Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu arasında perşembe günü yapılacak görüşme, 15 Kasım KKTC’nin Kuruluş Yıldönümü törenlerinden bu yana planlanmaya çalışılan bir görüşme olduğu için olağandışı bir özellik taşımıyor.

Hoş, mevcut siyasal ortamdan Kıbrıs sorunu da payına düşeni zaten alıyor: Türkiye’deki ‘17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’ sonrasında yargıya müdahale edildiğini dillendiren Avrupa Birliği Türkiye Hükümeti’ne tepki olarak Türkiye ile müzakereleri durdurmayı bile olasılıklar arasına katmış görünüyor. ABD-Türkiye ilişkilerinin de ‘gerginleşebileceği’nden bahsedilen bir siyasal iklimde, Kıbrıs sorunu çözüm müzakereleri de yaşanan süreçten olumsuz etkileniyor.

Kıbrıs sorunu çözüm görüşmelerinin makus talihi, her seferinde ani gelişmelerin, beklenmedik olayların pençesinde şansını kaybetmekle kalmıyor, Kuzey Kıbrıs kemikleşen sorunlarını dahi çözmekten aciz bir yapı içerisinde, politikacıların hırsı ve sendikaların hesapları arasında boğuşup duruyor.

2014 yılında hala istihdamları, geçicileri, eski kocası tarafından dövülen ve çocuğu kaçırılan kadınları, cinsel yönelimleri nedeniyle cezalandırılabilen insanları, politikacıların ihtirasla hükümet kurup hükümet bozmalarını, sokaklarda biriken çöpleri, trafik kazalarında birbiri ardına yiten insanları tartışıyoruz.

Kendi kaderimizi kendimiz yazdığımıza göre çözümden tutun da yürüyüş parkurlarında önümüze yığılan çöp dağlarına kadar her şeyde bizlerin ihmalkarlığından ve inisiyatifsizliğinden bahsetmemiz gerekmiyor mu?

Psikiyatr Prof. Dr. Vamık Volkan dışarıya çöp atan bir toplum olmamızı ambargolara ve baskılara karşı toplumun geliştirdiği bir tepki olarak okuyabilir. Belki de hiçbir şey sanıldığı kadar karmaşık değildir ve çöplükte yaşıyor olmaktan rahatsız olmamamızın nedeni çok basittir: Eğitimsizliğimizden ve boş vermişliğimizden ileri geliyordur…