UBP Kurultayı faciası derinleşmeye devam ederken partiden sızan haberler durumun çok daha kaygı verici noktalara gelebileceğini gösteriyor. Kaşif cephesi İrsek Küçük’ün 2’inci turu LTB seçimleri sonrasına atmayı planladığını ileri sürüyor. Nitekim dünkü UBP GYK toplantısında bu yönde sinyaller alındığı iddia ediliyor.

Cuma günü yapılacak Parti Meclisi toplantısından 2’inci turun olası gecikmelere birlikte, en geç 10 Şubat’a dek yapılması kararı çıkmazsa Ahmet Kaşif’in UBP 19. Olağan Kurultay Divanı üyeleri arasından, siyasi dokunulmazlığı bulunmayan üyeleri Yüksek Mahkeme kararına riayet etmemekten ötürü şikayet edeceği ve tutuklanmalarını talep edebileceği belirtiliyor. Siyasi dokunulmazlığı olmayan divan üyelerinin, İlker Edip ve Teoman Kuran’ın tutuklanması ve mallarına el konulması söz konusu olursa hukuk tanımamazlığa karşı ilk cezai yaptırım uygulamaya sokulmuş olacak. Ardından Parti Meclisi’ndeki, dokunulmazlığı olmayan 64 üyenin de tutuklanması gündeme gelebilecek.

İrsen Küçük’ün tüm bu gidişattaki payı ortadadır ve ne yaptığı gayet açıktır. Dikkat çekilmesi gereken nokta, Kaşif cephesinin ve UBP’deki Eroğlu/Kaşif taraftarı delegelerin tutumlarıdır. 2’inci tur 10 Şubat’a kadar yapılmazsa Kaşifçiler “siyasi mücadele” verecekmiş... Sanki kapı arkasında “siyasi mücadele” verilmiyormuş gibi… Kaşifçi olmayan delegeleri tutuklatmak mı “siyasi mücadele”? Yıllardan bu yana ya baskıyla ya menfaat sağlayarak örgütlenmiş bir partinin bu iki yoldan başka gireceği bir üçüncü yol yoktur ki “siyasi mücadele”den bahsedelim… Siyasi mücadelenin iki koordinatı vardır bizim ülkede: Satın alamazsan, baskı kur yanına çek; baskı kuramazsan satın al, yanına çek!

İrsen Küçük’ün koltuk hırsı kadar Ahmet Kaşif’in iktidarı ele geçirme hesabı ile büründüğü sessizlik de düşündürücüdür. Gösterilen itidalin ve sabrın altnda menfaatlerini koruma derdindeki bazı delegeleri kendi tarafına çekmekten öte ne olabilir? Fakat bu yersiz sabrın İrsen Küçük cephesine kazandırdığı vakit, şahsi çıkarları uğruna kurultayda oyunu satmayı düşünenlerin taleplerini artırmaktan öte fayda sağlamamıştır.

Demokrasi mücadelesi verdiğini ileri sürenlerin iktidar makinesini ele geçirmekten başka tasası olmadığı ortadadır ve UBP, ülkeyi içine süreklediği cendereden iki cephesiyle birlikte sorumludur. UBP içindeki kurultay mağdurlarının iktidar hırsları, demokrasi ve yurt sevgilerinin önünde olmasaydı Kaşif’e yakın delegeler ve milletvekilleri çoktan hükümeti düşürür, protesto eylemleri düzenleyerek samimi kaygıları olan delegelerin ve yurttaşların vicdanında kendilerine temiz bir köşe bulabilirlerdi.

UBP içindeki tarafların kavgasında birinin ya da ötekinin yanında saf tutanların bu ülkeye vereceği çok bir şey kalmadığını artık herkesin görmesi gerekir. Bunu görenlerin, diğer partilerin de benzeri ayak oyunları ile yönetildiğini, muhalefetteki siyasal partilerde de ihtirasları ile gözleri kararmış ve şahsi menfaatleri için siyaset yapanların çokça bulunduğunu fark etmeleri gerekir.