Geçtiğimiz günlerde: ‘’Yurttaşlık bir hak değil bir lütuftur. Bir ülkede yaşamak ve ekonomik bağınızın olması o ülkenin yurttaşı olmanız için yeterli değildir.” deyiverdi bir siyasimiz. Siyasinin kim olduğu önemli değil, zira devlet adına konuşmuş bir siyasi olması önemli.

Bu güne kadar, yurttaş olmak ya da olmamak üzerinden hiçbir konum arayışım olmadı, olmaz da. Ancak, evlilik yoluyla KKTC yurttaşı olan biri olarak, aklımda deli sorular beliriverdi.

Cevap aradım kendi kendime…

‘’Lütfuna erdiğim’’ yurttaşlıkla ilgili birkaç temel kaynağa baktım.

Önce, KKTC Anayasası’nı açtım.

KKTC Anayasası’nın Yurttaşlık ile ilgili 66. Maddesi’nde, yurttaşlığın bir ‘’kazanılan hak’’ olduğuna dair ifadelerin yer aldığını gördüm.

Ancak, Anayasa’nın içerisinde tek bir tane bile ‘’lütuf’’ kelimesi bulamadım.

Dönüp, Yurttaşlık Yasası’na baktım. Yasa’nın içerisinde, ‘’yurttaşlık hakkı’’ ifadelerinin yer aldığını gördüm. Zira, ‘’yurttaşlık lütfu’’ ya da ‘’lütuf’’ ifadelerine hiçbir yerde rastlayamadım.

Yasayı gözden geçirirken, İstisnai Olarak Yurttaşlığa Alınma başlıklı 9. Madde’nin C Fıkrası’nı gördüm: ‘’Yurttaşlığa alınması Bakanlar Kurulu’nca zorunlu görülenler.’’ yazıyordu. Kafam iyiden iyiye karışmıştı. Şimdi, bu kişiler, ‘’zorunlu lütfa’’ mı maruz kalıyordu?

Siyasetçimiz ifadesinde, ekonomik bağın da yurttaşlık için yeterli olmadığını söylüyordu. Dönüp Yurttaşlık Yasası’nın yine 9. Maddesi’nin B Fıkrası’nda, KKTC’ye sanayi, ticaret, turizm,  sosyal ve ekonomik alanlarda yatırım yapmış olan kişilerin yurttaşlığa alınacağından bahsediyordu.

İyiden iyiye kafam karışınca, Allah’ın bana ‘’lütfettiği’’ aklımın sınırlarını fazla zorlamamak için, sorularıma cevap aramaktan vazgeçtim…

Ancak, kısa bir aforizmada bulunmaktan da kendimi alamadım…

Hak: ‘’Hukukun, adaletin gerektirdiği ve birine ayırdığı şey, kazanım, kazanç.’’ demektir.

Lütuf: ‘’Sayılan, değer ve önem verilen birinden gelen iyilik.’’ demektir.

Demokratik bir ülkede milletvekilliği seçimlerine girmek, o ülkenin yasalarının gereğini yerine getirmiş kimseler için ‘’hak’’tır.

Seçime girmiş bir kimsenin milletvekili seçilmesi ise, o kimseye oy verme ‘’lütfunda’’ bulunanların çoğunluğu ile ilişkilidir.

Diğer taraftan, halkın çoğunluğu lütfetmede de, yine aynı halkın başına cumhurbaşkanı, başbakan, bakan olarak geçmek de ‘’hak’’tır, kimseye söz düşmez. Çünkü yasalarımız böyle diyor!

Sağlıkçı aklımla anlayabildiğim kadarıyla, hak, yasalarla güvence altında iken, lütuf daha göreceli, daha isteğe bağlı, kriterleri tam tanımlanmamış bir durumdur.

Dolayısıyla, sıradan bir yurttaş iken, halkın lütfu ile, devlet kavramının somutlaştığı bir kimliğe bürünüyorsak, milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı oluyorsak, ağzımızdan her çıkan kelimenin de gideceği, çekileceği yerleri de hesaplamış olmamız gerekir.

Devletin kantarının hassas topuzunun ‘’lütuf’’ değil, ‘’yasalar’’ olduğunu hiçbir devlet görevlisi unutmamalıdır.

Devleti temsil etmek, halkın lütfunu boşa çıkarmamayı, hakkına saygı duymayı gerektirir…

Zira, lütuf nimet, hak zarurettir…

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899