Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Ada’daki Barış Gücü’nün görev süresini 31 Temmuz 2013 tarihine kadar uzatan 24 Ocak 2013 tarihli kararının geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de Ada’nın gerçekleriyle bağdaşmadığını vurguladı.

Özgürgün, “Kıbrıs sorunun 50. yılına girdiğimiz bu dönemde, Güvenlik Konseyi’ni Kıbrıs Türk tarafının bugüne kadar sergilemiş olduğu çözüm yanlısı tutumu artık kayda geçirerek, bizi uzlaşmaz Rum tarafı ile aynı kefeye koymaktan vazgeçmeye çağırırız” dedi ve Konsey’in, Ada’daki iki tarafa adil ve tarafsız yaklaşması ve gerçekleri kararlarına objektif bir şekilde yansıtması durumunda, Ada’da sonuç alıcı bir müzakere sürecinin başlaması ve Kıbrıs’ta en kısa zamanda adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasının  mümkün olabileceğine işaret etti.

Özgürgün yazılı açıklamasında, rapor döneminde Ada’da yaşanan gelişmeleri objektif ve tarafsız bir şekilde yansıtması beklenen Güvenlik Konseyi kararının, bunu tamamen göz ardı ederek, altı ay önce kabul edilen bir önceki kararı hemen hemen aynen tekrarlama yoluna gitmesinin, kaçınılmaz olarak güncelliğini ve geçerliliğini yitirmiş bir karar metninin ortaya çıkması sonucunu doğurduğunu ifade etti.

“Bir önceki karar metninin tekrarlanmasını Güney Kıbrıs’ta Şubat ayında yapılacak liderlik seçimi öncesi tartışma yaratabilecek hususlardan uzak durulması bahanesiyle açıklamak tatmin edici olmaktan uzaktır” diyen Özgürgün, bu yaklaşımın doğal bir sonucu olarak, BM Genel Sekreteri’nin ilgili raporunda kapsamlı bir şekilde yer alan birçok önemli unsurun kararda göz ardı edildiğine dikkat çekti. Özgürgün açıklamasında şöyle dedi:

“Örneğin, Rum tarafınca Pile’de tek taraflı ve izinsiz bir şekilde ve bir oldubitti yaratılarak inşa edilen üniversite kampusuna, ara bölgenin statüsünün açık bir ihlali olmasına rağmen, kararda atıf yapılmamaktadır. Yine aynı şekilde, Rum polis üniformalı üç silahlı şahsın KKTC sınırını ihlal etmek ve vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini tehlikeye atmak suretiyle Akıncılar’da gerçekleştirdikleri provokatif olay ve bu provokasyon karşısında Kıbrıs Türk tarafının, raporda da altı çizilen, yapıcı tutumu da kararda yer almamaktadır. Kararda ayrıca, raporda yer almamasına rağmen, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin çalışmaları bağlamında Kuzey’deki askeri alanlara erişime ilişkin yapılan atıf, kararın gerek rapordan gerekse raporlama döneminde yaşanan gelişmelerden ne kadar kopuk olduğunun başka bir göstergesidir”

“İZAHI MÜMKÜN DEĞİL”

Kararda, Kıbrıs Rum tarafının Doğu Akdeniz’de gayrı yasal bir şekilde yürütmekte olduğu ve gerek Ada’da gerekse bölgede gerginliği artırarak barışı tehdit eden hidrokarbon arama faaliyetlerine yer verilmemiş olmasının izahının da mümkün olmadığını kaydeden Özgürgün,  Güvenlik Konseyi kararında, önceki kararlarda olduğu gibi, Kıbrıs Türk halkı üzerinde uygulanan insanlık dışı kısıtlamaların kaldırılması hususuna yer verilmiyor olmasının   büyük bir eksik olduğunu belirtti.

“Halkımız üzerindeki tecridin kaldırılmasının çözüme yardımcı olacağı uluslararası toplum tarafından teslim edilmişken, kararda süregelen tecritten bahsedilmemesi kabul edilemez bir haksızlık olup, Rum uzlaşmazlığını körüklemekte ve çözüm çabalarına katkı koymamaktadır” diyen Özgürgün,  Birleşmiş Milletler Barış Gücü operasyonlarının ana prensiplerinden birisinin, barış gücünün belirli bir coğrafyada görev yapabilmesi için ilgili tüm tarafların rızasının alınması kuralı olduğuna dikkat çekti.

Bu ilkenin Kıbrıs’taki BM Barış Gücü tarafından görmezden gelinmesi ve KKTC’nin rızası ve onayının BM Güvenlik Konseyi kararına yansıtılmasından ısrarla kaçınılmasını anlamanın  mümkün olmadığını belirten Özgürgün şöyle dedi:

“Kıbrıs Türk tarafının rıza ve onayına atıfta bulunulmaması, BM tarafından benimsenen ve kararın 5. paragrafında kayda geçen iki halkın siyasi eşitliği ilkesi ile de çelişmektedir.

Yukarıda özetlenen güncelliğini yitirmiş unsurlar ve tüm eksiklikler bir yana, kararda BM Barış Gücü’nün görev süresinin sözde “Kıbrıs Hükümeti”nin rızası çerçevesinde uzatılmakta olduğunun kaydedilmesi suretiyle, iki halkın siyasi eşitliğine dayalı olarak 1960 yılında kurulan ortaklık Cumhuriyeti’nin 1963 yılında Rum tarafınca yıkıldığı ve o tarihten bu yana her iki halkın kendi kendini yönettiği gerçeğinin göz ardı edilmesi, kararın Kıbrıs Türk tarafı açısından tümüyle kabul edilemez olması için tek başına yeterli bir sebeptir.”

Editör: TE Bilisim