Sanki az problemimiz vardı. Şimdi bir de hükümet problemi çıktı.

Bakıyorsunuz: “Hükümete ne gerek var?” diyor tepkili bir kesim...

E düşününce bazen sorgulamamak imkansız…

Yani tıpkı bir eyalet gibi, tıpkı bir sömürge gibi, tıpkı bir il gibi düşünün bizi. Zaten ne yapıyoruz ki?

Ürettiğimizi, tükettiğimizi harmanlıyor, ortak hesaptan harcamaları yapıyor, sonra da raporunu veriyoruz. Burada yaşamını sürdürmekte olan nüfusun, işleri dönsün diye, “yasal” yollardan belli kurallar kapsamında düzenlenmiş şekli ile işlemleri yapıyor dostlar alışverişte görsün zihniyeti ile biz de bir şeylerle uğraşıyoruz işte...

Çoklu uygulamalarımız var elbet! İşimize geldiği gibi davranmak bizim geleneğimiz olmuş artık. Mal edinme meselesinde, alma satmalarda, cezai müeyyidelerde, peşkeş çekilmelerde, kara para aklamalarda, birilerinin güce ihtiyacı olduğunda, birilerini müspet ya da menfi olarak etkilemek istediğimizde, birden fazla seçeneğimiz var bizim. Öyle Amerikalı gibi, Aman gibi, Fransız gibi, Türkiyeli gibi değil ki…

Nasıl ki ceplerimizde KKTC, TC, Kıbrıs Cumhuriyeti kimlik ve pasaportlarımız varsa, yine aynı şekilde her üçünün de işlemlerini işimize geldiği şekliyle evire çevire kullanmaktan yüksünmüyor, çaresizlik anında kendi yurdumuzun/devletimizin imkanlarının iyileştirilmesi için çabalamak yerine diğer yurttaşlıklarımızınkine baş vuruyorsak, şans olarak kullandıklarımızın da bizi kullanmasına gücenmemeliyiz. Öyle değil mi?

Düşününüz ki kapınıza bir sokak kediciği geliyor. Ta ki mamasını koyuyorsunuz, sizinle… Ne zaman ki mamayı keserseniz ya çöpünüzü karıştıracak ya da başka bir kapı bulacak değil mi?

Doğanın kanunu bu.

Kedicikle bizim aramızda bir fark olmalıydı oysa. Bizler sosyal varlıklar olduğumuz ve doğa koşulları haricinde tecrübelerimizden ders çıkararak iyileştirmeler yapacak beceriye sahip olmalıydık.

Sorun da bu ya! Biz Kıbrıslıtürkler bu becerilerimizi kaybetmişiz besbelli.

Birileri yıllarca kaybedelim diye uğraştı mı? Belki!

Bize bunları kaybettirmek için yapıldığını varsaydığımız tüm düzenlemeler hoşumuza gitti. Hoşumuza gittiği için de bazı noktalarda nemelazımcı olduk. Üstelik nemelazımcılıkda kazandırmaya devam etti. Bunu farketikçe geri çekildik. Çekildik. Çekildik…

Ne de olsa kılımızı kıpırdatmamıza gerek yoktu.

Ve…

Şimdi çekildiğimiz yerleri dolduruyorlar.

Doğal olarak alışkanlıklarımız bizi yönetiyor şimdi. Ne sahipolduklarımızı kaybetmek istiyoruz fakat ne de fazlasın vermeyi...

***

Düğmeye bastıktan sonra bombanın patlamasına engel olmak, artık bir uzmanlık meselesidir. Bazenmümkün de olmaz. Biliyorsunuz. Patlamak kaçınılmaz hale gelir.

O nedenle durumumuz tam olarak bu işte.

İster asimilasyon deyin ister sömürge. İster beceriksizlik deyin ister çıkar…

İyi ya da kötü ne dersek yaşananların içinde hepsi var.

Haklı olan kim?Senelerdir bunları gördüğü için toplumu uyaranlar. Birlikte daha güçlü olacağımız için uyanışı anımsatanlar.

Dikkat edin: Tıpkı şu an kurtulmuş olduklarını zannedenler gibi onlar da yanacaklar.

Çünkü bu durumda tek başına kurtulmak da yok; tek başına yok olmak da…

***

Ucak bir kez düşmeye meylettimi, sağ kurtulmak mümkün değildir.

Ne pilot ne mürettebat ne de yolcular birbirinden farklı bir kader paylaşmazlar.

O nedenle UBP kurultayıymış, hükümetmiş, Cumhurbaşkanıymış…

Geçtik artık bunları.

Önümüze bakalım.

***

Boyun eğ ve yaşa. Azalarak yok ol!

Ya da hemen şimdi yok ol!

Dr. Çiğdem DÜRÜST