BDP Muş Milletvekili ve Meclis İdare Amiri Sırrı Sakık, derin devletin Kürt sorunundan beslendiğini, sorunun çözülmesi halinde ise tarihin çöplüğüne gömüleceğini söyledi.

Sakık, Fethullah Gülen'in 'barışta sulh var, sulhta barış var' sözünü çok önemsediklerini ve hayata geçirilmesi gerektiğini düşündüklerini belirterek, bu sözlerin bölgede iklimi yumuşattığına dikkati çekti.

90 yıllık Cumhuriyetin sürekli sorunu Kürtlerle mücadele ederek çözmeye çalıştığını anlatan Sakık, şimdiye kadar bütün yöntemlerin denendiğini, tek denenmeyen yöntemin ise müzakere olduğunu ifade etti.

İMRALI'YA GİDİŞİ BİR MİLATTI

Bu sürecin artık mücadele değil müzakere süreci olarak görülmesi gerektiğini belirten Sakık, "Ayın üçünde arkadaşlarımızın İmralı'ya gidişi, bir müzakere sürecinin başlamasıdır. Bu gidiş bir 'milat' olarak algılanmamalı, çünkü öncesi var. Daha öncesinden bir kaç ay görüşmeler var, konuşmalar var." diye konuştu.

Bu kadar konsensüsün oluştuğu bir coğrafyada hiç kimsenin bunu elinin tersiyle heba etmeye hakkı bulunmadığının altını çizen Sakık, Salı günlerinin polemiklerine kurban edilmesine kimsenin hakkı olmadığını kaydetti. Hassasiyet bekleyenlerin karşı tarafa da o hassasiyeti göstermesini isteyen Sakık, "Diline, söylemine dikkat etmelidir. Yani bütün testlerden Kürtleri geçirmek istiyorlar. Kürtler şu sınavdan geçecek mi; şu hassasiyete dikkat edecek mi? Ya Kürtler bu ülkenin öğrencileri değil ki her gün sınava tabi tutulsun." şeklinde konuştu.

ERGENEKON BİZİM KATİLLERİMİZ

Kürt siyaseti yapanların Ergenekon davasına yeterince destek verip vermediğine yönelik bir soruya Sakık, kendilerinin Ergenekon'un mağduru olduklarını belirterek Ergenekon'da eli kana bulaşmışları teşhir edenlerin de kendileri olduğunu ve bunların kendi katilleri olduğunu kaydetti.

Dava Silivri'de görülmeye başlayınca davaya müdahil olmak istediklerini ama yargının Kürt coğrafyasında işlenen cinayetleri yok hükmünde saydığını anlatan Sakık, bu konudaki duruşlarının ortada olduğunu vurguladı. Mecliste araştırma önergeleri verdiklerini dile getiren Sakık, yöneticilerinin götürülüp infaz edildiğini ifade etti. Kendisinin de mağdurlardan biri olduğunu belirten Sakık, yüzlerce cinayetin tanığı olduğunu söyledi. Sakık, "Benim yakın akrabalarımı tütün deposuna koyup, baba 3 oğul kızını yakan budur ve bunlarla ilgili bir dava bile açılmadı." dedi.

BİZ TARİMİZLE, GEÇMİŞİMİZLE YÜZLEŞMELİYİZ

Ergenekon'un Kürt ayağına ilişkin bir soruya ise Sakık, Ergenekon'un ve JİTEM'in içerisinde PKK'dan kopup gelen itirafçılar bulunduğunu ifade etti. Bunların hepsinin birer tetikçi olduğuna dikkat çeken Sakık, geçmişte yaşanılanlarla ilgili Mecliste bir komisyon kurulmasını istedi:

"Kimin nerede ne yaptığını; adı PKK, adı Ergenekon, adı devlet, adı kim ne derse; kimin ne günahı varsa bu komisyonlar tespit eder. Ya o tarihte biz, tarihimizle, geçmişimizle yüzleşmeliyiz. Kim nerede, ne yaptı? 33 asker nasıl öldürüldü? O 93 barış sürecinde Başbağlar olayı nasıl oldu, Muş'taki Altınova olayı nasıl oldu, Şırnak ve Cizre nasıl yakıldı? Buna benzer binlerce olay. 3 bin 500 köy nasıl yakıldı, 17 bin 500 faili meçhuller nasıl işlendi? Şimdi o, siyaset olayının bir görevi, onun için komisyonlar oluşturulmalı. Bunları araştırmalı ama bunlar yapılmıyor." diye konuştu.

Mecliste Darbeleri Araştırma Komisyonu kurulduğunu hatırlatan Sakık, 28 Şubat, 27 Nisan'ın darbe olduğunu ve irdelendiğini ancak aradaki Mart ayının incelenmediğini söyledi. Mart ayında da Parlemanto'nun polis ve asker tarafından kuşatıldığını dile getiren Sakık, dokunulmazlıklarının kaldırılarak tutuklandıklarına dikkat çekti. Acı dolu yıllar yaşadıklarını ama 28 Şubat'ta tek tane insan bile tutuklanmadığını anlatan Sakık, Kürtler olunca tartışmaya değer bile bulunmadığını savundu.

