<u><strong> HK Ajans<br /> </strong></u><br /> Bu hafta sizi yerli ithalatçılarımızdan Metgin LTD ortaklarından olan Engin<br /> Yeşilada ile bir araya getireceğiz. Metgin, 1989 yılında iki çocukluk arkadaşı<br /> Mehmet Hatay ile Engin Yeşilada tarafından kuruldu. Hollanda’dan konserve<br /> bezelye ithalatı ile başlayan serüven bugün, dünya devlerinin KKTC<br /> distribütörlüğüne kadar uzandı. Mondelez, Henkel-Schwarzkopf, Friesland<br /> Campina, Danone, Arla, Savola Grup, Itex, Iceland gibi. Bunların yanında<br /> Türkiye’den de Tamek, Evyap, Banvit, Bahçivan, Namet, Pakmaya ve Ovalette<br /> gibi ürünler de Metgin aracılığıyla ülkemiz insanı ile buluşuyor. Engin Yeşilada<br /> ile ülke ekonomisi, ithalatçılara olan bakış, ülke sanayisi, çözüm sonrası<br /> ekonomik durumumuz gibi birçok konuyu ele aldık. İşte detaylar...<br /> Öz kaynaklarımızla bu işe başladık<br /> SORU: Metgin LTD’nin doğuşu nasıl oldu? Sohbetimize böyle başlayalım<br /> isterseniz.<br /> YEŞİLADA: Mehmet Hatay ile biz mahalleden arkadaştık. Ayrıca sınıfta<br /> okuduk, sıra arkadaşı olduk. Üniversiteyi Türkiye’de aynı şehirde okumadık<br /> ama sürekli görüştük. Ben iktisat, Mehmet ise ekonomi okudu. Okul bittikten <br /> sonra “ne yapabiliriz?” diye düşündük. İkimiz de memur olmak istemiyorduk.<br /> Araştırmalarımız sonucunda “dayanıklı tüketim maddesi” işine girmeye karar<br /> verdik. Cebimizde ne varsa ortaya koyduk ve 7 palet bezelye ile başladık bu işe. Hollanda’dan ithal bir üründü. 2 yıl boyunca hiç eleman almadık, mümkün<br /> olduğunca para çekmedik. Annemizden, babamızdan destek aldık. Ortağım<br /> Mehmet ile farklı karakterlerde olduğumuz için sürekli bir birimizi dengeledik.<br /> Farklılığımızı avantaja dönüştürdük. 26-27 yıldır beraberiz. Şimdi hedefimiz,<br /> şirketimizi kurumsallaştırıp bizden sonra gelecek nesillere bunu sağlıklı bir<br /> şekilde teslim etmek. Kurumsallaşıyoruz<br /> SORU: Şirketinizi bir aile şirketi haline mi dönüştürüyorsunuz?<br /> YEŞİLADA: Evet, biz kurucularız. Tabii ki kurumsallaştığınızda, bizim<br /> istediğimiz, bizim çocuklarımız bu şirkette çalışır veya çalışmaz, Metgin’in<br /> devamlılığını sağlamaktır. Çocuklarımız çalışacaklarsa da, normal bir<br /> çalışandan çok farklı olmamaları gerekir. Ancak kendi gayretleri ile bir yere<br /> gelirlerse gelecekler şirket içerisinde. Kurumsallığın tüm unsurlarını biz burada<br /> yaşatmak istiyoruz<br /> SORU: Kurumsallaşma adına herhangi bir profesyonel destek aldınız mı?<br /> YEŞİLADA: Evet aldık. Şu anda anayasamızı oluşturduk, o süreç başladı.<br /> Şimdi yukarıdan aşağıya doğru gidiyoruz. Birçok şeyi yaptık. Tabii ki bu iş<br /> akşamdan sabaha olacak bir iş değil. Ciddi bir mesai gerektirir ve zamana<br /> yaymanız gereken bir olay.<br /> Yeni binamız yapılıyor<br /> SORU: Konserve bezelye ithali ile başladığınız işte, bugün ülke çapında bilinen<br /> ve piyasada ciddi bir yeri olan Metgin şirketiniz var. Metgin bugün ülkeye<br /> hangi ürünleri getiriyor.<br /> YEŞİLADA: Biz her zaman öncü olmayı hedef haline getirdik. Pazarlama<br /> teknikleri açısından da her zaman yenilikçiyiz. Şu anda örneğin, yeni bir<br /> yatırımımız var. Bina yapıyoruz. Buna lojistik merkezi de diyebiliriz. Kıbrıs’ta<br /> ilk defa olacak olan bir sürü unsuru olacaktır. Bu da bize bir ivme katacak.