Seçmen için seçim dönemi iki şekilde kullanılabilir. Biri, toplumsal ilerleme için yapıcı şekilde ilerlemeye dönük sorgulamayla seçmenin hareket etmesidir. İkincisi ise seçmen, seçim dönemini, makam ve iş dağıtılan fırsatçılık yapılacakbir dönem olarak görür. Bu kesim, taraf tutar bir şekilde medet umduğu parti ve adayı yaptığı her yanlışa rağmen savunur. “Bu sefer seçildiğinde ben de nemalanacaklar arasında olacağım” diyerekseçimlere bakar.

Seçmen eğer demokratikse, seçimi toplumun genelinin ilerlemesi için bir araçolarak görür. Davranışı da buna göre şekillenir. Çünkü bu tip seçmen, tek tek nemalanmanın kalıcı bir çıkar getirmeyeceğini, yeterli bir iyi yaşam sağlamayacağını bilir. Ancak toplum geneli iyi olursa kendisinin de refahının artacağının farkındadır. İşte seçmen bu yaklaşımda ise, daha çok beğendiği, hatta partisinde olduğu aday olsa bile, her adayı sorgular, ona sorular sorar, politikalarını iyice deşer, önerilerini sorar, yapılabilirliğini sorgular. Adayı yaptıkları ve yapamadıkları bağlamında denetler. Toplumsal refah ve kazanım için gerekli olanlara adayın ve partinin ne kadar sadakat gösterdiğinin takipçisi olur. Adayın ve partilerin yaptığı atamalar toplumun yararına olmuş mudur, hak etme ve liyakata göre mi yapmıştır yoksa kendi buyruğunda gördüklerini mi hep bir yerlere getirmiştir? Atamaları o toplum içinden yaşayan insanlar mıdır yoksa ithal midir? Kurumlara atadıkları, o kurumların emekçileri midir yoksa dışarıdan kendi yalakası gördükleri tepeden mi inmiştir? Bütün topum kesimlerini kucaklayan söylemlere mi sahiptir? Toplumu bölen fay hatları ortaya koyan bir yaklaşımda mıdır? Kızgınlık, öfke ve nefretle yoğrulan, kendinden başka herkese karşı suçlayıcı olan insanlarmı çevresini destekçisi diye sarmıştır? Herhangi bir eleştiri yapanları hemen çevresinden, hatta sosyal medya sayfalarından atacak kadar hoşgörüsüz müdür? Siyasetçinin, halkın kızgın tepkileri ile karşılaşıp küfür etmesine tepkisi halkı anlamak ve isteklerine cevap vermek yerine, derdi halkı kendinden özür dileterek kendi kendini tatmin etmek midir?Seçimi toplumsal bir ilerleme anı gören seçmen gücünü bilir. Yalaka değil hesap soran olduğunu, siyasetçinin kendisine hesap vermesi gerektiğini bilir. Siyasetçi kendini beğendirmek zorundadır. Siyasetçi seçmenine en iyi politikaların sahibi olacağını, toplumu kucaklayacağını, en görünmez grupların sesi olacağını ispatlamak durumundadır. Hata yaparsa hatasına saplanmanın yanlış bir şey olacağını bildiği için, biraz da halkına örnek olmak adına söylemi, tavrı eleştirilirse, kendini değiştirir. Seçmenin eleştirilerini ciddiye alır. Dediğim dedik bir şekilde yanlışa saplanırsa, politikalarında da yanlışa saplı kalma sinyali verdiğini seçmen göreceği için asla “her şeyin en iyisini ben bilirim, seçmen de tebaamdır, beni takip etmek zorundadır” yaklaşımına girmez.

Genellikle sol seçmenden beklentimiz bu tip bilinçli seçmen davranışıdır. Ancak maalesef son zamanlarda bu seçmen tipi giderek azalmaktadır. Destekledikleri adayın her şeyi mükemmel yaptığı, mükemmel söylediği yaklaşımı ile hareket eden bir seçmen kitlesi giderek artıyor.

Adayarısının yapılan bir eleştiriye özellikle kendi “taraftarları” olduklarını her ne pahasına olursa olsun korumak için gösterdikleri tepkinin sınırı yok. Görüyoruz ki bir öğretmen, solcu bir genç, bir gazeteci, bir akademisyen yapılan eleştirilere rasyonel olmayan cevaplar veriyor. Yeter ki tanrılaştırılan aday korunsun, kollansın. Bu şekilde, toplum düşünme yeteneğini kaybediyor.

