Covit 19 salgını yalnız sağlık ve ekonomimizi etkilemedi hepimizin psikolojisinide bozdu.Birçoğumuz farketmesede Narsistlik seviyemiz artışta.Ve bu durum en az sağlık ve ekonomi kadar toplum için kötü sonuçlar doğuracak bir durum.

Konu şu ki herkeste bulunması gereken sağlıklı bir narsizm seviyesi var. Bunu spektrumun ortası olarak düşünebilirsiniz. Ancak uçlara doğru gidildikçe patolojik bir hal alıyor.

Her yerde selfie çeken ve sürekli kendi fotoğraflarını paylaşan, kızdığı kişiye bu platforumlardan mesaj veren ,sosyal medya tutkunlarından, dur durak bilmeden saatlerce konuşan grup vaizlerine, “benim büyük ve eşsiz bilgeliğim” diyerek kendini “eşi benzeri olmayan muhteşem bilge” olarak gören yüksek mevkilerdeki liderlere kadar, hemen herkeste görülebiliyor narsisizm.

Yıkım: (Hayatınızdaki) Narsistten Kurtulun” kitabının yazarı Marianne Vicelich narsistleri şöyle tanımlıyor: “

Her şey onlarla ilgili ve onlara aittir”. Kişisel sınırları tanımazlar, sohbet edemezler, sürekli doğrulanmayı arzular ve eleştiriye son derece kapalıdırlar. “Temelde dört yaşındaki bir çocuk gibi davranırlar.” Dünya onların etrafında dönmektedir. “İlginize ihtiyaç duyarlar ve her şeyi ‘hemen, şimdi’ isterler. Her şey anlık tatminle alakalıdır ve gerçekten gelişmemiş bir benlik duygusuna sahiptirler.” Cazibeli ve flörtöz olabilirler. İnsanları genellikle ve büyük ölçüde kendilerinin bir uzantısı olarak görür ve kendilerini kötü hissettiren herhangi birini, üzerlerinde tahakküm kurmaya çalışan, zalim biri olarak değerlendirebilirler.

Bencillik, rekabet ve ünlü olma ihtirası bu çağda milyonlarca insanı dünyanın kendileri etrafında döndüğü yanılgısına düşmesine sebep oldu. Siyasetten sanata ,Sivil toplumdan Sade vatandaşa bunu her alanda görmek mümkün.

Sosyal statüyü tatmin sürekli beğenilmek ve bunun doğrulanmasını arzulayan bu insanlar, temelde beş yaşında bir çocuğun duygusal zekasına sahip.

Göstermelik özgüvenlerinin ardında ise savunmasız ve kırılgan bir ruh yatmakta.

Facebook, Instagram, YouTube ve Twitter onlara bolca, “tatmin edici ölçüde ölçülebilir beğeni” sunan araçlar.

Burada isteyen istediği şekilde kendini tatmin etme duygusunu tadıyor.

Aslında tam tersi olan olan yaşamlarının kusursuz gösterildiği bu sosyal platforumlar narsistlerin arenası olarak kabul edebiliriz.

Bu kişiler mutsuzluk ve ilgisizliğin kendinde yarattığı kötü ruh halini ekrandaki 10 sn’ lik gülüş ve resmine yapılacak çokça like ile tatmin etmiş.O anlık sorununu çözmüştür.Bunu yapan ve kendini tatmin eden o kadar çok siyasetçimiz var ki bilemezsiniz.

JWT’nin ABD ve İngiltere’de yaptığı bir araştırmaya göre, her 10 kişiden 8’i sosyal medyayı, kendisini övmek için kullanıyor.

Bir de tabii ki selfie’ler var; en çok kendimizin fotoğrafını çekiyoruz artık.

Olur da standart fotoğraf aplikasyonlarıyla yetinmezsek, ekranda “Harika görünüyorsun!” yazan uygulamalar bile var.

Amerika’nın tanınmış filozofu Profesör John Deweeyin insanın en derin isteğinin kıymet ve ehemmiyet sahi­bi olmak isteği olduğunun kanıtı aslında.

Ancak insanların içlerindeki, onları durdurmasını beklediğimiz sınırlayıcı güç vicdanın günden güne yok olduğunu görmek açıkcası endişe verici.

Eric Fromm’a göre ‘’Bütün ağır psikolojik rahatsızlıkların temelinde bu hastalık mevcut.
Ofiste, evde, okulda, sokakta, sporda… Narsistler her zaman her yerde olabilir.

Peki, yıkıcı narsisizmle karşı karşıya olduğumuzu nasıl anlarız. Etrafınızda varsa önleminizi alın diye bu rahatsızlığı birazdaha açalım .

Narsist ile özgüvenli insanı ayırt etmede birinci ölçüt, başarısızlık ve travmalarla karşılaştıklarında ne yaptıklarıdır.

Narsist alkış delisidir, takdir görmemeyi taşıyamaz. Kibri, yenilgiye dayanıksızdır. Mağruriyeti, beğenilmemeye tahammül etmez. Eleştirilmekten hoşlanmaz. Övgü almamak bile şımarık egosunu hırçınlaştırmaya yeter.

Bir narsist, ancak karşısındakini aşağılayarak yaralı, hırpalanmış benliğini avutur. Güç yetirdiklerini ezerek kendini tatmine, başkalarının zaafları üstünden zayıflıklarını kapatmaya yönelir.

