Cumhurbaşkanımız dönmüş.

Orada iki ayrı devlete vurgularda bulunarak Kıbrıs sorunun başka türlü çözülemeyeceğini, Rumların bizimle zenginlikleri paylaşmak istemediklerini falan söylemiş...

Çok da güzel söylemiş.

Eğer, yaşadığımız tüm sorunları yaşatanlar sadece Rumlar olsaydı, bizim her bir şeyimiz doğru düzgün, sistemli olsaydı, uluslararası hukuka uygun ve kendi içimizde her türlü işleyişimiz şeffaf ve uluslararası kriterlere göre hesap verilebilir olsaydı, Kıbrıslı Türklere yaraşan, insan haklarına saygılı ve devlet sistemini gerçekten oturtabilmiş, işleyişimizden yurttaşlığa kadar her bir şeyimiz övünülebilir olsaydı sonuna kadar Cumhurbaşkanımızı savunur onun inandığı ve savunduklarını nefesimin son gücüne kadar desteklerdim.

Lakin Guterres de biliyor ki, bu süslü lafların ardında bizim anlattığımız Kıbrıs sorunun ötesinde başka bir sorun var

Kullanılıyor ve kullandırtılıyoruz!

Bu kullanılma ve kullandırtılmanın sonucunda Kıbrıs Türk halkı bundan zarar görürken bazı kesimler beslenerek güçlendiriliyor.

Bu beslenenlerin önemli bir kısmı ne acıdır ki Kıbrıs’ın hatta Kuzey Kıbrıs’ın çıkarları ve bu adada yaşayan insanların tümü için çaba sarfetmiyorlar.

Kıbrıs sorunun iki devletli olarak çözülmesinin Kıbrıs sorunun asıl başlangıç ve daha karmaşık bir dönemin başlangıç noktası olacağını da çok iyi biliyoruz.

Siyasi etiğimizin, devlet denilen sistematiğinin sürdürülmesi için yeterli olmadığını bunun sadece devlet olma pratiğindeki tecrübesizlik ya da buna benzer masum meseleler de olmadığını herkes biliyor.

Biz de biliyoruz.

Dahası Cumhurbaşkanımız bile biliyor.

Haliyle çoğu kez ben eminim kendisi de savunduklarına çok inanmıyor veya söylediklerinin içindeki çelişki ve boşlukları fark ediyor!

Oysa her bir şeyi bir devlet oluşturmanın asıl gerekçelerine uygun bir şekilde yapılandırabilseydik;ayrımcılıkların, ekonominin, siyasetin, kültürün ve bunlara bağlı, bunları etkileyen her şeyin toplum ve dünya yararına sürdürülebildiği, devletin dünyanın bu bölümünü önce kendi yurttaşları sonra da insanlık adına sürdürülmesini sağlayabilseydik şu anda gücümüz çok farklı olurdu.

Statükodan beslenenlerin direnci, bireysel çıkarları uğruna insanlarımızı hiçe sayanların cesaretsizliği, ideallerle örtüşmeyen hamlelerinin görünmediğini zannedenler çok yanılıyorlar.

Akla yatkın konuşurmuş gibi yapan tüm kesimler ki hemen hemen hepimiz böyleyiz işimize geldiğinde sonrasını hiç düşünmeden adımlar atabiliyoruz değil mi?

Bunu sadece bizler mi farkediyoruz zannediyorsunuz?

***

Çok güzel söylemiş Cumhurbaşkanı. Hem de çok güzel!

Ancak bu söylemleri destekleyen hiçbir bulgumuz ya da hamlemiz de yok.

Var!

Bazı hamleler ve bulgular var elbet. Ancak bunlar da Kıbrıs sorunun dinamiklerinden kaynaklanması ve akıl ile çözülebilecek sorunlar olmasının çok ötesinde bireysel çıkarların beslenerek hiç de etik olmayan başka yolların desteklenebileceği şekilde kurgulanmış.

***

1983’te devleti kurmaya karar verdiğimizde, uluslararası hukukun ya da Kıbrıs Cumhuriyeti içindeki pozisyonumuzun düşünülmediğini bir kenara bırakarak, tüm tarihsel süreçlerden ders çıkarmayı ele alabilmiş olsaydık şimdi ne güzeldir ki hatalardan ders alarak en doğru kurguyu geliştirmeye başlamış o zaman da gerçekten ayaklarımız üzerinde durabildiğimiz için Cumhurbaşkanımızın Cenevre’de ya da her yerde söylediklerini kutlayabilir, hakkımızı savunarak onu coşkuyla selamlayabilirdik.

Oysa düşünsenize: Şu anda kendi halkının bile destekleyemediği, güvenemediği bir devlet kurgusunu savunmak onun için de oldukça zor olmalı.

BM’ye de Guterres’e dekomik, anlaşılmaz gelmiyor mudur sizce de?

Sizce de bizim kendi aklımızla mı yoksa başkalarının ağzı ile konuşup konuşmadığımızı sorgulamıyorlar mıdır?

Kaldı ki Guterres de BM üye ülkeleri de AB de sadece bizi izlemiyor, sadece konuşan ve iddiaları ile tezlerini ortaya koyan bizler değiliz!

Karşılıklı çıkarlar çerçevesinde bizlerin söylediklerine ek olarak uluslararası platformda boy gösteren ve vücut bulan yapıların bir organı olabilmiş devletlere karşı cılız bir sesle söylediklerimiz, söylerken de aslında kendimizin bile inanmadığı tüm bunların kurumsallaşmış yapılarda komik bile duyulabildiğini, Cumhurbaşkanımızdan hayatla her türlü bağı kopmuş bir yurttaşımıza hatta aklı bir miktar yorumlamayı başaran 11-12 yaşındaki bir çocuğumuza kadar anlamsız gelmiyor mudur?

Gerçekten üzgünüm. Yurdum için, evlatlarımızın geleceği için, bizim için…

Dr. Çiğdem DÜRÜST