Sağlıkta otomasyonu da sulandırdık.

Güya 5 yıl önce vardı.

Bir önceki Sağlık Bakanı çıktı, %95’e tamamladık dedi.

Yenisi de otomasyona geçileceğini söyledi.

Geçildi mi geçilmedi mi?

Bu otomasyon sistemi kendi kendisini mi imha ediyor?

Anlamadım gitti!

Sorular havada kaldı.

Devletin her sağlık uygulaması kayıtlı mı? Özel hastaneler bu işin neresinde?

Sahi, otomasyona geçmek ya da hastaların kayıtlarını tutmak o kadar zor mu?

Değil elbette.

İşin rengi başka.

İşin rengine bakınca, karardıkça kararıyor.

Sağlıkta bazı tıbbi kayıtlara karartma mı uygulanıyor diye soran hastalarım da yok değil. Böyle bir yorum ağır olabilir ancak, bilinçli bir kayıtsızlık sisteminin tercih edildiğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Çünkü.

Bu ülkede, organ nakillerinden tutun da tümör cerrahisine, obezite cerrahisinden tutun da, ağır ortopedik ameliyatlara, mikrocerrahilere kadar birçok uygulamalar yapılmakta. Yapılmalı da.

Yeri geliyor yan etkiden, yeri geliyor takip eksikliğinden, yeri geliyor işlem komplikasyonundan, yeri geliyor malpraktislerden hastalarımızı, yakınlarımızı kaybediyoruz!

İş otopsiye kalınca ise, konu adeta dipsiz kuyuya atılıyor.

Hasta kayıtları ise, her ne hikmetse ortalarda görünmüyor. Mahkeme koridorları aşındırılırken, olan, gidene ve geride bıraktıklarına oluyor.

Bir süre sonra da her şey unutulup, doktorlar ve hastalar rutin işlerine dönüyor…

Hadi otomasyon konusu çıkmaza girdi diyelim…

Peki ülkemizde, hastalarla ilgili, elle tutulan (manuel) dosya kayıtları ve takipleri ne durumda?

Yasalarda yeri olsa da, uygulamada tamamen hekimin ve kurumun insiyatifine kalmış durumda.

Yine tenzih ederek belirtmekte fayda var.

İşlerini titizlikle yapan, hastalarının dosyalarını, hem sağlık merkezlerinde hem de kendi arşivlerinde takip amaçlı tutan, hastalarını kısa-orta-uzun vadeli takiplerini aksatmayan, tabiri caizse, yaptığı müdahaleden sonra adeta hastası ile evlenen, mesleğinde titiz doktorlarımız da var.

Ancak bu ciddi ameliyatlar, girişimler ve tedaviler, bir doktorun titizlik anlayışına, vicdanına bırakılamayacak kadar önemlidir.

Zira, hukuki bir durum söz konusu olduğunda, eksik belgeler, haklıyı haksızdan ayırmada yetersiz kalabiliyor.

Hadi bunu geçelim, hastanın hayati takipleri aksayabiliyor. Doktorlar arasındaki tek iletişim aracı olan yazılı tıbbi belgelerin ve tıbbi dökümentasyonun olmayışı nedeniyle, hastalara gereksiz tetkikler yapılabiliyor, yanlış tanılar bile konulabiliyor.

Değerli okurlar;

Ülkemizde sağlıkta otomasyondan ciddi bir tıbbi kayıt ve takip eksikliği var!

Devlet ve Üniversite Hastaneleri, bu konuda mecburi bir mesafe kat etmiş olsa da, bu eksikliğin önüne geçilemiyor.

Kaçınızın eline doktor imzalı ve kaşeli reçete geçiyor?

Kaçınızın tetkik sonuçlarının hepsi elinde?

Kaçınızın elinde, hastalığınızla ilgili tanının yazılıp tedavi sürecinin özetlendiği bir tıbbi not var?

Kaçınızın elinde ameliyat notunuz var?

Kaçınızın elinde konsültasyon notlarınız var?

Kaçınızın elinde görüntüleme kayıtlarınız (CD vb.) var?

Kaçınızın elinde, yıllardır yapılan tedavinin ve takiplerinizin dosyası var?

İsteyin!

Talep edin!

Tıbbi kayıtlarınız sizin mahremlerinizdir.

Tıbbi kayıtlarınız sizin gelecekteki hem sağlık hem de hukuki sigortalarınızdır.

Tıbbi kayıtlarınızın size verilmeme lüksü yoktur.

Hemen her gün sağlıkla ilgili hak kayıpları ve sorunlar medyaya yansırken,

Sağlık sisteminin kayıtsızlığı içerisinde, kendi kendinizin kaybolmasına da izin vermeyin lütfen!

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899