Olmadı!

Bu kriz kesinlikle yönetilemedi!

Eğer bir kurtuluşumuz olacaksa, eğer hasta sayısı artmaz ve ölümlerle boğuşmazsak bu dört bir yanımız kapalı bir adada olduğumuz için olacak. Tanınmadığımız için olacak. Turist veya iş dünyası adına çok gelen giden olmadığı için olacak. Belki Güney Kıbrıs önlemlerini aldığı ve kapılar kapatıldığı için olacak…

***

Sağlıkla ilgili önlemler alınmış gibi yapılsa da adil olunamadı. Yurttaşlar arası eşitlik sağlanamadı. Hatta yine hükümet bizleri birbirimize kırdıracak şekilde boşluklar bıraktı.

Örneğin, kamu görevlilerinin bir kısmı göreve çağrıldı. Zorunlu alanlar olan, sivil savunma, asker, polis, sağlık gibi alanların dışında kalanlardan bahsediyorum.

Onlara zaten hiç kimsenin bir şikâyeti olmamıştı. Zaten çalışma koşulları da o şekilde düzenlenmiş olup, baştan bu mantığı bilerek çalışma yaşamına başlıyorlar. Lakin geriye kalan kamu hizmeti alanlarında bazı daireler göreve çağrılırken diğerleri tamamen korumada bırakıldı.

Buna karşın, yine de özel sektör çalışanları, onlar evde yatıyor, maaşlarını alıyorlar. Biz de ya çalışıyoruz ya da çalışmayıp maaş almıyoruz eleştirilerini çok hakaretamiz bir şekilde buldukları her alanda yaptılar. Oysa hükümetin aldığı önlemler ve söyledikleri arasında bulunan önlemler vardı.

Yine de çalışanlar hükümete ve haliyle devlete güvenemediklerinden yine yurttaşların bir kısmının korunup kollanması ihtimalinde takılarak kardeşin kardeşe kırılması/kırdırtılması sorununu yaşadılar!

***

Sendikalar mı? Onlar bu hususta olabildiğince sakin, sessiz. Umursuz görünmemek için bir sivil itaatsizlik çağrısı yaptılar ama adeta çok duyulmasın, çok fark edilmesin mantığı ile kıyıcıkta, köşecikte kaldılar!

Hukuki olarak bile gerçekten nasıl destek olunabileceğini dillendiremediler!

***

Şimdi itiraf etmeliyiz ki işimiz Allah’a kaldı!

Başarı da onun, başarısızlık da… Başarı bunca telaşa karşın mümkün olan en az zayiatla bu işin altından kalkmak; başarısızlık ise herhangi bir ölüm vakası ile karşılaşmak. Ardı gelecektir. Dünya tecrübeleri bunu söylüyor!

***

Cumhurbaşkanı ve hükümet arasındaki, çelişik ve uzlaşmaz çatışmalara keşke hiç maruz kalmasaydık.

Keşke bu güvensizliğin oluşmasına mahal vermeselerdi.

Şimdi kriz ortamının bitmesi ile “ben mi, yoksa sen mi haklıydın?” mücadelesine girişilecek… Bekliyoruz!

***

Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışmak zorunda bırakılan kamu görevlilerine hastalıktan korunabilecekleri bir önlem mi? Tabi ki yoktur!

Hatta dahası kamuda elzem ilan edilen ancak o denli elzem olamayan yerlere göreve çağrılırken bunun nedenleri anlaşılamadı.

Gelmeyenlere cezai müeyyide tehdidi ne acıdır ki kamu görevlilerini sürükledi, çaresiz hissettirdi. Çoluk çocuklarını, yaşlı anne, baba ve aile büyüklerine rağmen gitmek zorunda kaldılar o pis, o mikroplu, o dezenfekteden uzak, âtıl mekanlara…

Tıpkı o kirli paralara maruz kalmak zorunda olan bankacılar gibi…

***

Bitmedi!

Cezaevinde yaşananlara ne demeli?

Cezaevini kendi kaderiyle baş başa bırakanlara ne demeli?

Çok mu zordu, buradakilerden devlet sorumludur. Temizlendi, sağlık kontrolleri yapıldı, beslenmelerine özen gösteriliyor demek ve bunu yapmak ne kadar zordu?

Onlar mahkum ve orası 7 yıldızlı otel değil. Öyle değil mi?

Geçtiğimiz haftalarda Elif Zort isimli kadını defalarca bıçaklayarak öldüren adamın da salıverilmesi demekti bu geçici de olsa, uyuşturucu tacirinin de, tecavüzcü ve istismarcıların da…

Oysa temizlemek, dezenfekte etmek, hijyen ve sağlık koşullarına dikkat etmek ve bunu açıklamak çok zor değildir!

***

En başta yapılması gereken tek şey vardı ey dostlar!

Pazar günü itibarıyla olağanüstü hâl ilan eder ya da etmez bir sokağa çıkma yasağı ilan edilecekti.

Her bölgede, belli noktalarda, devlet denetimli istasyonlar kurulacaktı. Görev dağılımı yapılacak, her bölgede tek noktadan sağlık da asayiş de güvence altına alınacaktı. Tek noktanın kontrolü de önlenmesi de, yayacağı tehdit de çok daha az olurdu…

Ben sıradan bir yurttaş olarak bunları düşünebiliyorsam, uzmanlardan da destek alınarak bu sorun ortadan kaldırılırdı.

Çok daha huzurlu olurduk…

Oysa şu anda ne acıdır ki saldım çayıra Mevla’m kayıra mantığı ile hareket ediyoruz ve kimin ne kadar tehdit açtığını, kimin hangi oranda kendini ne kadar koruyabildiği bilmiyoruz.

Yok anacım… Bizim aklımız kesmez bu işleri. Devlet büyüklerimiz demişse vardır bi hikmeti. Kafanızı önünüze eğin ve susun!

Dr. Çiğdem DÜRÜST