İnanç insanın içinden gelen bir olgudur.

Ya inanırsınız ya inanmazsınız bunun ortası yoktur.

Ben de her insan gibi inançları olan ve onları içinde yaşayan birisiyim. Kendimi bildim bileli hissettiğim ve inandığım şeyleri yaşarım. Kimse kimseye zorla baskı yapıp, Müslümanlığı öğretemez. Bu insanın doğasında gelişen bir olgudur.

Küçük yaşlarda nenem ve dedemi namaz kılarken görmüştüm. Sonrası yok. Yani ne annem ne babam namaz kılarak büyütmedi bizi. Camiye ilk ve son ilkokul yaşlarında iken gitmiştim, o da meraktan. Sonrası yine yok. Okul yıllarında din dersinde öğrendiğim Fatiha Süresi dışında hiçbir duayı da biliyorum. Hiçbir sureyi okuyamam. Ama Allaha inancım tamdır. Kalbimi ve vicdanımı bu yönde hiç sorgulamadım yaşarken.
İçimden gelen sese kulak vererek yaşarım. Namaz kılmadım, oruç tutmadım. Ama bunları yapmadığım için de dinsiz olmadım.
Herkesin ibadet etme özgürlüğü olmasını savunanlardanım. Hatta ülkemizde dini duyguların çok gelişmediğine de inanıyorum. İngiliz kültürü ile büyüdüğümüzden olsa gerek.

Geçtiğimiz günlerde Din adamları ile sohbet etme şansımız oldu. Gayet de keyifli bir sohbetti. Yani inancımı sorgulayan kişiler olmadıkları için ben onların inançlarını sorgulamadım. Sonuçta bir tek şeye inanıyoruz. Gerisini ister birimiz camiye giderek inancını yaşar, ister gitmeyerek. Bu kişilerin kendi tercihlerine kalmıştır. Zorla ya da baskı ile olmaz.

Son zamanlardaki konumuz olan Camilerin elektriklerinin kesilmesi herkes gibi beni de rahatsız eden bir durumdur. Bunu saygısızlık olarak görürüm. Bu büyük ayıptır. Vakıflar İdaresi’ne bağlı olan Camilerin elektrikleri yıllarca ödenmemiş ve bugünün parası ile borç 7 milyona tavan yapmış. Bu durumu sorgulamak gerekir. Bundan önce akılları nerdeydi diye. Yani halk 3 ay elektrik faturasını ödemese hemen elektriği kesilir. Peki, yıllarca ödenmeyen Camilerin elektriği ne diye kesilmedi?

Camiye giderek namaz kılan insanlara günahtır. Din görevlilerine yapılan saygısızlıktır. Uygulanan sistem yanlıştır. Yapılan yanlışın bedelini de bugün günahı olmayan din görevlilerine kesildi. Geçmişten kalan borcun faizini bile ödeyemeyecek durumda olan Din görevlileri Vakıflar İdaresi’ne bağlı camilerde zor günler geçiriyor.

Vakıflar İdaresi’ne bağlı Camilerin bugünkü durumu ortadadır. Yıllardır biriken borçları yüzünden şimdi içler acısı durumda olan Camilerimizin maalesef sesi kesilmiştir.

Gerçi din adamlarımıza çağrıda bulunmak isterim.

Camilerini gelişen teknolojiye ayak uydurulmasına karşıyım.

Yani Mağusa’da okunan ezan sesini köyümde duymak istemiyorum. Köylerin kendi alanları içerisinde megafondan okunan ezan ısmarlama okunan ezandan iyidir bence. Eskiden teknoloji mi vardı? Ezan sesini yine duyardık ama. Hoca ezan vakti caminin minaresine çıkar ve megafondan ezan okurdu. Bu daha anlamlı ve amaca ulaşan bir görevdir. Yoksa Mağusa’da okunan ezanı köyümde duymak cazip gelmiyor bana. Din adamlarının da bu konuda bir çaba göstermesi taraftarıyım. Ben ezan sesini kendi köyümdeki hocanın okumasını istiyorum. Elektrik olsa da olmasa da megafondan okunan ezanın sesi bir avuç köyün her köşesinde duyulur bence.

Bugün elektrikleri kesilerek mağdur edilen camiler, geçmişteki suiistimalin kurbanıdır. Yıllarca ödenmemiş borcun faizi bugün dudak uçuklatan rakamlara ulaşmışsa bunun suçlusu ne bugünün din adamları ne de camide dini görevlerini yerine getiren halktır. Tüm bunların sorumlusu bana göre bu kadar borcu birikmesine rağmen Camilerin elektriğini kesmeyen KIB-TEK ve elini taşın altına koymayan Vakıflar İdaresi’dir.

Din İşleri Dairesi de bu konuda gerekli girişimi yapmalıdır.

Yoksa ezan sesi yerine Kilise’lerde elektrik istemeyen Çan sesi mi çalsın?