Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi tarafından lösemi hastalarına yönelik uygulanan Flow Sitometri (FCM) yöntemi ile lösemili çocukların fazla veya eksik kemoterapi almasının önüne geçiliyor.

Türkiye'de, lösemi hastalarına yönelik FCM yöntemini uygulayan sekiz birimden biri olan YYÜ Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi, uyguladığı metotla lösemi hastası çocukların iyileşebilmesi ve sağlığına kavuşması için çaba gösteriyor.

YYÜ Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Hematoloji Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mesut Garip Ardıç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, lösemi hastalarına yönelik Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde FCM yöntemini uygulayan tek merkez olduklarını söyledi.

Söz konusu yöntem ile tanı ve lösemi çeşidini saptayarak minimal kalıntı hastalığını tespit ettiklerini belirten Doç. Dr. Ardıç, FMC yönteminin, şu an hastanelerinde tedavi gören 20 hastaya uygulandığını ifade etti.

Ardıç, hastaların yüzde 97'sinin AKUT lösemi olduğunu, geri kalanını ise kronik lösemilerin oluşturduğunu bildirerek, şöyle konuştu:

"Tabii lösemiler bize çok değişik klinik bulgularla çocukluk çağında gelebilmekte. Ortalama çocuklarda 4-5 yaşlarında daha sık olmakla beraber, yeni doğan döneminden itibaren buluğ çağına kadar tüm çocuklarda ve erişkinlerde görülebiliyor. Ama çocukluk çağının her döneminde ortaya çıkabiliyor. Uluslararası standartlara göre protokoller oluşturulmuş ve bu protokoller çerçevesinde hastanın risk grubu belirlenerek, hastaya göre tedavi vermek tüm dünyada geliştirilmiş bir protokol halindedir. Biz de burada uluslararası ve ulusal ortak protokolleri kullanıyoruz. Şu an gelinen noktada dünyada ve Türkiye'de lösemide oldukça ilerleme kaydedilmiş, genetik, immünoloji ve tıbbın diğer alanlarındaki ilerlemeler sayesinde başarı oranı artmıştır. 50-60 yıl öncesinde tüm hastalarımızı kaybederken, bugün başarı oranı yüzde 80, hatta 90'lara kadar ulaşmıştır."

Tanı konulduktan sonra hastaları risk gruplarına ayırdıklarını ve buna göre tedavi belirlediklerini anlatan Ardıç, standart ve yüksek risk grubu şeklinde ikiye ayırdıkları hastalara eksik ve fazla tedavi uygulamanın önüne geçtiklerini dile getirdi.

Ardıç, özellikle son yıllarda tedavi risk gruplarını belirlemede en önemli faktörlerden birinin tedaviye cevap faktörü olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Tedavinin 8. günü ve 30. günü yapılan bir kısım ölçümlerle hastanın tedaviye cevabı değerlendiriliyor. Yine son zamanlarda geliştirilen bir yöntemle hastanın kanserli hücreleri saptanıyor. Bu yöntemle minimal kalıntı hastalığı ve lösemili hücreler binde birler, on binde birler seviyesinde bile saptanıyor. Burada kullandığımız Flow Sitometri cihazını normalde löseminin alt gruplarını tespit etmede kullanıyoruz. Ama minimal kalıntı hastalığında, tipi belirledikten sonra aynı işaretleri taşıyan hücrelerin 15. günde ne kadarının kemik iliğinde kaldığını ölçüyoruz. Böylece hasta gereksiz kemoterapiden kurtuluyor. Lösemik hücreler istediğimiz seviyenin altına gelmemiş ise hastaya eksik tedavi verme ihtimalimiz olabiliyordu. "Bu yöntemle hastaların ne kadar lösemik hücresinin kaldığını tespit edip ona göre tedavisiz bırakmayacak veya gerektiği kadar tedavi verebilecek durumdayız."

Tedaviye cevap vermeyen bir kısım hastalar için kök hücre nakli önerdiklerine değinen Ardıç, üniversite bünyesinde kök hücre nakil merkezi kurmak için de çalışma yürüttüklerini belirtti.

Ardıç, dünya ülkelerinde yeni kullanılan yöntemi Türkiye'de uygulayan 8 merkezden biri olmanın gururunu taşıdıklarına işaret ederek, "Van'da kök hücre nakil merkezi kurulduğunda biz de hastalarımızın kök hücre nakillerini burada yapabiliriz. Fiziki imkanların artmasıyla beraber hastalar bir başka merkezden alabilecekleri hizmetin aynısını burada alabilmekte. Merkezimizde hem normal lösemi tedavisinin yapılması hem de gelecek dönemde kök hücre naklinin yapılmasıyla hastalarımızın sorunlarını en aza indireceğiz" ifadelerin 
Editör: TE Bilisim