Bakanlar Kurulu'nun yaklaşık 4,5 saat süren toplantısı sonunda basına pandemiye dair ek önlemlerle ilgili açıklama yapılması bekleniyordu. Olmadı!

Herhangi bir açıklamanın olmaması yeni önlemler alınmadığı anlamına mı geliyor, yoksa alınabilecek başka bir önlem olmadığı anlamına mı?

Bunun yanıtını belli ki Bakanlar Kurulu bize bırakmış.

Halkın önemli bir kısmı büyük endişe içinde. Kamu hizmeti veren alanlarda çalışan kişiler ciddi endişe taşıyorlar. Hastalanmalar sonucunda sağlıkla ilgili hizmetlerin de yetersiz olduğundan endişelenen halk ne yazık ki hastanelerimizde verilen hizmetten de emin olamıyor.

Ne acıdır ki hastanelere en çok ihtiyacı olan, kronik hastalıkları bulunan ve ileri yaştaki yurttaşlarımız…

Sağlık Bakanlığı, hastanelerde, özellikle de Burhan Nalbantoğlu’nda gerçeten neler olup bittiği, hangi önlemlerin alındığı, gerçektenbir çok bölümün boşaltılıp boşaltılmadığı vb. söylentiler karşısındaki sessizliği ya da yetersiz açıklamaları anlaşılır gibi değil!

Hastaneye gitmekten ben korkar oldum. Ya siz? Herhangi bir şekilde herhangi bir şekilde hastalıkla karşılaşmamak için kendini korumaya çalışan kesimlerin merakının da bu şekilde giderilmesi belliki gerekli görülmemiş.

Eğitimden sağlığa, ekonomiden kamu hizmetlerine, daha aklımıza gelen gelmeyen pek çok anlamda alınan önlemlerin yetersiz olduğu hissinin hala daha akıllarımızda ve kalplerimizde olması, ülkede önemli bir panik ortamının oluşmasına da neden oluyor. Her ne kadar normal yaşamına devam edermiş gibi görünmeye çalışsa da insanlar, kendilerini korumak için maske mi, eldiven mi, dezenfektan mı kullansınlar; hangisini, nerede, ne zaman ve nasıl kullansınlar bilemez haldeler!

İşyerlerinde birbirlerine ucube gibi bakan, acaba hastalığı hangisi taşıyor olabilir diye endişe içinde yaşamını sürdüren insanların rahatlamak için neye ihtiyaçları olduğunu kestirmek konusunda hükümet edenlerin yetersiz kaldıklarını sanırım bizlerin söylemesine gerek yok.

Böylesi bir ortamda bakanların da birer insan olduğunu ve bizlerle burada birlikte yaşıyor olduklarını elbette düşünebiliyoruz. Onların da bizlerle aynı endişeyi taşıyor olduklarını, sevdikleri insanlar ve aileleri olduğunu elbette göz önünde bulunduruyoruz. Ve ne acı ki daha şansı olmadıklarının farkına varmaları uzun sürmemiştir.

Tam da bu nedenle, onların da işlerinin kolay olduğunu söylemek istemiyorum. Ancak her kesimi memnun etmeye çalışarak böylesi bir dönemde hayatın devam ettirilemeyeceğini politik davranışlarla siyasetin sürdürülemeyeceğini, böyle dönemlerde gerçek anlamda kriz masaları oluşturulması gerektiğini bilmek ve kriz masalarının talimatlarına uygun davranmak gerektiğiyle ilgili sınır koyamadıkları çok net.

Bu hususlarda keskin duruşlar sergilememelerinden dolayıdır ki hepimiz, onlar dahil, büyük endişeler yaşıyoruz.

Bu endişelerin giderilmesiyle ilgili şu an görev başında olan, oy verdiğimiz ve aslında bizim adımıza görevi sürdürmek zorunda oldukları için yükün altında büyük oranda ezilen kişiler olduklarını bildiklerinden de hiç kuşkumuz yok.

Lakin çoğu durumda yetersiz kaldıklarını görmemek, buna gözlerimizi kapatmak gereği yok!

***

Minicik bir adanın 1/3’lük bir alanına yayılmış küçücük bir devletin avuç içi kadar insanlarıyız dünya nüfusuna oranlandığımızda. Çok kolay bir şekilde kendimizi koruyabilecekken her şeyi bu hale getirebilecek beceriyi nasıl yarattığımızın cevabı elbette bende değil!

İşin başında olanların en çok bunu başarmış olmalarından çok ama çok korkuyorum.

Ne acıdır ki eğer söylenenler doğruysa eğer ultraviyole nedeniyle virüsün etkisi yazın daha az ise, iki ay sonra bizi nelerin beklediği konusunda ben çok endişeliyim. Ya siz?

Hala zararın bir yerlerinden dönülebilir diyorum!

Dr. Çiğdem DÜRÜST