve Bankalar Birliği gibi önemli kuruluşlar protestolarla şikayetlerini sürdürüp Anayasa Mahkemesinde davalar açmışlarsa, borçlulardan da acı sesler geliyorsa yasanın kusursuz olduğunu söyleme olanağı yoktur.

Barolar Birliğinin ile Bankalar Birliğinin şikayetlerini incelemeye çalışalım. Gördüğümüz gibi 12/ 2012 sayılı yasa borç miktarını saptamada Mahkeme hükmünü ve alacaklının talebini esas almıştı. 12/ 2013 sayılı yasa bunu değiştirerek donuğa düşmeyi esas alınca yeni bir tartışma konusu ortaya çıktı.

Donuğa düşme esas alınınca, geçmişte verilmiş ve çoğu kesinleşmiş Mahkeme kararları ne olacaktı? Barolar Birliği ile Bankalar Birliği, Mahkeme karalarına herkesin saygı duymak zorunda olduğu, kimsenin bu kararları değiştirme hakkı olmadığı görüşünde idiler. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinde dava açarak Mahkeme kararlarının 12/ 2013 sayılı yasa ile ortadan kaldırılmasının Anayasaya aykırı olduğunu öne sürdüler.
Bankalarla Baronun şikayetleri ilk bakışta Anayasa hukukunu ilgilendiren yasal bir tartışma konusudur. Ancak inceleyince bu yasal tartışmanın arkasında gerçek şikayetin icra ile ilgili olduğu görülür. Sanırım onlar “Çağdaş icra yok, insan haklarını ihlal ettiği gerekçesi ile mevcut icra da işlemez hale getirilmiş, alacaklılar alacaklarını alamıyorlar, bu ortamda borç miktarında indirim yapmak haksızlıktır” diye düşünmektedirler. Bu durum bizi başlangıçtaki argümana geri götürüyor. Eğer 2002 yılında Yüksek Mahkemenin yapmaya çalıştığı gibi çağdaş bir icra sistemine geçilmiş olsa bu sorunların hiç biri ortaya çıkmayacaktı.

Soru : Bankalarla Baronun yasal açıdan görüşleri doğru değil mi?

Cevap:
Anayasa Mahkemesinde açılan iptal davalarında Yasama Meclisinin bir yasa ile Mahkeme hükümlerini ortadan kaldıramayacağı iddia edilmektedir. Geçmişte verilmiş Mahkeme hükümlerini yasa ile ortadan kaldırmak veya değiştirmek Anayasaya aykırı mı? Bu konuda bir şey söylemeden önce hemen belirtelim. Bu tür yasal tartışmalarla vakit kaybetmek doğru değildir. Hele bu olayda bu tartışmalara girmeye hiç gerek yoktu.

Fasıl 150 nin ve dünyadaki bir çok faiz yasasının izlediği yöntem izlense geçmiş borçlardaki yüksek faizlerin yasal olmadığı vurgulanacak ve faizin belli bir sınırın üstüne çıkamayacağı belirtilecekti. KKTC de paranın değer kaybı dikkate alınarak her yıl faizin hangi sınırda durması gerektiğini gösteren bir tablo yasaya eklenecekti. Bu tabloda ana paranın dikkate alınması halinde sorunların adil bir şekilde çözümü yolu açılmış olacaktı. Eski hükümler icra edilirken yeni sınırların dikkate alınacağı vurgulanacak veya taraflardan birinin müracaatı üzerine hükümlerdeki faizin yeni sınıra indirilebileceği belirtilecekti. Böylece eski Mahkeme hükümlerini ortadan kaldırmadan sorun çözülmüş olacaktı.
Maalesef ana parayı esas alan, adil bir faiz sınırlaması yapılmamıştır. Yasal olmayan astronomik faizler yasalmış ve indirim yapılarak borçlulara bir iyilik yapılıyormuş gibi yasa yapılmıştır. Benzeri hiçbir yerde görülmemiş bu yasa ile büyük tartışmalara neden olan bir yola girilmiştir.

12/ 2013 sayılı 2. ci Yapılandırma Yasası karşılıklı olarak her iki tarafın da büyük kesimlerini memnun etmemiştir. Yapılan şikayetlerin etkisi altında Yasama Meclisi harekete geçmek zorunda kalmıştır. Barolar birliği ile Bankalar Birliğinin Anayasa Mahkemesinde açtığı davalar daha sonuçlanmadan, aynı sene içinde 29/2013 sayılı 3.cü Yapılandırma Yasası yapılmıştır. Yasal tartışma devam etmektedir.

Söyleşimizin yarınki bölümünde 3.cü Yapılandırma Yasasının olumlu ve olumsuz yönlerini inceleyeceğiz. Anayasa Mahkemesinde devam eden tartışma konularını anlamaya çalışacağız.
 
Editör: TE Bilisim