KKTC 3’ncü Cumhurbaşkanı Kıbrıs konusundaki güncel bazı
konularda açıklamalarda bulundu. Eroğlu’nun açıklamaları şöyledir:
Kıbrıs konusunda kritik bir aşamaya gelinmiş bulunuyor. Kanaatim odur
ki bazı noktalarda 5 yıllık Cumhurbaşkanlığım döneminde neler
yapıldığını açıklamak ve gidişatla ilgili görüşlerimi ortaya koymak
takdirleri ile benim 20 yıla yakın Başbakanlık 5 yıl da Cumhurbaşkanlığı
yapmamı sağlayan halkıma karşı bir borcumdur.
Bu bağlamda kamuoyu önüne konulan, çeşitli tartışmaların yapıldığı şu
konulardaki bazı sorulara yanıt vermek istiyorum:
SORU1: Eroğlu- Hristofyas- BM Genel Sekreteri arasında Cenevre'de
yapılan zirvede toprak ve güvenlik konularının ele alınma sırası ve
zamanı hakkıında ne konuşuldu ve kararlaştırıldı?
YANIT: Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'yle yapılan 5 zirveden
üçüncüsü olan Cenevre zirvesinde Rum tarafının hep şikayet ettikleri
toprak ayarlaması başlığına dair önemli bir noktayla gittik. 7 Temmuz
2011 tarihinde gerçekleşen bu zirveden önce Genel Sekreter'in 4 Mart
2011 tarihli raporunun 25. Maddesine açıkça toprak ayarlaması
başlığının harita ve rakam kısmının sürecin son aşamasında
görüşüleceğine dair iki tarafın uzlaştığını yazdırdık. Son aşama da
bilindiği üzere 5'li toplantının da içerisinde yer alacağı bir aşamadır. Bu
son aşama ilan edildiğinde 5'li toplantı tarihi de belli olacak o tarihten
kısa bir süre önce yani bir hafta önce toprak ayarlaması başlığının harita
ve rakam kısımları görüşülecek, sonra 5'li toplantıya gidilecek bu
toplantıda da güvenlik ve garantiler başlığı ile geriye kalan diğer konular
Anavatan Türkiye'nin de aralarında bulunduğu diğer garantörlerle
görüşülecek.
Ben Cenevre zirvesinde toprak ayarlamasına dair harita ve rakam
dışında olan kriter ve ilkelerimizi masaya koydum. Buna göre eğer
yerinden edilecek çok az bir kısım insanımız olacaksa bu insanlarımıza
sadece ev değil hayatlarını yani ne iş yapıyorlarsa onları da
yapabilecekleri yerlere taşınmaları gerektiğini masada anlattım. Harita ve
rakam görüşmezden önce bu ilkelerin kabul edilmesi ve bunun nasıl
sağlanacağının maddi kaynağıyla birlikte açıkça ortaya çıkması
gerektiğini söyledim. Yani insanları yerlerinden edelim de bir çaresine
bakarız anlayışı olmaz dedim. Genel Sekreter bu yaklaşımımızı haklı
gördü o zamanki Rum lider Hristofyas da bunu kabul etmek sorunda
kaldı. Bunlara ek olarak hayatın 1974 Barış Harekatıyla durmadığını
KKTC'nin her yönüyle ki buna inşaat sektörümüz ve dahil geliştiğini o
zamanki şartların bugün aynı sayılmayacağını da söyledim. Hatta
kendilerine Annan haritasının da bugün geçerliliğini yitirdiğini anlattım.
Toprak ayarlaması yapılacaksa mümkün olan en az miktarda halkımızın
etkilenmesi hatta hiç etkilenmemesi gerektiğinin açıklıkla altını çizdim.
Rum tarafının toprak konusundaki tutumu bellidir. Sayın Anastasiades
Rum Ulusal Konseyi’nin de bilgisi ve onayı ile benim önüme ne
düşündüklerini, ne istediklerini gösteren bir kağıt koymuş ama söz
konusu kağıt tarafımızdan görülmesine rağmen alınmamış, yok sayılmış,
alınmadığı BM kayıtlarına geçirilmiştir. Bu kağıtta öngörülen 100 bin
Rumun verlilecek yerlere dönmesi, 60 bininin de içimze yerleşmesine
kapı açmamızdır. Bunların gerçekleşmesi için masaya koydukları
tarafımızdan yok sayılan kağıda istedikleri köy ve kasaba isimlerimi de
yazmışlardı. Bu belge tutanaklarda mevcuttur.
Bugün de bu tutumlarının değiştiğini görmüyorum. Dolayısı ile Sayın
Akıncı toprak konusunu ele alırken çok dikkatli olmalı, Rum emellerine
geçit vererek halkımızı perişan etmemelidir.
