İki gün sonra, 17 Eylül 2018’de, 2018-2019 Adli Yılı açılacak.

Birkaç gün önce, kamuoyuna bazı açıklamalarda bulundunuz. Bu açıklamalarınız arasında dikkatimi çeken bazı tespitleriniz aşağıdadır: -

‘’Siyasetin yargıya müdahalesi yok.’’

- “Ülkede sistemsizlik var. Oturduğu sandalyenin sorumluluğunu bilmeyen büyük bir çoğunluk söz konusu. Kamunun düzelmesi şart. Liyakata önem vermediğimiz müddetçe toplumumuzun düzelmesi mümkün değil”

- ‘’Bencilliğimiz ve kural tanımazlığımız had safhada. Caydırıcı faktör de yok. Kural tanımama da bundan… İnsanlar, ‘kim bana ne yapabilir ki?’ diye düşünüyor.’’

- ‘’Yargının karamsar olması kötü olur… Yargı karamsar değil. Biz sorunlarla mücadele edip bir şekilde hem kendi yolumuzu hem de toplumun yolunu açmak istiyoruz.”

Hatırlayacağınız üzere, kamu çalışanlarının ikinci iş yapmalarının yasak olduğu ülkemizde, ilk defa, hekimlik alanında, ‘’dernek’’ mahiyetindeki Serbest Çalışan Hekimler Birliği, devlete, devletin yapmadığını hatırlatmak ve yaptırmak adına bir hukuk yoluna çıkmıştı. Kamu hekimlerinin ‘’ikinci iş’’ yapmalarının önünü açan bir yasal düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi’ne götürmüş ve davayı kazanmıştı. Devletten beklediği tek şey, Yüce Yargı’nın Anayasa’ya aykırı bulduğu yasal düzenlemeyi uygulamadan çekmesi, kamu hekimlerinin, KKTC yasalarına göre, ‘’asli ve tek görev yerleri olan’’ kamu hastanelerinde halkımıza 7/24 hizmet vermelerini sağlaması idi. Yıllarca bu uygulama için beklenildi. Sizin de dediğiniz gibi, ‘’oturduğu sandalyenin sorumluluğunu bilmeyen’’ nice sağlık bakanları geldi geçti, ‘’tabelalarınızı indirip gayriyasal çalışmaya devam edin’’ diyerek, Yüce Yargı’nın kararını ne kadar ‘’ciddiye aldıklarını (!)’’ gösterdiler.

