Kıbrıs’ta yıllardır hüküm süren düzenin değiştirilmesi için neden farklı görüşteki insanların bir araya gelemediğini ve niçin patronaj partilerinin peşlerine takıldığını uzun zamandır anlamaya çalışıyorum.

Sokaktaki her insan Kuzey Kıbrıs siyasetinden bıkkın. Her seçim sonrasında yeni açmazlarla karşı karşıya bırakılan toplum denemekten yorgun, gelecekten umutsuz.

Devletin, toplumun her molekülüne, her sınıfına sızmış yoğun etki alanı sayesinde devlet kapitalizmi her siyasal parti iktidarında nüfuz alanını genişletmeye devam ediyor. Dışarıdan, Ankara’dan, AB’den ve mesela Dünya Bankası’ndan devletin küçültülmesi yönünde baskı kurulmasa, KKTC dünyanın yurttaşı üzerinde etkisi en “güçlü” devleti olmaya devam edecek.

Dışarından bakılınca, KKTC Devleti’ni yönetmek için siyasilerin neden bu denli büyük bir efor sarfettiğini dünya vatandaşlarının anlaması zor. Geçenlerde yabancı bir dostum “sizdeki siyasetçilerin seçimlere gösterdiği ilgiyi anlayamıyorum. Borç içinde, bağımlı bir devleti yönetmenin benim bilmediğim prestijli bir yanı mı var?” sorusunu yöneltti bana. “Fiyakalı araçları, altlarında sekreterleri, müdürleri, devlete işi düşen yurttaşların kendilerine sağladığı prestij ve iyi bir maaşları oluyor. O nedenle seçilmek ve bakan olmaya hevesliler” deyince ben; “öyleyse Türkiye KKTC’ye yardımı kesecek olsa, partiler aday bile bulamaz!” dedi dostum.

Adamcağız anında çözdü meseleyi anlayacağınız… Hani Ankara para göndermese kim bu ülkeyi yönetmek için Meclis’e girmek, hangi cesur yürek bakan olmak isterdi ki? Para gelsin, biz onu dilediğimizce ve gücümüze güç katarak paylaştıralım. KKTC Devleti’ni yönetmenin altın kuralı bu olduğu sürece devlet yönetmek çocuk oyuncağıdır. Vallahi öyledir. Faizlerini ve ana parayı ödemeyecek şekilde Türkiye’den kredi al, kurumlara elektrik, su borçlarını bile ödeme, açıklarını kapatmak için vatandaştan vergi yoluyla daha fazla para topla, seçmenleri devlet kurumlarına yerleştir, işlerini hallet, pek mühim başarılara imza atmışcasına devlette iş karşılığı oylarını satın aldıkların seni tekrar tekrar seçsin… Böyle devlet yönetmeyi kim istemez? Dünyanın en kolay yönetilir devleti; bir de yurttaş bakanlıkları aşındırmasa her şey sütliman…

Sonra da vay efendim neden yasalar değişmiyormuş, neden hangi parti gelirse gelsin değişen bir şey olmuyormuş diye sor sorabildiğin kadar… Sorulması gereken tek soru, neden zora gelmediğimiz, niçin bu tür bir devlette nefes almaktan sıkılmadığımızdır oysa. Cevap yurttaştan geçtiği için, siyasilerimiz de seçmenin yanıtını çok iyi bildiği için bizim memlekette değişen bir şey olmuyor.

Biz rahatımızdan ödün vermediğimiz sürece, devletin daha bağımlı kılınarak yönetilmesine ses çıkarmadığımız müddetçe hangi parti iktidara gelirse gelsin KKTC Devleti kötü yönetilmeye devam edecek. Biz ne isek siyasetimiz ve siyasetçilerimiz bizlerin aynasıdır. Aynaya baktığımızda gördüğümüzün biz olmadığını iddia ediyorsak, darılmayın ama aynada görülen tastamam biziz. Biz değişmediğimiz sürece aynaya akseden siyasetçi ve siyasal parti görüntüsü değişmeyecek.

Bu görüntüyü değiştirmek isteyenlerin ortak bir hedefi olmalıdır. O amaca patronaj partilerinde yer kapma mücadelesine girişerek değil, patronajı bulunduğu her yerden temizlemek için patronaj partilerinden bağımsız harekete geçilerek ulaşılabilir.