Korkarım ki Kıbrıs sorunu ile politika yapmanın dayanılmaz hafifliği bir asrı doldururken de böyle görünmeye devam edecek. Çünkü pek muhteremler, sorun çözülmediği müddetçe her türlü problemi oraya dayandırıp sırtını yaslamaya devam edegeldiler.

Ki zaten amaç da çözdürmemek!

***

Politikacı dendiğinde eli kolu bağlı rolüne bürünüp Kıbrıs sorununun bize uyguladığı ambargoları diline dolayarak iç siyaset dahil her meselede konuşabilen bir grup uzman akla gelir Kıbrıs’ın kuzeyinde (Her ne hikmetse aynı sorunu yaşayan Güney’de işler hiç böyle değil!).

Şimdilerde Kıbrıs sorunu tahtınıpandemiyle paylaşıyor!

Hatırlarsınız, Serdar Denktaş ilk Bakanlar Kurulu toplantısında sandalyesini Özkan Yorgancıoğlu’nun tam yanına çekerek, “birlikte yönetiyoruz” demişti. İlkti. Şaşkındık. Ama gık diyemedikleri için yorumlar fısıltı gazeteciliğine kalmıştı! İşte pandemi ve Kıbrıs sorunu taht paylaşımını da böyle düşünün…

Artık politika yapmak Kıbrıs sorunu yanında pandemiye, koronaya, bulaşa (ne demekse)sırtını dayayarak kendini sağlama alma çabası demek!

Yetersizlikler, yeteneksizlikler, yapılan hatalar ve hatta cingözlüklerin tümü pandemiye bağlanarak çok daha affedilebilir olabiliyor değil mi?

***

Gemiden mi yoksa uçaktan mı geliyor şu hastalık soruları arasında hükümetin yanlış açıklamalarla halkı yanılttığı söylentilerine kulak tıkamak mümkün değil. Üstelik yanıltmacılık söylentileri bununla da sınırlı değil!

Tüm bunları bilinen gelenekselleşmişlere eklersek esasında birileri bu süreçte birilerine ne tür kıyaklar yaşatıyor sorusunu aklımıza getirmemek imkansızlaşıyor. Eee… Fırsatlarda eşitlik safsatasına takılanımız yok nasılsa…

Sonuçta el eli yıkar el de döner yüzü yıkar.

***

Aptal yerine konulmaya çalışılan bir toplum olmakta sıkıldık ey insanlar!

Asıl alınması gereken kararlar çok net olduğu halde, neden doğru yolda ilerleyemiyorlar dersiniz?

Yoksa alengiri mi var işlerde?

Yoksa başka planlara da uysun, kılıfına uydurulsun diye mi çabalanıyor şeklinde düşünmeden de edemiyoruz.

Yoksa çok kolay önlemler alınır, devlet de toplumda bu kadar dara düşmezdi.

Okullar açılacak mı, üniversiteli öğrenciler gelecek mi bilirdik mesela.

Güneye gelen nüfus bizimkine gelenin kat kat fazlası ve pozitif sayımız evvelsi gün ilk defa Güneydeki pozitif sayısını geçti. Bunu nasıl açıklayacaksınız?

Havalimanından çıkıp misafirliğe gidiyor insanlar.

Havalimanındançıkıp kafelere restoranlara gidiyorlar.

Hava imanından çıkarken 72 saat önceki durumu bilinen bu kişilerin pozitif vaka bulunan uçakta geldiği zaman bu kadar cesurca topluma karıştırılması doğru mu? Doğru ise bunca önlem neden?

Hatta eğer çok büyük bir tehdit varsa yoğun işlem yapan kamu kurumlarında ve dairelerdeki yığılmalara alınan önlemler neden bu kadar yetersiz?

Besbelli hikâyede bir kurgu hatası var işte…

***

İnanın küçük bir çocukken mahallede arkadaşlarımızla evcilik oynardık. Biri baba biri anne biriçocuk olurdu. Çamurdan pastalar yapar ertesi gün özenle o pastaları Eti Puf kalıplarından çıkarır hayranlıkla eserimize bakar, oyunu devamettiren bir kurgu ile sürdürürdük. Hiçbir şey gerçek değildi, lakin bir gerçek kadar keyif alırdık...

Tıpkı KKTC’yi yönetenleri yaptığı gibi.

Hiçbir güç her şeyin hassasiyetle tasarlandığı ve cidden tüm içtenlikle yürütüldüğüne bizi inandıramaz artık. Tüm ahlaki değerler ve etik değerlere özen gösteriliyor, yasalara her şekilde koşulsuz uyuluyor ve canla başla hiçbir çıkar gözetmeksizin toplum için, ülke için, devlet için çalışılıyor demesinler bize artık.

Çocuklar dahi güler buna…

Özetle: Çıkarın ön planda olduğu ve bu yolda her şeyin mubah kabul edildiği Ali Cengiz oyunlarına kanmayın.

Uyanın ey halkım! Uyanın!

Ya da uyurmuş gibi görünün ve siz de çalın, çırpın, hak gaspedin, kararı uygulamayın, yasaya uymayın…

Ortaya çıkmadığı müddetçe sorun yok. Ortaya çıkarsa bir torpil bulursunuz nasılsa…

Dr. Çiğdem DÜRÜST