<br /> Adada bir anlaşma olur veya olmaz, rekabet koşullarını bir çita yukarı<br /> çekeceğiz. Metgin, ülkede olmayan bir sürü ürünü getirmiştir ilk kez. Olanlarla<br /> da ciddi rekabet yaparak onların da tüketiciye daha sağlıklı ve daha çeşitli ve <br /> daha uygun fiyata ulaşmasını sağlamıştır. Tüketici bilincini de artırmaya gayret<br /> gösteriyoruz. Bence memleketteki en büyük sıkıntılardan bir tanesi de<br /> tüketicilerin yeterince bilinçli olmamalarıdır. Olmaları halinde, iyi ile kötüyü<br /> daha iyi ayıracaklarından dolayı, biz onların bilinçlenmeleri konusunda da<br /> elimizden ne gelirse yapmaya hazırız.<br /> Tüketici bilinci<br /> SORU: Tüketicinin bilinçlenmesi adına Metgin neler yapıyor? Tüketici bir<br /> ürünü alırken nelere dikkat etmeli?<br /> YEŞİLADA: Öncelikle rutin olarak, üretim tarihi ile son kullanım tarihine<br /> bakması şart. Muhafaza koşullarına, içeriğine bakması gerekir. Ancak, bunun<br /> arkasında da, örneğin peynirden konuşacak olursak, peynirin çeşitlerinin<br /> içeriğinde neler olduğunu, peynirin zaman içerisinde bekleyerek tadının daha da<br /> güzelleştiğinin tüketici tarafından bilinmesi gerekiyor. Bunun yanında üretim<br /> şekli de önemli. Bizim bir ürünümüz var ki, yüzde yüz natureldir. İçinde hiç<br /> katkı maddesi yoktur. Her ne kadar bunlar için reklam versek de, halkımız<br /> tarafından çok fazla bu bilinmemektedir. Ancak Avrupa’da bu gibi şeyler için<br /> çok ciddi paralar harcanıyor. Çok ciddi araştırmaların yapılması gerektiği için<br /> bunların da fiyatları çok daha yüksek. Fakat biz burada halk o bilinçte olmadığı<br /> için bu fiyatları koyamayız. Mümkün olduğunca bu fiyatı aşağılara çekip biz<br /> kendimiz o aradaki fiyat farkını karşılıyoruz. Çok fazla rakip ürünleri eleştirmek<br /> istemem ancak kendi ürünümün ne olduğunu sizlere anlatmak isterim. Rakip<br /> ürünlerde olmayan şeyler, örneğin bulaşık deterjanında, bulaşıklar yıkanırken<br /> insanların ellerini daha az yıpratan bir sürü deterjan var. Veya sabunlarda<br /> bakterileri öldüren “Activex” gibi markaların kullanılması konusunda<br /> farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Bu konularda sosyal sorumluluk içeren<br /> tanıtımlar yapıyoruz. Diyabet Derneği ve ÖZEV ile yakın ilişkilerimiz var.<br /> Okuttuğumuz çocuklarımız var ama biz bunları çok fazla dillendirmiyoruz.<br /> Çünkü bizim bu topluma olan bir görevimizdir.<br /> Devletin korumacılık sistemi başarı sağlamadı<br /> SORU: Biraz da ekonomiden bahsedelim. Son dönemlerde iş insanlarını<br /> etkileyen kararlar alınıyor. Fonlar, aflar. Bunun yanında Kıbrıs sorununun<br /> çözülmesi halinde Kıbrıs Türklerinin ekonomik olarak altta kalacağı ifadeleri<br /> yer alıyor. Siz ülke ekonomisini nerede görüyorsunuz?<br /> YEŞİLADA: Biz ekonomik olarak bir kısır döngünün içerisindeyiz yıllardan bu<br /> yana. Hep aynı şeyleri yapıp, sıkıntıları büyütmekten başka bir şey yapmıyoruz.