Nerede gerçek bir rekabetten, yarışmadan, sınavdan ödü patlayan kimse görürseniz, bilin ki narsistik komplekslerle malüldür.

Çünkü narsist kafa için test etmek gereksizdir, tüm yarışmaların birincisi zaten kendisidir, insanlar bunu göremiyorsa hata onlardadır.

Eğer kaybetmişse o mağlubiyet narsistin kusurundan değildir, harici sebeplerdendir, hepsinin bir mazereti vardır, suçlu mutlaka bir başkasıdır.

Özgüvenli insan, iyi bir dinleyicidir, empati yapar, anlamaya çalışır. Fakat narsist, kendi böbürlenmelerine ve başkalarının şişirmelerine hapsolduğundan bunların hiçbirini beceremez, geçimsizliğe mahkumdur.

Gerçek bir narsiste göre başkaları onu takdir etmekle mükelleftirler, varlık nedenleri budur. Herkes ona borçludur, o hep üstte, hep alacaklı...

Bencilliğinde öyle kaybolmuş, egoizmine öyle gömülmüştür ki o varsa herkes vardır, yoksa hiçbiri yok...

Kendine tapınmacıdır narsist, azmanlaşan nefsi tüm dünyasını kaplamıştır. Hatta ay, güneş ve yıldızlar dahi pervane olup onun etrafında döner.

Özgüvenli biri ile narsist arasındaki en büyük ayrımlardan biri de affetme alanıdır. Narsistin putlaştırdığı nefsi, başkalarını affetmesinin önüne geçer. Hele hele o insan, kendisini yeterince takdir etmemek gibi korkunç bir günah işlemişse...

Bu konuya nereden geldiğime gelince.Yani bir kişilik bozukluğu olan narsizme.

Belirteyim.

Eşimle birlikte son 1 yıldır bu konuya kafayı taktık.Narsizme değil tabii.İnsanları daha iyi tanıma ve analiz edebilmeye .Konu pazarlamdan güvenliğe psikolojiden Kriminolojiye geniş bir alanda kullanılıyor.İşimizlede ilgili diyerek bu konuda eğitim almayada başladık.Kısa adıyla İnsanı tanıma .Profil tanımlama eğitimi.

Neden derseniz.Çünkü dünya eskisinden daha güvensiz bir hal almaya devam ediyor.Ve ne yazık bu küçücük çevremizde bile artık bu değişimleri farkedebiliyoruz.

Eğitimin temeli insanı tanıma .Yüzünden mimiklerinden konuşmasından oturup kalkmasından sesinden hatta nefesinden nasıl bir kişilik olduğunu anlamaya yönelik.Bu açıdan psikoloji ,psikopatlar sosyopatlarda eğitim konularımız içerisinde yer alıyor.

Bundan dolayı bu konuyada özel bir ilgi duydum.Sosyal medyayı ve etrafımızda günden güne değişen insan karakter yapılarını gördükçe bugünkü makaleme konu etmemin sebebide bu.

Uyarmak.

Bu konuda biraz daha veri vermek sanırım daha çok uyarıcı olacak.

Mesela Kriminal psikoloji alanında uzun yıllar çalışan Dr. Robert Hare, “Vicdansızlar” isimli kitabında, psikopatların kurbanlarına yaşattıklarından bahsederken, bu kişilerin yaşam boyu arkalarında devamlı kırık kalpler, kopmuş bağlar ve bozulmuş ilişkiler, dağılmış yuvalar, boşalmış cüzdanlar, gözden düşürülmüş yaşam hedefleri, terkedilmiş işler, kariyerler vb. bırakarak ilerlediklerinden bahseder.

Diğer psikopatlar gibi narsisistler de hiçbir suçluluk ve pişmanlık hissetmeden, kurbanlarının yaşamlarını ve sahip olduklarını tüketerek rahatlıkla ilerlerler. Bir narsisist geleceğine doğru yol alırken arkasında bıraktığı yıkıntıyı görmezden gelir ve görünmez kılar.

Son olarak; rastlarsanız hatırınızda bulunsun, sakın zatı şahaneleriyle tartışmaya girme gafletinde bulunmayın. Bir narsist, her zaman haklıdır, haksızlığı hep karşı tarafta görür, kendine kör ve daima muzafferdir.

Yedi kat tepeden bakar, büyüklenerek yürür, uzaktan bile tanırsınız vesselam.

Etrafınızda muhtemelen bu sıralanan davranışları sergileyen insanların olduğunu düşünmeye başladınız. Aramızda oldukları doğru, ancak terapistlere göre, kişilik bozukluğuna işaret eden şey, bu özelliklerin kişinin kendisi ya da etrafındakilere zarar verecek şekilde ortaya çıkması.

O halde, zarar verip vermediğini nasıl fark edeceğiz?

Bunun kısa yanıtı, ardında ne bıraktığını görmek.

Son olarak bir uyarı daha “Onları iyi tanıyın ve size yaklaşmalarına baştan izin vermeyin”. Onu iyileştirmek gibi ütopik bir hayalede sakın kendinizi kaptırmayın Çünkü bunun tedavisi yok.Zarar görecek olan yine siz olursunuz