 Aynı hekim örgütü, rahat rahat yerinde oturmak yerine, devleti, sistemi, meslektaşlarını karşısına almak pahasına da olsa, sizin ifadenizle, ‘’kim bana ne yapabilir ki?’’ diyenleri ‘’caydırmak’’ , ‘’yasal hizaya’’ getirmek adına yeniden yola çıktı. Kim bilir kaç kere, makam odanızın bulunduğu kattaki mahkeme koridorlarını aşındırdı. Kim bilir kaç duruşmaya katıldı. Bazı genç hukukçuların bile belki de ilk defa duyduğu, şimdiki Sağlık Bakanı’nın ise bir köşe yazısında ‘’mendebur kelime’’ olarak nitelendirdiği ‘’mandamus’’ yollarını adım adım arşınladı! Yüce Yargı, gerçekten ‘’yüce’’ olduğunu öyle bir gösterdi ki, statikonun ‘’sağlık kolu’’ yargı sürecini, adeta teslim olarak takip etmek zorunda kaldı! Ve, Yüksek İdare Mahkemesi’nin aldığı, ‘’sağlıkta milat’’ denilebilecek bir kararla, Sağlık Bakanı ve Sağlık Bakanlığı, kamu hekimlerinin ikinci iş yapmalarını ‘’engellemek’’, bu görevlerini yerine getirmezlerse de ‘’yasal yaptırımla’’ karşı karşıya kalmak zorunda bırakıldı. Dönemin sağlık bakanı, ‘’mandamus emrini uygulamam’’ deyiverdi! Sağlık Bakanlığı makamında oturan bir kamu görevlisinin bu sözü, sizin söylediğiniz, ‘’Liyakata önem vermediğimiz müddetçe toplumumuzun düzelmesi mümkün değil.’’ sözünü akla getirdi. Hatta ciddiyet öyle bir bozulmuştu ki, ‘’devlet’’, hekimlerin birbirini şikayet etmesini, birbirinin polisi olmasını, yine yargının gözünün içine baka baka istedi! Yetmedi, bir derneği, başlattığı girişimlerden dolayı kalkıp, Ombudsman’a şikayet ederek, tarihte ilk defa, devlet, devlete bir derneği şikayet etmiş oldu! Bu noktada, Yüce Yargı hiçbir şey yapamasa bile, şaşkınlığını gizleyemedi!
Ama ne yazıktır ki, Yüce Yargı, mevcut yasaların uygulanması yönündeki pekiştirici kararlarını verdikçe, karşısında duran ‘’arsız zihniyetler’’ her seferinde başka çıkış noktaları aradılar. Bir başka deyişle, yasalarla dizayn edilmiş devleti, ‘’yargıya rağmen’’ yönetmeye devam ettiler. Mandamus gibi güçlü bir yaptırım, gözlerinizin içine baka baka ve yasalara aykırı olduğunun bilinmesine rağmen, yapılan bir tüzükle yerle yeksan edildi! Hukuktan anladığını iddia etmeyen bendeniz, ilk defa bir tüzüğün nasıl olup da uygulamada, yasaların üzerinde işlevsellik kazandığına hayretler içerisinde şahit oldum. Son tahlilde, yine, yasalarda tanımı olan ‘’ikinci iş’’ kavramını ‘’saçmalık’’ olarak yeniden tanımlayan mevcut Sağlık Bakanı sayesinde, kamu hekimlerinin ‘’ikinci iş’’lerine hiçbir halel gelmedi!
 Tüm bu yargı süreçleri, siz ve diğer tüm yargı mensuplarının gözleri önünde gerçekleşti. Sizler, bir grup hekimin, ülkemizdeki sağlığa sistem getirme mücadelesine dönüşen inat ve azim dolu seyahatini, çoğu zaman takdirle izlediniz. Ancak gelin görün ki, süreç, bu yola çıkan hekimlerin kendi meslektaşları tarafından yanlış anlaşılarak dışlanması, zaman zaman farklı kesimler tarafından tehdit edilmesi, belki de en kötüsü olan, devletin yöneticileri tarafından ‘’ti’ye alınması’’ ile sonuçlandı…
Yani bu ülkede yasaları uygulatabilmek, mahkemeleri kazansanız da asla mümkün olamayabiliyor. İşin ucu dönüyor dolaşıyor, ‘’statiko’’ dediğimiz her kesimdeki ‘’beyaz seçilmişlerin’’, ‘’devlete ve yasalara rağmen’’ birleşerek, ‘’devlet üzerinde kendi devletlerini’’ kurmuş olmaları gerçeğine dayanıyor!
Savcıların, yasaların çiğnenmesi durumunda, resen soruşturma açamaması, kendi görüşüme göre en büyük çıkmazımızdır. Soruşturmanın açılabilmesi için ya yasaya uymayan görevli hakkında, amiri girişimde bulunmalı ya da birisi şikayette bulunmalı. Sağlığı ele alacak olursak, Mandamus emrine uymayan mevcut Sağlık Bakanı’na, hukukçu kimliği olmasına rağmen dokunmayan bir başbakanımız yok mu? Kendi atadığı bakan hakkında soruşturma açabilir mi? Geriye, vatandaşın şikayette bulunması kalıyor. Yani birisinin çıkıp, hafiye gibi delil toplaması, kendini ifşa etmesi ve böyle bir ortamda, tüm riskleri üzerine alması gerekiyor!
Denizler hepimizin diyor, Yüce Yargı’nın kapısını çalıyoruz. Anayasa Mahkemesi karar veriyor, devamında, bu ülkenin insanları birbirleri ile karşı karşıya getiriliyor! Sağlıkta mevcut yasalar var diyor, Yüce Yargı’nın kapısını çalıyoruz. Anayasa Mahkemesi, Yüksek İdare Mahkemesi kararlar alıyor, Mandamus emrini veriyor, devamında, devletstatiko kol kola girerken, hekimler de halkın gözleri önünde birbirine düşürülüyor!
Sayın Yüksek Mahkeme Başkanı’m; Yargı hep doğru kararlar alsa da, bu yıl da uygulamalar hep böyle mi olacak, son hamleler hep böyle eksik mi kalacak? Devletin otokontrolü, bu yıl da ol(a)mayacak mı? Caydırıcı faktörler için Yüce Yargı’nın bu yılki önerileri neler olacak? Başta sağlık ve eğitim olmak üzere, ‘’özelde çalışma sevdası’’ uğruna içi boşaltılan devletin, bozulan kamu düzeninin ve toplumun kırılan umudunun, Yüce Yargı bu yıl neresinde olacak? ‘’Bana sahip çıkan bir devletim var’’ diyebilmek için, Anayasa mı, devletin yönetim şekli mi, yoksa zihniyetlerimiz mi değişmeli?
 Yargı karamsar olmayabilir ancak, Yüce Yargı’ya karşı saygısından hiçbir şey kaybetmemiş olsa da, mevcut koşullarda, sağlığa sistem getirilmesi adına mevcut Yasama ve Yürütme’den ümidini kesmiş bir birey olarak, ‘’arsız zihniyetlerin’’, verdiği kararların ‘’etrafından kolaylıkla dolanılabildiği’’ bir yargıya değil, ‘’arsız zihniyetleri dize getiren’’ bir yargıya sahip olmanın hayali ile, yeni Adli Yıl’da size ve tüm meslektaşlarınıza başarılar, kolaylıklar dilerim. Saygılarımla.
Dr. H. İlker İpekdal 
İletişim: 0542-8529899