Cumhurbaşkanı ve aynı makamın adayı Akıncı, Arapları ötekileştiren araçsallaştıran dil kullanmış. “Otur Arap kalk Arap” değiliz demiş. Bu ifade “ben Araplar gibi otur denildiğinde oturan kalk denildiğinde kalkan biri değilim” demektir.Bu sözün kullanılması eleştiriliyor, propagandadan kaldırılması gerektiği söyleniyor. Çünkü bu, Arapları itaat eden insanlar olarak sunmaya devam ediyor, kölelik dönemine atıf yapıyor veya Arap milletini küçük gören bir yaklaşımı devam ettiriyor. Bu eleştirinin karşılığında verilen cevapların mantıksızlığı, alakasızlığı, herhangi bir argümanı anlama kapasitesinden yoksunluğu, bilinçli sol seçmene yakışmayacak düzeyde. Sağ olsun sol olsun memlekette aklını, düşünme yetisini, mantığını bir adayı korumak için kapının önünde bırakmayı kabul eden bu güruhun derdinin özgürleşme, biat etmeme ve kendi ayakları üzerinde durma olduğuna kim inanır?

Ötekileştirici söylem ve deyimlerden dili temizlemek gerekir, çünkü sosyal bilimciler dil ile o dili kullananların pratikleri arasında sıkı bir bağ görmektedir. Yani, başkasını küçümseyen sözler söylemeye devam ettikçe, uygulamada da kendilerine ayrımcılık yapmak, horlamak, küçümsemek, haklarını yemek ihtimaliniz artar. O yüzden dil aracılığı ile topluma geçen küçültücü ifadelerden kaçınmak önemlidir. Bilime, derin çalışmalara dayanarak açıklamalar yapıyorsunuz, bu sözlerin aday propagandasından kalkmasını talep ediyorsunuz.Bu talebe aldığınız tepkiler:

1-Herkes birbirine “Arap” diye hitap etmeye başlıyor, Arap diye andıkları sevdikleri insanları sıralıyorlar. Kişiler kendilerine “Arap” denmesine karşı değil iseler Arap demek burada sorun olarak zaten sunulmamıştır. Ancak eğer insanlara küçümseyerek Arap diye sokakta sataşıyorsanız, bunu da söylememeniz gerekir. Ona karar verecek olan, sıfatı duyan kişidir, sizin ne demek istediğiniz sözün söylenmesine karar vermez. Ama bizim burada karşı olduğumuz Arap kelimesi değil, deyimin Arap insanları itaatkâr-biatfçı sunmasıdır. O yüzden birbirine Arap diye seslenip kendini çok büyük cevap vermiş hissedenlerin bu yaptığı,argüman geliştirememenin bir sonucudur.

2- Akıncı’nın büyük propaganda malzemesi diye kullandığı bu sözü “bu bizim Kıbrıs ağzımızdır herkes söyler, nolmuş,” diyenler de ikincitip cevabı buluşturup çıkaranlardır. Bizim Kıbrıs ağzımızda genç erkekler birbirine “Napan be y...ak” der sıklıkla. Ya da mesela “git be gusbo işine” de denir. Şimdi bu ağız her evde kullanıldığı için Cumhurbaşkanı veya adaylardan biri çıkıp “bu y...ak gençlik var ya, bizim başaramadığımızı başaracak” diyerek gençlere hitap etse olur mu? Ya da “bu gusbo muhalefet bizi eleştirmesin” derlerse tamam mıdır? Her evde var, ağzımız bu bizim, Cumhurbaşkanı adaylık propagandasında söylemiş nolmuş der misiniz? Cumhurbaşkanınızın makamdan size y..ak ve gusbo demesi samimi ve sıcak bir sövme olarak onaylayacağınız bir şey midir? Düşünmeyen, ne olursa olsun savunurum diyen güruhbu noktalara kadar gelmiş olabilir mi bir memlekette? Başkalarını küçümseyen sözler y..akya da gusbodemekten daha kötüdür. O yüzden evlerde söylendiği için söylenmesi onaylanamaz. Akıl dışı savunmalara giren öğretmenler, akademisyenler olursa özgürleşen, biat etmeyen, ayakları üzerinde duran insanlar nasıl yetişecektir bu topluma? Biat etmemek için önce düşünme eylemini hayata ciddiyetle geçirmek gerekir.

