Kıbrıslı Türk bir gencimizi daha kaybettik. Kıbrıslı Türklerin kaderi böyle yazılmış gibi. Çocukluk yıllarından beri hep kaza, intihar ve ölüm haberleriyle sarsıldık. Bunun yanında bu ülkeden göçüp giden gençler de, sınıf resimlerimize baktığımızda anımsayamadığımız kişiler arasına girdi. Eski albümleri bir açıp bakın, birçok arkadaş artık ya aramızda değil, ya da bizden çoook uzaklarda bir hayatı yaşıyorlar şimdi….
Dün öğleden sonra yine bir intihar haberiyle sarsıldık. Radyo ve televizyonlar canlı yayına bağlanarak verdiler Can Denktaş’ın intiharını. Can, benim yaşımda olsa da üniversiteye kadar hiç aynı okullarda okumadık. Bir süre aynı üniversiteye gitmiştik. Yakın arkadaşlarımın çok iyi tanıdığı bir kişiydi Can. Televizyonda katıldığı program dışında çok fazla görmüşlüğüm yok kendisini aslında… İlk gördüğüm ve tanıştığım günü unutmayacağım.
Üniversitenin ilk yılıydı. Biz 1. sınıfa, birçok arkadaş ise hazırlık sınıfına devam ediyordu. Üniversitedeki sınıfımda yeni tanıştığım ve sevdiğim Lefkoşalı bir arkadaş gurubum vardı. O gün ders arasında hep beraber hazırlık bölümü önündeki banklara oturup sohbet etmeye gitmiştik. Hala daha sesi kulağımda; Nissan Z300’ün çok hızlı ve muhteşem bir araba olduğundan bahsediyordu. Bu arabadan alacağını ve dedesiyle konuşup gümrüksüz olarak getirteceğinden bahsediyordu. Tanımıyordum onu. Yeni gittiğim bir ortamda önce gözlem yapmayı ve insanları tanımayı seçerim, yorumu her zaman kendime saklarım. Sonra, Can kalkmış ve arabası ile oradan ayrılmıştı. Biz ise o zamanlar, ev arkadaşlarımla ortak para vererek 20 yıllık eski bir araba almanın hayalini kuruyorduk. Sonra arkadaşlarımdan Can’ın dedesinin kim olduğunu öğrenince, istediği arabayı rahatlıkla alabileceğini düşünmüştüm…
Üniversite yıllarında başladım Kıbrıs tarihinin, yazılmayan tarihini okumaya. Yavaş yavaş tanıdım Sayın Rauf Denktaş’ı... Can Denktaş’ın neden dedesinin mezarı başında değil de, babasının mezarı başında intihar ettiği, sosyologlar tarafından uzun süre incelenebilecek oranda önemli bir konudur. Benim inandığım kadarı ile babasının ölümü hala daha sır perdesini korumaktadır. Bu küçücük ülkede artık hiçbir sır perdeli ölüm veya faili meçhul cinayet kalmamalıdır.
Can’ın yaşadıkları ve kendisini intihara sürükleyen sorunlarında belki de ailesinin yeterince yanında olmaması bence en büyük acıdır.
Dün iş dönüşü Can için kan arandığını duydum ve kan gurubum uygun olduğu için de hemen hastaneye gittim. Hastane önünde Can’ın durumuyla ilgili bir haber bekleyen birçok sevdiğim arkadaşım vardı ve hepsi de perişan durumdaydı. Ben Can’ın iyileşeceğine ve yeniden, en azından oğlu için hayata bağlanacağına inanıyordum. Benim gibi birçok sevdiğim arkadaş da kanını seve seve verdi dün Can için... “Helal olsun”. Ancak, Can kendi istediğini yaptı ve ölümü seçti. Onun bu ölüme yürüyüşü çok büyük cesaret isterdi, çünkü taşıdığı soyadı bile buna engeldi. Tüm Kıbrıslı Türklerin başı sağ olsun.