Ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik durum, birçok şeyi dejenere etmiştir. En kolay
yaptığımız şey, hep siyasileri suçlamaktır. ‘Hükümet ve seçtiklerimiz, bizleri ne hale getirdi’ diyenler
de çoktur. İnanın yönetenlerin suçu çok azdır. Esas suçlu bizler, yani halktır. Kendinden başkasını
düşünmeyen, herkese tepeden bakan, kimseyi beğenmeyen kibirli bireyleri biz yarattık. Bir tarafımız
hep eksik kalıyorsa, hayat hep ertelenmişse, felsefeyi geri plana atmışsak, edebiyat ve bilimi boş
vermişsek, hep bundandır bu seviyesizliğimiz.
“O kimdir be!” diyerek adam yerine saymıyorsak insanları, yalakalıklarla işlerimizi yürütüyorsak, bize
her şey müstahaktır. Ya Avrupa’yı Londra’dan ibaret sanıp övünen insanlarımıza ne demeli? Hep boşa
kürek çekmek, hayata anlamsızlık katmak, bilgisizlikten ve cehaletten kaynaklanmaktadır.
Bir edebiyat mezunu bir şair ve bir ressam ismi bilmiyorsa, İngilizce öğretmenliğinden mezun birisi,
doğru dürüst İngilizce konuşamıyorsa ve buna rağmen “çok okumuşluk oranımız” ile övünüyorsak,
burada bir çelişki var demektir. Gelişmişlik ve ileri bir toplum, hukuka ve bilime katkıyla olur. İleri
bir toplum, sosyal adaletiyle ve toplumuna vermiş olduğu değerle ölçülür. Durum böyle iken, bir
Amerikan veya İngiliz vatandaşı elbette bir KKTC’li vatandaştan daha değerli olur; tanınsak da bu
değişmez.
İnsan haklarını ön planda tutan toplumlar, hizmette torpil aramazlar. İleri toplumlarda gelir dağılımı
tablosunun homojenliği, eşitlik ve adaletin göstergesidir. Peki ya bizde? Kıskançlık ve dedikodu
almış başını gidiyor ve bunu erkekler daha çok yapıyorsa, gerisini siz düşünün. Komşusu yeni araba
aldığı için, evde kavgalar çıkartarak, hesabına kitabına bakmadan kendisi de almak isteyen kaç tane
Avrupalı vardır dersiniz? Olduğundan farklı görünme çalışan ve deliklerini kapamadan başka delikler
açan, hep tüketen ve hiç üretmeden, çalışmadan son model arabaya binen kaç tane Avrupalı vardır?
Köpeklerine zengin ismi takmak da bize has bir şeydir sanırım.
Her şeyden anlayan, ağzı olanın konuştuğu, kahvede bile siyaset yapan kaç tane Avrupalı
tanıyorsunuz? Kot pantolonunun markasını söküp, ünlü marka etiketi taktıran da bizler değil miyiz?
İmitasyon ve sahte marka giyip övünen kaç tane Avrupalı vardır? Her şey yüzeysel bir görsellik olmuş
bizim adada. Araştırma yapmadan, kolay yolu seçip dedikoduyla hareket eden gazeteciler cemiyeti de
bilin bakalım nerededir? Bilgisizliğimizi örtmek için çabalayan kişileri görmüyorsak, suçu kendimizde
aramadan hep başkalarına çamur atıyorsak, biraz durup düşünmemiz lazım.
Sendikacıların zengin olduğu ve kimseye hesap vermediği başka ülke var mıdır? Kitap okumayan
ancak okuyormuş gibi yapan vatandaşlar da bizde değil midir? 37 tane sendikanın bulunduğu ve kara
paranın hesabının tutulmadığı böyle elit bir köy başka nerede bulacaksınız?
Siyasetin ve seçilmenin, düğünlere ve cenazelere katılma oranıyla ölçüldüğü bu ada bizim adamızdır.
Hep böyle kalalım, değişmeyelim. Değişim kötüdür, kakadır… Çünkü biz böyle anlarız, böyle yaşamayı
hak ettik.
En azından çocuklarımıza böyle bir yaşam bırakmayalım. Gelecek sadece kıskançlık ve dedikoduyla
kurulmaz, iyi yetişmiş ve karakteri güçlü gençlerle mümkün olur. Biraz da suç cahilliktedir.
Kabullenmek ve özür dilemek erdemliliktir. Tüm KKTC’den bu şekilde yazdığım için özür dilerim, ancak
bunlar bizim gerçeklerimiz ve bunlarla yüzleşmeliyiz, kaçamayız. Bu düzeni biz yarattık, yine biz yok
ederiz ancak.