"SİLAHLARI ÜLKENİN GÜNDEMİNDEN ÇIKARMALIYIZ"


Silahların susturulması ve ülkenin gündeminden çıkarılması gerektiğinin altını çizen Sakık, herkesin güvencesinin Anayasa, hukuk ve demokrasi olması gerektiğini söyledi. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar örgüt üyeliğinden tutuklu insan bulunamayacağını dile getiren Sakık, "Hukuk yok bu ülkede. Yani bizim sığınabileceğimiz bir liman, yani hukuk olmalı, huzur olmalı, anayasa olmalı. Bunlar olduğu zamanda eminim ki hiçbir silaha da ihtiyaç duyulmayacaktır. Silahlı güçlerde, dağlara, yani sürekli silaha taptıkları için gitmediler. Türkiye'nin o koşulları, ret ve inkar politikaları, bu insanlar o alanlara itti." şeklinde konuştu.

Bütün halkları kucaklayacak bir anayasa ile dağda silahı bulunanların hayata dahil edileceğini belirten Sakık, demokratik zeminde siyaset yapmanın kanallarının açılması gerektiğini ifade etti. Kürtlerin sadece silahların susmasını değil silahlara veda etmek istediğini anlatan Sakık, silahın bu ülkenin gündeminden çıkmasını istedi.

BEN KENDİMİ TÜRK HİSSETMİYORUM

Demokratik zeminlerde alanların tıkanması halinde başka alanların prim yapacağına dikkat çeken Sakık, şöyle devam etti:

"Geldiğimiz noktada Kürtlerin hala ana dilde eğitim hakkı var, eğitim talebi var ama bu hak yasalar düzeyinde, anayasada düzeyinde bir güvencesi yok. Biz vatana, bayrağa, tek vatana bir itirazımız yok. Ama biz bir millet, aynı millet değiliz ki. Yani sayın Başbakan kendisini Türk hissedebilir. O, onun sorunu ama ben kendimi Türk hissetmiyorum. Kimsenin de bunu bana dayatma hakkı yoktur. Ama şunu da söyleyeyim: Kürtlüğün Türklükten bir artısı var; böyle bir şeyde yok. Ama ben Kürdüm ana dilimde kendimi ifade etmek istiyorum. Bu haktır, yani Yaradan beni böyle yaratmışsa sizin kanunlarınız, yasanız, anayasanız benim bu hakkımı elimden alamaz."

BAŞBAKAN HERŞEYİ ÇOK İYİ BİLİYOR

BDP'nin bağımsız siyaset yapamadığı ve "Aklınızı kiraya mı verdiniz?" yönündeki eleştirilerin hatırlatılması üzerine Sakık, "Başbakanda her şeyi çok çok iyi biliyor. Çıkıp bunları söylüyor; işte görüşmeler sürer ama diyor ben Kürde değilde PKK'ya bomba yağdırıyorum diyor. Sayın Başbakan şimdi sen o PKK'ya yağdırdığın bombalar, ben Kürt kardeşime değil, o Kürt kardeşinin çocukları yani bunlar uzaydan gelmedi ki. Hepimizin benimde şu anda AK Parti'de milletvekili olanların da bir çoğunun yakınları dağda. Yani hepimizin ya çocuğu dağda ya kardeşi dağda ya da bir yakınımız dağda veyahut cezaevinde veyahut toprağın altında. Böyle bir realitemiz var. Yani bunu sizde iyi bilirsiniz. Bizim konumumuzu sizde iyi bilirsiniz. Yani niye bizi peki gelin, buyurun İmralı'ya gidin dediniz." karşılığını verdi.

HOCAEFENDİNİN SÜRECE ÇOK ÇOK BÜYÜK KATKISI OLACAĞINA İNANIYORUM

Fethullah Gülen'in açıklamaları konusunda ise Sakık, "Hocaefendinin son günlerdeki açıklamasını çok önemsiyoruz. Yani bir şeyi görmesi bizi umutlandırıyor. Ben geçen gün açıklamalarını ekrandan izledim. Evet bir öz eleştiri var; biz kardeşlerimize karşı haksızlık yaptık, artık yani bu sorunu çözmeliyiz. Bunlar çok önemliydi. Ben eminim ki bu coğrafyada iklimi alabildiğine yumuşatan sözlerdi. Artık bizim buradan bakmamız lazım. Dünü çok böyle deşerek bir birlik oluşturamayız.

Biz gerçekten hepimiz kendi bulunduğumuz alanları bir kenara bırakarak bu ülkede barışı inşa etmeliyiz. Yani 'barışta sulh var, sulhta barış var' sözü çok önemli. Bu sözleri hayata geçirmeliyiz. Ben eminim ki Hocaefendi de ilk dönemler belli noktalarda devletin o egemen politikasının etkisi altında kalmıştır. Ama şimdi son dönemdeki açıklamalarını çok olumlu buluyoruz. Toplum tarafından da bir karşılığı olan açıklamalar. Böyle bakmalıyız, böyle değerlendirmeliyiz. Yani önemli bir şahsiyettir. Mesela bu sürece de çok çok büyük bir katkısı olacağına inanıyordum. Yani bu sürece katkı sunacak her insan, emin olun bu ülkede aziz olur."
Editör: TE Bilisim