<br /> Çünkü, bu kısır döngü içerisinde yaşamaktan da mutluyuz toplum olarak. Ama,<br /> bu kısır döngüden çıkmadığımız sürece de bir yere varamayız. Bugün, adada bir<br /> anlaşma olursa “biz altta kalırız” deniyor ama esas olay bizim altta kalmamak<br /> için herhangi bir çaba ortaya koymamamızdır. Yani, bu anlaşma 10 veya 20<br /> sene önce de olsa altta kalacaktık, bugün olsa yine altta kalacağız, hatta 10 sene<br /> sonra olsa yine altta kalacağız bu mentalite ile gidersek. İlk önce biz anlaşma<br /> veya anlaşmamayı bir tarafa bırakıp, kendimizi nasıl düzeltiriz ona kafa<br /> yormalıyız. Korumacı anlayışla veya ürünlerin üzerine, ithalatta fon veya<br /> gümrük koyarak bir yere varılmış olunsaydı. Bu sistem çoktan başarı sağlamış<br /> olurdu.1980’lerden bu yana korumacılık sistemi var. Bugün baktığınızda “başarı<br /> sağlandı mı?”, hayır. Korumacılığın kime faydası var? Sadece belli şahıslara,<br /> belli üretim alanındaki kişilere faydası var. Ama onlar da, işlerini büyütüp daha<br /> iyi bir yere gelemiyorlar ölçekten dolayı. Ekonomik olarak bizim neyi üretip,<br /> neyi üretmememiz gerektiğinin kararını verip, çok kıt olan kaynaklarımızı da, onları teşvik etmek için kullanmalıyız. Tüketici, konan fonun kendi cebinden çıktığını fark etmelidir<br /> SORU: Bunlar nelerdir sizce?<br /> YEŞİLADA: Hellim, zeytin, zeytin yağını örneğin ciddi şekilde desteklememiz<br /> gerekir. Lüzumsuz olan birçok şeyi de kaldırmamız lazım ki, bunu desteklerden<br /> de fonla veya pahalılık yaratacak vergi unsuruyla desteklemeyelim. İnsanlar<br /> sürekli fon konulduğunda “tüccar isyan eder” denir. Aslında tüccarın kaybettiği<br /> bir şey yoktur. Tüketicinin bilinçlenmesi derken bundan bahsediyoruz. Bu da<br /> çok önemlidir. Tüketici, gelen fonun direk kendi cebinden çıktığının farkında<br /> olmalıdır. O çıkan paranın da nereye gittiğini bilmelidir. Örneğin biz deterjana<br /> fon ödüyoruz. Eğer fon olmasa siz, “x” ürünü 10 TL yerine 8 TL ye alacaksınız. Bu 2 liranın nereye gittiğini tüketicinin sorgulaması gerekir. İşte bilinçlilik<br /> budur. Biz bunu telafuz etmeye çalışıyoruz ama, çok da başarılı olduğumuz<br /> söylenemez. Bu kısır döngüleri kırmadan, ekonomimizi geliştirip bir yere<br /> gidemeyiz. Annan Planı döneminde bazı iyileştirmeler oldu, bir sinerji<br /> yakalanmıştı. Bir yerlere sıçrama olmuştu. Fakat ondan sonra bunun devamını<br /> getiremediğimiz için biraz geri gelip durduk. Şimdi bir çözüm, bir anlaşma<br /> olacaksa, yine bir sıçrama olacaktır ekonomimizde. Çünkü, sıkıntıların başında<br /> dünya ile entegre olamamak gelir. Dünya ile entegrasyonu sağlarsak eğer ve<br /> karşı tarafın gelişmiş ekonomisinden de bizi etkileyecek unsurları anlaşma <br /> içerisinde zamana yayarsak, o zaman bizim lehimize olur diye düşünüyorum.<br /> Ama “okyanusa atlar gibi atlarsak” bu bize ciddi sıkıntılar getirecektir. Bence<br /> ekonomiden daha ziyade bizim için esas önemli olan ve esas sıkıntı yaratacak<br /> olan, alt yapı eksikliğimizdir. Sadece fiziki alt yapıdan bahsetmiyorum. Esas<br /> önemli olan, insanımızın olduğu eğitim seviyesi yeterliliği. Bu ikisini mukayese<br /> ettiğimde sonuç beni ürkütüyor. Üzülerek söylüyorum bunu. Bizim ülkemizde, hatta dairelerimizde, yabancı dil, eğitim gibi konularında maalesef her geçen yıl<br /> yukarıya değil, aşağıya doğru bir ivme oluşuyor.