SORU 2: Eroğlu-Anastasiadis görüşmelerinde al-vere geçilmesi
kararlaştırılırken toprak, güvenlik ve garantilerin ele alınması konusunda
durum ne idi?
YANIT: Anastasiades'le de aynı ilkeler ve zamanlama konusunda bir
görüş birliğimiz vardı. Biz haritanın ancak garantörlerin de katılacağı
toplantının belirlenmesinden sonra görüşülebileceği duruşumuzu anlattık.
Bunu görüşürsek basına sızdırmalar olacağını ve adı geçen yerlerde
haberler yalan da olsa ekonomik hayatın duracağını söyledik. Kendisi
aynı gerekçelerle olmasa dahi haritanın son aşamada görüşülmesini
kabul etti. Tabii bu aşama 5'li toplantının bir kaç gün veya bir hafta
öncesi olacak diye kendisine açıklıkla ifade ettik. Anastasiades bunu
kendine has gerekçelerle örneğin Girne'yi isteyemeyeceğinden dolayı
Kıbrıs Rumları’nın ve siyasilerin kendisini topa tutacağından bunu son
aşamada görüşmeyi kabul etti.
SORU 3: Şu ana kadarki gidişata bakılırsa süreçle ilgili Türk tarafı ve
Türk tezleri açısından sıkıntılar nelerdir?
Su anki duruma bakılırsa çok az bir ilerleme sağladığını anlıyoruz. Benim
zamanında AB ve ekonomi başlıklarında çok az farklılar vardı ancak bu
farklılıklar özelikle AB konusunda çok önemliydi ki bu daha aşılmamıştır.
Çözümün AB birincil hukuku olması ve kalıcı derogasyonlar olmazsa
olmazdır. Söylenenlere bakılırsa bu sağlanmamıştır. Bu sağlanmazsa
halkımız mahkeme kapılarında sürünecektir.
Diğer bir konu Sayın Talat'ın açıklamalarına baktığımızda (ki bazen
Sayın Talat müzakereleri kendisinin yürüttüğünü sanıyor ve öyle
konuşuyor) sanki Karpaz bölgesinin 3. Bölge yapılacağı mesajı veriliyor.
Bu kabul edilemez. Zaten iki kesimli olacak bir anlaşmada 3. Bölgeler
olamaz kurucu devletlerin kendi sınırları vardır o bölgelerden başka
yerler yaratamazsınız o zaman iki kesimlilik ortadan kalkar.
Yine açıklamalara bakıyoruz ve dönüşümlü başkanlık konusunda da
henüz bir uzlaşma yoktur. Buna karşın Kıbrıs Türk Halkı’nın öz iradesini
çarpıtacak bir sonuç yaratacak olan çapraz oyun Sayın Akıncı
tarafından kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Bir kere daha vurguluyorum: Dönüşümlü Başkanlık BM
parametresidir.Bunun için herhangi bir taviz verilmesi yersizdir.
Çapraz oy federasyondaki Kıbrıs Türk liderinin de Rumlar tarafından
seçilmesi demektir. Bu kabul edilemez.
Mülkiyette ayrıntı çok az açıklanmıştır duyduklarımız da hoşa giden
şeyler değildir. Siz ilk tercih hakkını Rum'a verirseniz Türk'e ne kalacak?
İnsanların malı, mülküyle ilgili hususların açığa kavuşturulmasını
çözümden sonraya bir komiteye bırakamazsınız. Bu zamanda ev sahibi
olmuş tapu almış yatırım yapmış insanlar kıracı mı olacaklar? Sokağa mı
atılacaklar? Bu komite çalışırken tapular, alış-verişler duracak ve bu
yüzde yüz bizi etkileyecek. Buna ek olarak eğer işin içine bir de
mahkemeler girerse büyük yıkım yaşanabilecektir. Mülkiyet konusu
göründüğü gibi basit değildir. Bir de işin finansman kısmı var. Bu konuda
da çok ciddi belirsizlikler olduğu açıktır.
Rum tarafı kabul etmiyor ama bir çözüm olursa bu yeni bir devlet
olacaktır. 1974 mutlu barış harekatının ardından ortaya çıkan durumu
geriye çevirmiyoruz. Yani KKTC, ozmosis yoluyla Kıbrıs Cumhuriyetine
katılacak değildir. Bu henüz net değildir. Sayın Akıncı çok ama çok dikkat
etmelidir. Bir halkın kaderi ile oynadığının farkında olmalıdır.
