Bir internet haber sitesinde 07/03/2016 tarihinde yayınlanan “Talip Atalay'a sorular!” başlıklı  yazının içeriği ve sunum şeklinde gözlenen itham edici üslup nedeniyle kamuoyunun doğru  olarak bilgilendirilmesi amacıyla, aşağıdaki açıklamanın yapılmasına lüzum görülmüştür. 1­  Yazıda  hibe  edilen  araçlarla  ilgili kaynağın sorulduğundan söz  edilmektedir. Din  İşleri  Başkanlığına  alınan,  hatta  gümrüğü  ödenen  ve  parası tamamen  resmi  kurumlar  üzerinden  ödenen araç/araçlarla ilgili gerekli açıklamalar daha önce yapılmıştır.  2­Söz konusu yazının devamında "Bir takım ihbar bize yine din adamlarından gelmektedir!"  denilmektedir.  Görevlilerimizin tamamına yakını on yılı aşkın bir süredir görev yapmaktadır. Her çalışanımız  ilahi adalete yürekten inanır ve yaptığı her hareketinden ilahi adalet önünde hesap vereceğini  bilir. Öncelikle belirtmek isterim ki, Din İşleri Dairesinde ihtirasları uğruna uzun yıllar görev  yaptığı  camiaya,  başkanına ve meslektaşlarına  yönelik  mesnetsiz, bu  türden  karalamayı  yapacak, yalanı yaymaya alet olacak görevlimiz olduğuna inanmak istemiyorum. Bununla  birlikte;  maalesef kendisini  ayrıcalıklı  gören,  diğer  meslektaşlarından  daha  fazla  almayı  kendisine  hak  gören,  yasaların  etrafından  dolanmaya  çalışan,  sayıları  bir  elin  parmağını  geçmeyecek  kadar  görevlimizin  olduğunu da  biliyoruz. Bu tür tavırlar içerisinde  olan bir kaç görevlinin iddialarını genelleştirmek üzüntü vericidir.  3­Aynı yazıda "4 yılda tam 761 kez yurt dışı giriş çıkışı var, bu rakam muhacerat polisinden  alınmış! Daha da ilginci Giriş çıkışlarda 4 ayrı kimlik kullanılmış...” denilmektedir.  Yurt  dışı  giriş  ve  çıkışlar  yasalar  çerçevesinde  gerçekleşir.  Bunun  yöntemi  bellidir.  Bu  konuyla ilgili daha önce de bir sendika, bilgi edinme yasası kapsamında talepte bulunmuş ve  gerekli  bilgiler  kendilerine  detaylı  olarak iletilmiştir. Yazar  da,  önceden isteseydi kendisine  gerekli belgeler verilirdi. Ayrıca giriş çıkış belgem kimden, hangi hakla ve ne maksatla alınmıştır? Bunu da ilgililerin  ve kamuoyunun dikkatine getirmek istiyorum. Türkiye  Cumhuriyeti  ve  KKTC  vatandaşı  her  bireyde  en  az  iki  kimlik  ve  iki  pasaport  bulunmaktadır.  Burada  sakıncalı  olan  nedir?  Yasal  olarak  hangi  kimlikle  giriş  çıkış  yapacağım sorun değilse, neden sorun varmış gibi sunulmuştur, anlaşılamamıştır. Din  İşleri  Başkanı  olarak  çeşitli  seminerlere,  toplantılara,  ve  görüşmelere  katılmak  üzere  muhtelif  zamanlarda Güney  Kıbrıs,  Türkiye,  İsviçre,  Mısır,  Suudi Arabistan,  Arnavutluk,  Belçika,  ve  İsveç  gibi  ülkelere  ziyaretler  gerçekleştirilmiştir.  Bu ziyaretlerin tamamı yasal  çerçevede  gerçekleşmiştir.  Ayrıca sıklıkla  Ara Bölge’de  çalışmalar  yapılmaktadır. Bilindiği  üzere Ara Bölge’ye her geçiş de yurt dışına çıkış olarak kayıtlara geçmektedir. 4­Yazıda "11 Camiden toplanan paralar kayıtlara geçmiyor ve haliyle bu camilerin imamları  zan altında kalabiliyor..." denilmektedir. Bu da temelsiz ve güvensizlik oluşturmayı hedefleyen iftira nitelikli bir iddiadır. İddia ispat  ister.  Sayın  yazardan  bu  camilerin  hangileri  olduğunu  öğrenmek  isteriz.  Bu  tür  faaliyetler  tutanaklarla  zapt  edilir  ve  sayın  yazar  veya  herhangi  bir  vatandaş  isterse  bu  bilgiler  kendileriyle memnuniyetle paylaşılır. Şayet Din İşleri’nin her hangi bir biriminde bizim fark  edemediğimiz  bir  suistimal  yapıldığına  dair  elinde  bir  bilgi  olan  varsa,  lütfen  bizimle  paylaşsın,  biz  de  gerekli  yasal  işlemleri  derhal  başlatalım.  Aksi  takdirde bu  tür  iddialar  insanların yaptıkları hayra fesat karıştırmak olur ki, buna yalan ve iftira denir.  5­Aynı  yazıda  "Dahası  var  ama şimdilik  bazı  din  adamları  tarafından  bize  iletilen şikayeti  buradan yayınlıyoruz..." denilmektedir. Bu ifadeden  de  açıkça  anlaşıldığı  gibi,  yazının  genelinde  din işleri kurumu,  din  görevlileri,  camiler ve dini faaliyetler ile ilgili güvensizlik oluşturucu bir yaklaşım söz konusudur. Dahası  var  diyerek  muğlak,  sınırsız  ve  şüpheli  bir  şey  varmış  algısı  yaratılmaya  çalışılmaktadır.  