‘’Skolastik düşünce’’ Ortaçağ döneminde hakim olmuş, tek doğru bilginin İncil’de yer aldığını savunan düşünce akımıdır.

Kiliselerin baskıcı tutumu, bu düşünce akımının benimsenip yayılmasında önemli rol oynamış.

Skolastik düşünce, özgür düşünce ortamını büyük ölçüde kısıtlamıştı.

Bu düşüncenin ortaya çıkmasındaki en büyük neden, kilisedeki din adamlarının kendi çıkarlarını düşünmesi idi.

Kutsal çıkış kapısı gibi görünen bu baskıcı düşünce akımı sayesinde, din adamları cennetten topraklar da satarlardı.

Bu görüşe karşı olan ‘’özgür düşünen’’ birçok kimse ise engizisyon mahkemelerinde acımasızca yargılanırlardı.

Çağ değişse de doğrular değişmez.

Çağ değişse de patolojik fikirler de değişmez, sadece uygulama yöntemleri değişir.

Kıbrıs Türk Halkı, eskiden üreten, ürettiğini ihraç eden bir toplumdu.

KKTC’nin kurulması ve yeni düzenin tesis edilmeye başlaması ile birlikte, dış ve iç müdahalelerle üretime peşi sıra kilitler vuruldu.

Üretimden uzaklaştırılan Kıbrıs Türk Halkı’na yönelik eş zamanlı hayata geçirilen proje ise onları maaşlı birer birey haline getirmek oldu.

Süreç, dışa bağımlı bir KKTC ile sonuçlandı.

Geldiğimiz noktada, dışa bağımlı bir KKTC değil, tanınmış bir KKTC isteniyor.

Kıbrıs Türk Toplumu, eski üretken kimliğine kavuşmak istiyor.

Ama gerçekte bu böyle mi?

Bir ayağı Barış Harekatı, diğer ayağı KKTC’nin kuruluşu köprüsünün altından o kadar çok su akmış ki, kendi özüne dönme hedefiyle yola çıkanlar, kurdukları skolastik statiko temelli yeni bir düşünce ve yaşam tarzını da benimsemişler.

Bu skolastik statikonun çok bilindik düşünce yapıları ve yaşam tarzları vardır aslında.

  • Kilise gibi baskıcı bir düşünce, özgürlük ve idari anlayışı vardır.
  • Kuralları hep kendisi koymak ister.
  • Mesela, az da olsa var olan ülkemizdeki üretimi kendisi yönetmek ister.
  • Bir taraftan devlete alımları eleştirirken, diğer taraftan ana gelir kapıları da devletteki varlıklarıdır.
  • Özelde çalışanları ayrı bir üretici grup olarak görmektense, devletten aşırdıkları zamanlarda ek gelir olarak açtıkları işletmelere takviye iş gücü olarak görürler. Vergilendirme düzeni de buna göre kurulmuştur zaten.
  • Yeni ve toplumu kalkındırmaya yönelik düşünceleri ülkenin geleceğini tehdit eden girişimler olarak değerlendirirken, kendi düşünceleri dışında hareket etmeye çalışanları, aykırı görüşleri kendi kurguladıkları iç hukuk düzeninde – engizisyon mahkemesi misali- yargılayıp hüküm de giydirebilirler.
  • Kendi kurulu düzenlerine karşı yapılan girişimleri ise, Kıbrıs Türk Toplumu’nun var oluş mücadelesinin karşısında engel olarak lanse etmekte ustalaşmışlardır.
  • Güzel de olsa kendi fikirleri olmadığı sürece değersizleştirme refleksleri hızlıdır.
  • Özellikle genç kesimleri, özgürlük-barış-emek-dayanışma gibi endülijanslarla kandırıp kendilerine biat ettirirler. Bunu yaparken Kıbrıs Türk Toplumu’na ait bir genç olma bilincinden ise kasten veya gaflet ile uzaklaştırırlar.
  • Avrupa Birliği’nin kapısında köle olmakla Avrupa Birliği’ndeki haklarını aramak arasındaki farkın ne olduğunu soranları yok hükmünde sayarlar.

Skolastik statikonun nefes borusu, tedavülden kalkmış olsa da saplantı haline getirilmiş ideolojilerdir.

Onlar için, ütopyanın ardından koşmak kutsal iken modern çağın ve bilimin getirdikleri yeni dünya düzenine adapte olma çabaları engizisyon mahkemesine kesilen bilettir.

Ellerinde öne sürdükleri tek koz olan endülijans ya da cennet tapusu, aslında kendilerinin bile içten içe olmasını istemedikleri çözümdür.

KKTC’nin yaşadığı bu Ortaçağ zihniyetinden çıkması kolay olmasa da, skolastik statikonun hala dağıtmaya devam ettiği bu sahte cennet tapularının işe yaramadığı, içinde bulunduğumuz koşulların sadece skolastik statikoya yaradığı er ya da geç anlaşılacaktır.

Kıbrıs Türk Halkı’nın önü de böylece açılmış olacak, yaşanılan topraklar da işte o zaman herkes için gerçek cennet olacaktır.

İletişim: 0542-8529899