Yeni ve geriye dönmenin de zor olduğu süreçleri yaşıyoruz.

Normalleşmeye çalışırken, başına mecburen ve ilk defa istemeyerek ‘’yeni’’ kelimesini de eklemek zorunda kalıyoruz.

Hiç de normal olmayan bu ‘’yeni normalleşme’’, hepimizin sağlığını ve sosyal yaşantısını doğrudan etkileme gücüne de sahip.

Koronavirüs ile ilişkili testleri (özellikle PCR) ve karantina (veya izolasyon) konuları, bu ‘’yeni normalleşme’’ sürecinin en önemli enstrümanları.

Belki de bazıları için yeni bir ‘’silah’’.

Bu konudaki şüpheleri dolaylı yoldan doğrular nitelikte durumlar da yaşanmadı ve yaşanmıyor da değil.

İlk örnek, Şubat ayında, kliniğine gelen hasta çocuğun nenesinin PCR testinin pozitif çıkması nedeniyle, Dr. Remzi Gardiyanoğlu’nun bir otele izolasyon için zorla gönderilmesi.

Neden zorla diyorum, çünkü aynı dönemlerde, COVID-19 tanılı bir hasta ile temas eden bir İç Hastalıkları uzmanı kamu hekiminin, kendi evinde kendi kendisini izole etmişti.

Neticede, muhalif doktor otelde, kamunun sevgili doktoru evinde izole edilmişti.

Başka bir örnek, özel jetle gelenlerin halkımızın arasına karışması idi. Ayrıntıya gerek yok. Talimatlı bir süreç yaşandığı izlenimi her halinden belli idi!

Bir başka örnek, uçuşların başlaması ile birlikte, Türkiye’den gelen ilk uçaktakilerden bazılarının PCR testleri pozitif çıkmıştı. Bu kişilerin Türkiye’deki PCR testleri ise negatifti. Bunlarla aynı uçakta gelen herkes karantina altına alınmamıştı. İçlerinden bazıları seçilerek, daha doğrusu kurban edilerek, 14 günlük bir otel karantinasına alınmışlardı. Üstelik orada 3-4 günde bir yapılan toplam 3 adet PCR testi negatif çıkan bir kişi de bu kurbanların arasında idi.

Gelelim bir başka örneğe. Milliyetçi Hareket Partisi Kayseri Milletvekili Mustafa Baki Ersoy’un Türkiye’de negatif olan PCR testinin, KKTC’de pozitif çıkması üzerine, milletvekili, özel uçakla adadan ayrılmıştı.Sayın milletvekilinin Türkiye’de bulunduğu ortamda, bu yaklaşımı dolaylı olarak bir ‘’tavır’’ şeklinde yorumlayanlar olmuştu.

Son zamanlarda, sosyal medyada ve bazı meclislerde, Türkiye’de yapılan PCR testlerinin güvenilirliği, doğrudan ya da dolaylı tartışma konusu haline getiriliyor.

Türkiye’de sahte PCR testi raporu ile ülkemize giriş yapanlardan bahsediliyor.

Türkiye’deki PCR testlerinin güvenilirliği üzerine yorumlar yapılıyor.

Karantina veya izolasyonların kimlere ne şekilde uygulandığına dair birbirini tutmayan örnekler yaşıyoruz.

Değerli okurlar;

Ülkemizde Koronavirüs ile ilgili PCR testi yapan laboratuvar sayısı arttı.

Dolayısıyla testleri satan firma çeşitliliği de arttı.

Testleri yapan personel ve dolayısıyla, personel tecrübeleri arasındaki fark da arttı.

Test sonuçlarının verilme saatlerinde bile tutarsızlıklar ortaya çıkmaya başladı. Bazı PCR test sonuçları bir buçuk saatte verilirken bazı testlerin sonuçları 4 saat, 8 saat 12 saat, 24 saat gibi farklı sürelerin sonunda verilir hale geldi.

Sağlık Bakanlığı hiç vakit kaybetmeden Koronavirüs ile ilişkili PCR testleri konusunda bir dizi önlemler almalı, taktikler geliştirmelidir.

PCR testleri ile yetkilendirilmiş laboratuvarlarda kullanılacak PCR test kitlerinin markalarını standardize edilmelidir.

Bu standardizasyon süreci, Türkiye ve Güney ile istişare edilerek yapılmalıdır.

Sahada bulunandan tutun da laboratuvarına kadar, PCR testlerini yapan kaç personel varsa kayıt ve kontrol altına almalıdır. Bu personelin eğitim ve beceri düzeyleri ara değerlendirmelere tabi tutulmalıdır.

Karantina ve izolasyon kriterleri yeniden belirlenmeli, gerektiğinde hemen güncellenmeli. uygulamada farklılıkları mümkün olduğunca minimalize edilmelidir.

Aksi durumda, gidiş-gelişlerin artmakta olduğu ve daha da artacağı öngörülen Türkiye-KKTC ve KKTC-Güney Kıbrıs hattında, PCR testlerinin güvenilirliği ve karantina/izolasyon kriterleri konusu, iki ülke arasında farklı bir polemiğin veya politik krizin habercisi olabilecektir.

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899