Bizim  beklentimiz  yanlışı  örtmeniz değildir,  bilakis  yanlış  olduğuna  inandığınız  ne  varsa  tamamını  yazınız.  Yeter  ki  yalan ve iftira  olmasın,  biz  gerekli  çıkarımları  yapar  varsa  yanlışlar, düzeltiriz, sonucu da kamuoyu ile paylaşırız. 6­Yazının  devamında  "Ayrıca  Talip  Atalay  her  yerde  Vakıflar  İdaresi  Yönetimini  tanımadığını söylemekte, izinsiz yurtdışı ziyaretler yapmakta..." denilmektedir.  Din İşleri Başkanı olarak, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi Yönetim Kurulu başta olmak  üzere, yasalar çerçevesinde ilişkili bulunduğumuz her kurumu yasaların tanımladığı çerçevede tanırız, işlerimizi de yasal çerçevede yürütmeyi görev biliriz.  Ayrıca şunu  da  belirtmekte  yarar görüyorum. İlgili  yazıda Din İşleri Başkanlığı makamına,  önüne gelen, yetkisiz kişilere vekalet verildiğinden söz edilmektedir. Bu da tamamen asılsız  ve  gerçeği  yansıtmamaktadır. Başkanlık  vekaleti  Vakıflar ve  Din  İşleri  Dairesi  Yönetim  Kurulu  kararı  ile  yıllardır Kadrolu  ve  İlahiyat  Fakültesi  mezunu Sn. Şaban  Kavsara'ya  verilmektedir. Devlet  geleneğini  bilen  bir  kişi olarak,  yasal  zeminin aksinin  tercih  edilmesi  hiçbir şekilde  mümkün  değildir.  Faaliyetlerimizde yasalar  ve  ilgili  mevzuat  her  zaman  yol  gösterici ve  belirleyicidir. 7­  Yazıda  Başka  bir  yaklaşım  ise  "Rum  papaz  ile sözde  barış  için  uğraşacağına  öncelikle  kendi din görevlileri ile barışsın, ne yazık ki kendisi din adamlarının yüzde 80'ni ile küs ve  dargındır! denilerek sergilenmektedir. Daha önce de benzer vesilelerle belirttiğimiz gibi, Başkanı olduğum kurumda hukuk ilkelerini  göz  ardı  eden,  kurmaca  bilgileri  benimseyenlerin hiçbir  şekilde  himaye  görmediğini,  göremeyeceğini, özenle belirtmek isterim. Üç günden fazla kimseyle küsülemeyeceğini emreden bir dinin mensubu ve temsilcisi olarak  küs ya da dargın olduğumuz tek bir kişi yoktur. Kendisi küs olup da bizim fark etmediğimiz  bir kişi ya da gerçekten bir görevlimiz varsa, derhal temas kurmak isteriz. "Rum  papaz  ile  sözde  barış  için  uğraşacağına..."  şeklindeki  ifade  aslında  yazının  amacını oluşturmaktadır.  Öncelikle  hiçbir  barış  sözde  olmamalıdır,  sözde  kalmamalıdır.  Her  işe  Allah’ın rahmet  ve merhamet  isimlerini  hatırlayarak  başlamayı  tavsiye  eden,  kelime  olarak  barış  anlamına  da  gelen  “ İslam”  dininin  bırakın  din işleri  başkanını,  bir mensubunun  dahi  "Rum papaz ile sözde barış için uğraşacağına..." cümlesini kurması mümkün değildir.  Bu  inançla,  hem  bir  insan  olarak,  hem  de  Din  İşleri  Başkanı  olarak,  halkımızın  kabul  edebileceği bir barış ve huzur ikliminin oluşmasına mümkün olan her türlü katkıyı sağlamanın  dini ve vicdani görevim olduğuna inanıyor, halkıma ve insanlığa karşı dini ve insani borcum  olduğu kanaatini taşıyorum. Yine bu amaçla, 9 Mart’ta Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Din ve İnanç Özgürlüğü  Özel Raportörü’yle  birlikte “Dinler Arası İletişim, Dini Özgürlük  ve Barış Sürecine Katkı”  başlıklı etkinlikte konuşma yapmak ve Birleşmiş Milletlerde “Din ve İnanç Özgürlüğü Özel  Raportörlüğünün 30’uncu  Yıldönümü”  vesilesiyle  düzenlenecek  kutlamalara  da  katılmak  üzere Cenevre'ye gideceğimi kamuoyuna hatırlatmak isterim.  Zamanlama  da  göz  önüne  alındığında,  dile  getirilen iddiaları  haksız,  amaçlı,  çirkin  ve son  derece yakışıksız  bulduğumu  belirtir,  bu  iddialarla  neyin amaçladığını  kamuoyunun  engin  görüşüne havale eder, bu tartışmaların içerisinde yer almak istemediğimi vurgulamak isterim. Yine saygıdeğer  halkımıza,  merak  ettikleri  her  konuyu  bize sorabileceklerini,  herhangi  bir  konuda  merak  ettikleri  herhangi  bir  belgeyi  görmek  isterlerse  görebileceklerini  hatırlatmak  ister, konunun yasal olarak da takipçisi olacağımızı belirtirim. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Prof. Dr. Talip Atalay
Din İşleri Başkanı
Editör: TE Bilisim