Cumartesi’ne enteresan başladık.

Son günlerde alışkanlık haline gelen, daha yataktayken başucumdan telefonu alıp “Uyurken yeni neler olmuş acaba?” diye bakma alışkanlığı geliştirmişliğimle açtım ki bir telaş içinde bağrışan insanlar çıktı karşıma.

Kadın, “benim çocuklarım ikiz” diyordu, “ayırmasınlar”. Öbürü “çocuklarımıza bunu mu uygun görmüşler?” diye bağırıyordu.

Öteki hijyen yoksunluğundan bahsediyordu.

Sonra anladım ki İngiltere’den büyük uğraşlar sonucu yurda getirilen ve bir öğrenci yurduna yerleştirilmeye çalışılan öğrenciler ve aileler isyan içindeydi.

Öğleye kadar çocukları gelen ailelerden birkaçıyla konuştum. Anlamaya çalıştım. Ta ki akşama doğru Başbakan Tatar’ın öğrencilerin beğenmediği, ailelerin de isyan ettiği yurtta görüntülü röportajına takılana kadar.

Bundan bir süre önce de Özersay’ın özrünü dinlemiştik…

Sonunda Tatar’ın görüntülerini çok ikna edici bulduğumu itiraf etmeliyim.

Olayı az daha karıştırmaya karar verdim.

Ve Başbakanlık ileri gelenlerinden bazı kişilerle görüşmeler yaptım. Öncesinde Başbakan’a ulaşmaya da çalıştım lakin mümkün olmadı. Dün için bana döneceği söylenmişti.

Ancak gereksiz buldu belli ki… Bunu da söylemeden geçemezdim…

***

Tüm gün defa defa sosyal medya hesapları ya da internet gazeteleri üzerinden insanların bilgisine getirilen videoları izledim. Ailelerin paylaştığı, gençlerin paylaştığı, bir de siyasilerin görüntülendiği veya görüntülettirdiği…

Doğrusunu isterseniz aklımın karıştığı nokta, 140 odalı bir yerin sabahtan öğleye, kısa bir sürede başbakanın videolarında gözlemlendiği kadar temizlenip temizlenemeyeceğiydi. Mutfak, yemekhane, salon, merdivenler ve gösterilen odaların tümünde yerler ayna gibi parlıyor, tuvaletler ve banyolar pırıl pırıl temiz görünüyordu.

Tam da bu noktada görüştüğüm yetkililerden aldığım bilgileri sizinle paylaşmalıyım galiba:

Yetkilerden aldığım bilgi şöyleydi: Her yer temizlenmişti. Odaların bazılarında iki yatak vardı. O odalarda yataklardan sadece bir tanesine çarşaf ve battaniye verilmişti. Çünkü odalarda birer kişi kalacaktı.

Bir odanın ampülü eksikti.

Ailelerden gelen ise: Yurdun çok kirli olduğu hijyenik olmadığı ve buna benzer paylaşımlar ile ilgili pek çok ileti varken, sadece 10‘a yakın odanın temizliklerinde beğenilmeyen, ya titizlenilmemiş veya gözden kaçmış bir şeyler olduğunu söylüyordu yetkililer.

Ancak her şey çok kısa sürede oldu ve toparlanamayacak bir durum yoktu diye de ekliyordu yatkililer...

Ailelerden dinlediğim ise, temizlenmemiş, kötü, hijyenden yoksun bir yere çocuklarının atıldığı idi…

Bir de videolar vardı. Fotoraflar ile birlikte…

Sahi yurt 140 kişiyi ağırlayacak kapasitede olduğundan 10 çocuk açıkta kalıyormuş…

Ardından gelecek ikinci kafilenin de Dome Otel’e yerleştirilmesi ihtimalinden dolayı çifte standart isyanı ortaya çıkmış olabilirmiş…

***

Doğrusunu isterseniz, bu noktada Ersin Tatar bana daha ikna edici ve inandırıcı geldi. Beden dili de kendini ifade etme şekli de her şeyin anlatılanın dışında bir şeyler daha taşıdığını anlatıyordu.

Gelgelelim tam da siyasal bir popülizm endişe ve şüphelerinden geçmekte olduğumuz bu süreçte şüphe ile bakılmasının en doğru olduğu noktasıydı.

***

Belki de en baştan öğrencilerin yurtlara yerleştirilmesi gerekiyordu. Bu hususta otellerin hiç açılmaması gerekirdi. Salamis zaten Almanların konakladıkları yer değil miydi?

Onlar orada kısıldıkları için orada kalmamışlar mıydı?

Otellerin dahil edilmesi bazılarının birinci bazılarının ikinci sınıf karantina geçirmeye zorlandıkları hissini yaratıyordu…

Ve sonuç tam bir fiyasko oldu.

İlk günden itibaren Cumhurbaşkanlığı adaylıklarına bağlanan tartışmalar daha da ayyuka çıkan bakış açıları ile buluştu bence…

***

Aileler başardı. Gençler de…

Karşıyaka’da bir tatil köyüne götürülen çocukların bence memlekette yaşanan asıl sorun olan Belediye Başkanı ve belde halkının gösterdiği tepkisiydi.

Cahilce, kabul edilemez ve bir belediye başkanının yetkilerini çok aşan, hükümete de, devlete de mevcut durumda başkaldırıyı asla kaldıramayacağımız bir dönemde gösterdiği tepkiydi.

Çocuklara vebalı muamelesi yaparak, saçma bir kabul etmeme girişimlerinin cezalandırılması gerekiyor…

***

Yönetemiyor, birlik olamıyoruz.

Amatör ve bilinçsiz bir durumdayız.

Ve bunu hemen aşmak zorundayız.

Yoksa işler daha da sarpa saracak.

Hem seçim kavgaları (eğer varsa) hem de memleketini en çok seven yarışları kapsamında sürdürülen bu akıl almaz bilinçsizlik, organize çalışan kesimleri ve bilinçli bir şekilde krizin yönetilmesine katkı koyanları da çaresiz bırakıyor!

***

Bir çok başlılık, bir her kafadan bir ses çıkma ve bir bilgi kirliliği var!

Herkes her duyduğuna her okuduğuna ve her yarattığına dönüp inandıkça bu yetki karmaşası çok normal!

Önce bunun bilinçli bir şekilde ele alınması gerekiyor. Bu da Başbakanın uhde ve yetkisindedir.

Gerçek devlet, gerçek yetki dağılımı ve gerçek bilim kurulları ile çalışarak, yetkileri tek mercide toplamazsa işler daha da sarpa saracak.

Sektörel bir denetim, denetimli bir ekonomik dolaşım ve güvenlik ile sağlık planlaması şart….

Dr. Çiğdem DÜRÜST