YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE AHLAKLI YÖNETİCİLERE MUHTACIZ

KKTC Anayasası’nın 110. Maddesi şöyle  diyor

Her bakan, Başbakana karşı sorumlu olup, ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden sorumludur.

Bu ne demek ;

Bakan bulunduğu kurumda yapılan yolsuzluktan,zimmete geçirilen paralardan,israftan sorumludur demek.

Peki ilgili bakan bu konuda bir çalışma yapmıyorsa veya gözyumuyorsa  Anayasanın bu maddesinin uygulanmasını sağlayacak olan kim yada kimlerdir.

Anayasanın Üstünlüğü  ve Bağlayıcılığı Madde 7 ‘ye bakalım.

Anayasa kuralları, yasama, yürütme ve yargı organlarını, Devlet yönetimi makamlarını ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Demek ki Anayasaya uyulmasını sağlamak her kesimi bağlıyor en baştada yasama yürütmeyi  yani 50 Milletvekilini, yargı organlarını  yani başsavcı ve savcıları

Çaldı, ama yaptı anlayışı, İktisatta da Corruption teori (yolsuzluk teorisi) olarak geçer.

 Bu teoriye göre, yolsuzluk yapsa da iş yapan siyasetçiyi toplumun hoş görme eğilimi varmış.

Yani bugün ülkede şikayet ettiğimiz usulsüzlüklerin yolsuzlukların  sebebi aslında biziz diyor.Yada çoğunluğumuz bu şekilde.Esas görevi olanlar en başta tabii.

Sıfır servetle siyasete başlayıp daha sonra servetinin hesabını bilmeyenler, siyasi arenada namuslulardan daha başarılı oldukları sürece, yolsuzluğu önlemek imkânı olmayacağını söyleyebilirim.

 Önce siyasette yolsuzluğun önünü kesmek gerekiyor.Bu da toplumun eğitim, kültür ve bilinç düzeyini yükseltmekle olacağı açık.

Hani çok eğitimli ve yüksek kültür düzeyine sahip olduğumuz söyleniyor ya.Aslında o konudada sınıfta kaldığımız ortada.

Eğitim ve kültür düzeyi yüksek olan toplumlarda, yolsuzluğa karşı toplumsal tepkiler daha yüksek olur.Bizde ne yazık ki menfaatler toplumun büyük bir bölümünü esiri etmiş durumda.

Bugün bakıyoruzda hergün basına yansıyan yolsuzlularla mücadele etmesi gereken ana muhalefet sinda gülle geçsin modundan öteye gidemiyor.

Bir tek Kudret Özersay kararlı.Az işte yapmıyor bir başına.Ötekiler ise selfi paylaşmaktan öteye geçemiyor.

Neden bu duruma geldiğimizin çok açık göstergesi.

Türkiyede sayıştay son dönemde gündeminde düşmeyen yolsuzlukları araştırmış. Yolsuzluklar önlenemediği sürece, sosyal refahın sağlanamayacağı kaydedilmiş. Kamuda geleneksel hale gelen, akraba kayırmacılığı, eş dost ve siyasal kayırmacılığın da yolsuzluk olduğunu savunmuş.Bizde de gündemden düşmeyen bir olay.

Vatandaş binbir güçlükle  ödediği vergilerin karmaşık ilişkiler yumağında kaybolduğunu adaletsizlikleri ve yapanın yanına kaldığını görünce vergi vermek  istemiyor.Haksız da değil.

Yolsuzluğa göz yuman bir toplum, aynı zamanda o yolsuzluğa iştirak etmiş demektir.

Yolsuzluğu bildiği halde ses çıkarmayan, neme lazım diyenler de o yolsuzluğun tüm günahlarını yükleniyor demektir.

Bu gibiler topluma karşı, daha da önemlisi aynı zamanda ailesine ve çocuklarına karşı olan görev ve sorumluluklarını ihmal etmişler demektir.

Toplum, tepeden tırnağa yolsuzluk dalgasının içine dalmışsa, bu durumda, hayatın genelinde  yolsuzluk hâkim bir faktör olarak ortaya çıkar.

Çağdaş İslâm düşüncesinin önemli temsilcilerinden El Attas, yolsuzlukla mücadelede kanunî ve idarî tedbirlerin tek başlarına yeterli olmadığını örneklendirerek, bunun ötesinde, yönetici sınıfın tutarlı bir ahlâk anlayışına muhtaç olduğumuzu vurguluyor.

Ona göre, ahlâkî bakımdan olgun yeterli sayıda insanın desteği olmaksızın, yolsuzluklarla başa çıkmak için girişilen her çaba sonuçsuz kalmağa mahkûmdur.

Bugün yaşadıklarımıza bakınca  utanılması ve ders alınması gereken bir not aslında.

Ve bu kadar kötü tablonun ardından kısaddan hisse ile bitirelim

Vali, rüşvetçi memurlarına ilginç bir ceza usulu bulmuş.
Rüşvet yediği öğrenilmiş olan memurunu tutup yolun birleştiği yerdeki ağaca bağlatıyor; sonra da eline yüzüne bal, pekmez sürdürüp sineklerin hücumuna, gelip geçenlerin de seyrine terkediyormuş.

Gelip geçenler adamın yüzündeki kıpır kıpır sinekleri gördükçe acıyor, birşey yapamıyorlarmış. Merhameti çok, muhakemesi de o kadar az olan biri tutmuş, cebinden çıkardığı mendille adamın yüzündeki kovalamış, kurtardığını düşünüyormuş ki; eli kolu bağlı adam bağırmış “Ne yaptın be adam? ” ne yapıyım seni sineklerden kurtardım; kötülük mü ettim?” `elbette!!` “demiş bağlı adam ve eklemiş: `Bu sinekler iyice doymuşlardı. artık beni fazla rahatsız etmiyorlardı. Sen onları kovaladın, gittiler. onlardan boşalan yerlere bu defa açlar gelecek, aç karınlarını doyurmak için yeni bir hırsla beni yemeye başlıyacaklar. Şimdi anladın mı bana iyilik mi ettin yoksa kötülük mü ? Kadroyu değil zihniyeti değiştirmek gerek. Yoksa toklar gidip açlar gelir, rüşvet çarkında doyma yarışı sürer, gider