Benimle Sayın Anastasiadis arasında imzalanan 11 Şubat 2014 ortak
açıklaması bana göre gayet açıktır ve yol göstericidir. İki halktan eşit
şekilde neşet edecek bir egemenlikle yeni bir ortaklık devlet kurulacaktır.
Devletimiz KKTC, kurumlarıyla Kıbrıs Türk Kurucu Devleti olacak,
1963'ten beri Rum işgali altında olan Kıbrıs Cumhuriyeti de Kıbrıs Rum
Kurucu Devleti olacaktır. Bu Kurucu Devletler de yeni birleşik Kıbrıs'ı
oluşturacaklardır. Ortak açıklamadaki zemin budur.
Bir de vatandaşlık konusu var. Sayın Akıncı bu hususta tartışmalara izin
vermemelidir. Referandum günü kaç tane KKTC vatandaşı varsa o
vatandaşlarımızdan seçmen yaşında olanlar referandumda oy
kullanacaklar ve iki evet çıkarsa KKTC vatandaşlarının tümü de yeni
devletin otomatikman vatandaşı olacaklar.Kıbrıs Türk Kurucu Devleti’nin
nüfusunun toplam nüfusun yüzde 20’si olacağı ve bunun asla
değişmeyeceği yönündeki Rum açıklamaları asla kabul edilemez. Buna
izin vermemek lazımdır. Rum tarafı halkımızdan eşyaymış gibi
bahsediyor buna izin verilmemelidir.
Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin sulandırılamayacağı Türkiye ve bizim
vazgeçilmez tezimizdir. Ben bugüne kadar hiç bir Türkiye Cumhuriyeti
yetkilisinden bundan geri adım atılacağını duymadım. Duyarsam da
şaşırır ve doğru bulmadığımı ifade ederim.
Tabii ki bir aşamaya gelindiğinde garantiler ve güvenlik konusu da ele
alınacaktır. Bu bizim zamanımızda da kabul edilmiştir. Ele alınacağına
göre de günün koşullarına uyarlanması normaldir. Ancak burada bizim
dokunulmasına izin vermememiz gereken , Türkiye’nin de asla
vazgeçmemesi gereken üç nokta vardır. 1. Kıbrıs’ta Kıbrıs Türk Halkı’nın
istediği sürece gereken sayıda Türk askeri bulunacaktır. 2. Türkiye Kıbrıs
Türk Halkı’nın can ve mal güvenliği söz konusu olduğu zaman gereken
istişarelerde bulunduktan sonra tek yanlı olarak askeri müdahale
yapabilecektir. 3. Türk-Yunan dengesi mutlaka gözetilmeye devam
edilecektir.
SORU 4: Polis konusunda bazı adımlar atıldığı belirtiliyor. Sizin
döneminizde uzlaşılanlar ne idi? Şimdi uzlaşılan nokta ileride mi? Geride
mi?
YANIT: Polis konusunda anlaşma var dedi Sayın Akıncı. O
açıklamasında federal düzeyde silahlı polis sayısında yüzde 50-50 diğer
poliste 60'a 40 dedi. Bu bir geriye gitmedir. Biz BM'nin önünde federal
düzeyde yüzde 50-50 konusunda anlaşmıştık. Üstelik bu sadece oran
degil her mertebedeki polis görevinde de eşitlik olarak yazıldı. Federal
seviyede iki polis komutanı olacaktı. Bunlardan bir tanesi federal polis
komutanı digeri de ortak soruşturma otoritesinin komutanı.
Bu komutanların her biri ayrı Kurucu Devletten gelecekti. Simdi Sayın
Akinci ortak soruşturma komitesinden bahsetti ve bunun gibi çok var
dedi. Biz iki tane üzerinde anlaşmıştık. Çok var derken federal düzeyde
emir komutada üstünlüğü Rumlar'a verdilerse bu Kıbrıs Türk Halkının
can ve mal güvenliğini tehdit altına sokacak büyük bir hatadır. Son olarak
şunu da vurgulamakta fayda görüyorum; 2016 yılı sonuna kadar bir
sonuca mutlaka ulaşılmalıdır. Görüşmelerde geçerli olan prensip tüm
konularda anlaşılmadan hiç bir konuda anlaşma sağlanmış olmayacağı
prensibidir. Bekleyip tüm resim önümüze konulduğunda tam bir
değerlendirme yapma yoluna gideceğiz. Ben bu aşamada Kıbrıs Türk
halkının hak ve menfaatlerinin korunması, kendisinin ifade ettiği üzere
güvenlik, eşitlik ve özgürlüğümüzü içeren bir anlaşma ortaya çıkması
çabalarında Sayın Akıncı’ya başarılar diliyorum.
Editör: TE Bilisim