3- Bir başka savunma“her evde söylenir bu söz hepimiz yanlış mıyız?” fikriyatında kendini buluyor. Sanırım, Arapları küçümseyen sözlere karşı çıkanları “alıngan” olmayın diye hafife almaya çalışanların kendilerinin bir alınganlığı var. Bu sözü tüm hayatları boyunca sorunlu olduğunu düşünmeden söyledikleri için kendilerinin bu tip bir ayrımcılığı devam ettirdiklerini kabul etmek istemiyorlar. Ama işte bizim toplumumuzun ilerlemesinin durduğu an da burasıdır. Asla yanlış yapmadıklarına inandırmışlar kendilerini. Bir de yanlışı kabul etmenin küçüklük olduğuna. Yanlış olduğu noktaya bile asılmanın kişilik olduğunu sanan, ergen olgunlaşma evresini tamamlayamamış bir güruh var karşımızda. Onlardan biri olmak istemiyorsanız “her evde söylenen” bir şeyin neden doğru olmayacağı konusunu da düşünmeye başlamanız gerekir. Yanlışın çoğunluk tarafından yapılması bir yanlışı doğru yapmaz. Geçmişten gelen çok yanlışı toplumlar uygular, dillerinde taşır. Sosyolojide bu konu “itaatkârlık” ve “geleneklere uygun davranış” (conformity) konularında ele alınır. Yüzyıllarca süren yanlış davranış ve sözlerin sadece “bizden öncekiler de yapıyordu” üzerinden devam ettiğini ele alır bu konular. Kendine solcu diyen bir seçmen kitlesinin, seçmen olmak yerine her ne pahasına olursa olsun bir adamı tanrılaştırmaya çalışması ve ilerleme ve değişme yerine gelenekçiliğe sığınması Adayarısının neden bunca ayakları üzerinde duramadığının bir işaret olabilir mi? Bir şeyin onlarca, yüz yıllarca devam etmesi ve çoğunluğun ona uyması, bu söylemleri ve uygulamaları doğru yapmaz.Söylemlerin çoğunun kadınları aşağılaması üzerinden verelim bu örneği de. O..pu çocuğu diyerek bir adama küfredersiniz mesela ama bir kadına erkeklerin çok talep ettikleri bir meslek grubunu kullanarak küfür ettiğiniz gerçeğini değiştirmez bu. Çok geniş toplum kesimlerindebaşkalarına kızarken “o..pu çocuğu” demeniz kadına küfredişinizi normal ve tamam kılmaz. Yapmanız gereken “bugüne dek doğru olmayan birşey yaptık değişmeliyiz” demektir. Bu sizi ilerleyen, değişen, gelişen insanlar yapar.

Akıncı’yı veya herhangi bir siyasiyi destekleyeceğim diye “avaracıların işi galmadı, biz böyleyiz değişmeyiz, başka mesele mi galmadı” derseniz gelişen, değişen, kucaklayıcı bir toplum yaratmaya çalışan prensipten uzak, kendini dev aynasında gören insanlar olarak kalırsınız. İstediğiniz şey bir adamın sorgusuz sualsiz seçmeni mi olmaktır yoksa güzele iyiye evrilmek midir? Dil güzele değişimin en birinci başlangıç noktasıdır.

Akıncı veya başka adayların seçmenleri: lütfen kaliteli, irdeleyen, mantık çerçevesinde cevaplar üretmek için kafa yorunuz. Akıldan, fikirden, bilgiden yoksun savunmalar sizi çok özlemini çektiğiniz “biatçı” olmayan insanlar yapmaz. Birisinin veya bir ülkenin her dediğini, sorgusuz kabul eden, bir siyasetçiye, bir ülkeye şükrancı, sorgulamak yerine kayıtsız şartsız her şeyi doğru yaptığını kabul eden insanları nasıl gördüğünüzü düşünün. Sonra o aynayı kendinize çevirin. Sorun: Sizden biatçı çıkar mı çıkmaz mı?