<br /> Yabancı sermaye sendromu<br /> SORU: Ülkemizde yüzde yüze yakın bir okur yazar oranımız var ama?<br /> YEŞİLADA: Bu nicelik, nitelik meselesidir. Çevreye, yollara baktığınızda<br /> eğitimli bir ülke değiliz. Gazete, kitap satış oranlarına baktığınızda, eğitimli bir<br /> ülke değiliz. Sanki o oranlar doğru değilmiş gibi. Biz Kıbrıslılar, sanıyoruz ki,<br /> bir dünya var ve bizim etrafımızda döner. Ülkeye yabancı bir yatırımcı geldiği<br /> zaman da “ bu toprakları verirsek mahvolup gideceğiz” gibi bir sendroma<br /> giriyoruz. Bu toprağı başka yerde bulamaz ve bize mecburmuş gibi<br /> davranıyoruz. Öyle bir zihniyetimiz var. Halbuki yabancı sermaye çekmek için<br /> başka ülkeler on tane takla atarlar. Gelişmekte olan ülkelerin başarısı da o<br /> yabancı sermayeyi ülkeye çekmekle doğru orantılıdır.<br /> SORU: Yabacı sermayeye karşı ülkede aşırı bir güvensizlik oluştu. Bunun<br /> nedeni nedir sizce?<br /> YEŞİLADA: İki tane nedeni vardır bence bunun. Birincisi, az önce söylediğim<br /> gibi sanırız ki Kıbrıs dünyanın merkezindedir. İkincisi de, senelerce gelen<br /> yabacı sermayenin hep sömürdüğünü, araziyi alıp da hava parasına sattığını, bu<br /> işten nemalandığını filan haberlerde okuruz. Dolayısıyla, ister istemez bir tepki<br /> oluşuyor. Bir de tabii, bizim de kendi yerli yatırımcımız vardır. Kendi<br /> yatırımcımızı da toprak etmemeliyiz. Örneğin, bir üniversite olayına bakalım.<br /> Adam “x” üniversite, kendi arazisini satın almıştır ve kendi imkanlarıyla<br /> binasını yapmıştır. Ancak Türkiye’den veya başka bir ülkeden üniversite<br /> gelecek ve ona devlet tarafından bedava arazi verilecek. Bu, haksız rekabettir.<br /> Bu, sermaye düşmanlığı da yaratır ister istemez. Bunlardır esasında yabancı<br /> sermayeye karşı ön yargıyı oluşturan. Yine kaynağı biziz.<br /> Vergiyi veren ithalatçılardır<br /> SORU: Ülkemizde ithalatçılara iyi gözle bakılmaz. Yerli malın önünde duran<br /> bir engel olarak görülür ithal ürünler. Gerçekten ithalatçılar olarak ülkeye<br /> zararınız var mıdır?<br /> YEŞİLADA: İthalatçılar olarak bizler kendimizi doğru ifade edemiyoruz. Zaten<br /> fırsat da verilmiyor. Yanlış anlamaya insanlar çok müsait. Az önce de<br /> söylediğim gibi, biz istemez miyiz yerli ürünlerimizin satılmasını, iyi yerlerde<br /> olmasını. Biz de bunun için çaba gösteriyoruz. Örneğin, bugün Bahçivan’a<br /> bizler ön ayak olduk ve hellim yaptırıyoruz burada. Friko’yu getirttik buraya<br /> sırf Arap ülkelerine hellim yapıp da satabilmek için. Ama olanaksızlıklardan<br /> dolayı başarılı olamadık. Kapasite, fiyat ve kalite garantisi olmayınca adam bu<br /> yatırıma girmedi. Biz bu garantileri veremedik. Diğer taraftan, yapılacak olan<br /> yerli üretim çok önemlidir. O planı yapsak, ülke olarak “şunu, şunu” üretmeliyiz<br /> dersek biz onu sonuna kadar destekleriz. Ama her şeyi yapmaya kalkarsak ve<br /> herşeyi desteklemeye kalkarız hiçbir şey yapamayız. Ülkemizde olan yerli<br /> üretimin en büyük sıkıntısı budur. Her şey yapılmaya çalışılıyor. Bir şekilde<br /> ülkede paketlemek de yerli üretime giriyor. Bu tür şeyler anlamsızdır. Ama<br /> zeytin, zeytin yağı gibi şeyler önemlidir. Bunları desteklememiz şart. Bunların<br /> maliyetini düşürecek şekilde de imkanlar sağlanmalıdır. Ama belli sektörlere<br /> yapılsın bu destek. Hiç olmayacak bir sektöre yönlendirilmesin, o zaman<br /> ülkenin kaynakları boşuna harcanmış oluyor. Şimdi “ithalatçılar zarar veriyor”<br /> denilir. Allah aşkına bir bakın en yüksek vergi veren ilk 100 şirkete. Bunların<br /> kaçı ithalatçı, kaçı sanayicidir. Yani biz tamamen kayıt altındayız. Belki bizim<br /> içimizde de kötü çocuklar vardır. Devlet onlara ceza versin ki biz de bu kötü<br /> damgadan ve haksız rekabetten kurtulalım. Hem de ülkede neyin sanayi<br /> olduğunu netleştirmeli devlet. Sanayi sektörünün en büyük sorunlarından birisi<br /> de bence pazarlamadır. Hiçbir üretim şirketinde, üretim ile pazarlama aynı çatı<br /> altında değildir. Üretim başkadır, pazarlama başkadır. İkisini bir yerde<br /> yaparsanız yarım yamalak olur o iş. Bizim ülkemizdeki sanayiye benzer.<br /> Tüketicinin önünü açacak olan rekabettir. Dünyada üretim yapan bir firma ile<br /> ülkemizde üretim yapan bir temizlik şirketinin rekabet etmesi söz konusu bile<br /> değildir. Zaten ham maddesini onlardan alıyordur. Örneğin, araştırma geliştirme<br /> yapıyor yurt dışındaki şirketler ve ürün geliştiriyor. Çamaşır makinesindeki bir<br /> ilaçla yıpranan giyeceğinizi tamir ediyorlar. Ama bizim ülkemizdeki şirketlerin<br /> böyle bir bütçesi yok ki bunu yapsın. Dolayısıyla, bizim gerçekten yaptığımız<br /> işe destek olmalıyız. Zeytin, harnup, alıç gibi, hem doğal, hem organik ürünleri,<br /> yurt dışından gelen insanlara yöresel kıyafetlerle köy ortamı yaratılarak tanıtıp<br /> satmaktır doğru olan. Gelen turistleri böyle bölgeler yaratıp, kendi kültürümüzü <br /> yansıtan yerlere götürsek, büyük ses getiririz. Yapılması gereken budur. Bunu<br /> yetkililerle görüşüyoruz ancak bugüne kadar herhangi bir yanıt alamadık. Onun<br /> için diyorum kısır döngü içerisindeyiz.<br /> Ülkemizin değerini bilelim<br /> SORU: Çözüm öneriniz nedir peki. Tüm sorunlarımızı Kıbrıs sorununun<br /> çözümüne endeksledik. Bireysel değil, toplumsal kalkınma için neler<br /> yapılmalıdır?<br /> YEŞİLADA: Esas sorunumuz budur. Biz çözümü bekleyerek bizim gençliğimiz<br /> geçti nerede ise. Herkes evinin önünü süpürürse ve o toplum bilincine sahip<br /> olursa her şey düzelir. Ciddi radikal önlemler alınmalı. Bunu gerçekten<br /> yapabilecek bir irade olmalıdır. Bugüne kadar da hiçbir parti bu iradeyi<br /> göstermedi. Ama esas mesele de toplum da bunu talep etmedi. Herkes de<br /> gidişattan memnundur. Bu sistemin dışına çıkıldığında gerçekten<br /> zorlanılacaktır. Ama iyi ile kötü, başarı ile başarısızlık o zaman bir anlam<br /> katacaktır hayatımıza. O zaman toplum olarak ileriye doğru gitmeye<br /> başlayacağız. Biz cennet gibi bir ülkede yaşıyoruz aslında. Gelir düzeyimiz her<br /> ne kadar düşük olsa da, dünya ülkeleri içinde hiç de kötü bir yerde değiliz. Çok<br /> güzel bir ülkede yaşıyoruz. Bunun farkında olup da daha iyi olması için<br /> çabalamalıyız.