Cezaevi konusunu bu gün de kaleme almak zaruri oldu. Dün yazdığım yazıdan dolayı bana ulaşan bazı gardiyanlar olayın bir iki kişi yüzden tüm gardiyanlara mal edildiğini ve bu durumdan rahatsız olduklarını dile getirdiler.

Aslında olay tüm gardiyanlara mal edilmez. Çünkü bu işi yapan gardiyanların kim olduğu bellidir ama nedense kimse bu gardiyanlara ses etmiyor. Olayın boyutu aslında farklıdır. Yıllardır cezaevi bir şekilde haber olup gündeme oturan bir konudur. Yani Cezaevi’nde suiistimal edilen bir yönetim var. Salahi Hoca emekliye ayrılmak üzereyken elini taşın altına koymak istemiyor. Başım rahat olsun hesabı yani. Suya sabuna dokunmadan müdürlük yapmak çok da zor olmasa gerek. Çok pasif bir yönetici olan Hoca için oldukça endişeli olan gardiyanlar isyanda. Tabi yapacak bir şey yok. Balık baştan kokar hesabı.

Düzenin bu şekilde olması mahkûmların da bu başıboşluktan yararlanmasına neden oluyor. Yani bir iki gardiyanın suiistimali yüzünden Cezaevi’ndeki tüm gardiyanlar mahkûmlarla iş birliği yaparmış gibi algıya neden oldu. Hâlbuki olay öyle değil. Bazı gardiyanlar sırf bu suiistimal yüzünden kahvede bile oturamaz hale gelmiş. Önyargının süregelmesi yüzünden psikolojik bir baskı var halkta.

Cezaevi’nde gerçekleşen bir olayı gördüğümüz her gardiyana mal eder olduk. Bu psikolojik darbedir. Suçlu olan elini kolunu sallayarak rahat rahat ortalarda hiçbir şey yokmuş gibi dolanırken, suçsuz olanlar yaşanan bu olaylardan hoşnut değil. Huzursuz çalışan gardiyanlar çalışma ortamlarındaki durumdan da rahatsız. Yani mahkûmlara kötü davranan gardiyanlar olduğu gibi iyi davranalar da var. İyi olanlar kötünün yarattığı ortamda ne kadar huzurlu olabilir ki? Ya da birçok şeye şahit olmak zorunda kalan ve susan gardiyanlara ne demeli. Bu insanda psikolojik hasar yaratır.

Gardiyanların can güvenliği olmayan bir yerde çalışmaları ayrı bir sorun. Yani 30 kişilik bir koğuşa sayıma giren gardiyanın yanında 2 refakatçi vardır. Cep telefonu ile yakalanan mahkûmların bıçak gibi kesici aletlere sahip olmadıkları ne malum? 277 mahkûmun olduğu bir yerde 200’e yakın gardiyan vardır. Matematiksel olarak baktığımızda her mahkûma bir gardiyan düşmektedir. Ama olay öyle değildir.

Tüm gardiyanlar ayni gün çalışmaz. Yani vardiya usulü çalışan var mesai çalışan var. Sistem budur. Hal böyleyken mesai çalışanlar yaklaşık 30’u bulurken vardiya çalışanların sayısı daha da düşmekte ve bu sayı 22’lere inmektedir. Düşünün bir 277 mahkûm ve 22 gardiyan. Bu nasıl bir çalışma sistemdir ki? Burada hiç kimse gardiyanların can güvenliğinden söz edemez. Hiçbir şekilde bunun tutar tarafı yoktur. Bir an önce vardiya çalışan gardiyanların sayısı artırılmalıdır. Yoksa iş işten geçtikten sonra hiçbir şeyin değeri olmadığı gibi telafisi de yoktur.

Buradan çağrımızdır. Öncelikle cezaevi şartları yeniden gözden geçmelidir. Gardiyanların can güvenliği sağlanmalı ve kameralar bir şekilde tam takım devrede olmalıdır. Durum bunla da bitmez elbette. Esas iş yönetimdedir. Umarım mesaj yerine ulaşmıştır.