Ülkede bulaştan nasibini almayan sektör kalmadı. Kamu kurum ve kuruluşlarından polise, özelde ve kamuda çalışan sağlık çalışanlarından marketçilere, eczacılara, fırıncılara, eğitimcilere…

Herkes bu paniği gördü ve yaşadı!

Her fırsatta devlet çalışanlarının günah keçisine dönüştürüldüğü, mesaisinden kazancına kadar kurunun yanında yaş da yanar diyerek acımasız eleştirilere maruz kalan kamu çalışanları arasında son kurbanlar polisler oldu bu defa!

Hangi kesim hasta veya temaslı bulunduysa orada hizmetler aksadı. Aksayan hizmetlerden etkilenen pek çok kesimler oldu.

Bu da bize gösterdi ki, devleti yönettiğini iddia eden politikacıların değil, iyi işleyen bir sistemin zarar görmemesi gerekir.

Sonuç: Bunu iyi işletmek için, yetersiz donanımsız siyasetçilerin elenmesini şart! Yetersiz tecrübe ve kapasiteyle sırf sosyal becerin yüksek ağzın iyi laf yapıyor diye siyasetçi olma döneminin kapanacağını açıkça ispatlayan bir dönemdeyiz!

Sadece bu değil!

Bakın, bizim birkaç bin işçimiz gitmediği için, Kıbrıslı Türklerin çalıştığı sektörlerle ilgili yaşam durmadı Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, yani güneyde…

Neden? Çünkü kendi emekçileri var. Ve başka ülkelerden gelecek insan kaynağına bağımlı şekilde kurgulamadılar sistemlerini. Oysa bizde kamu kurum ve kuruluşları haricinde, yabancı insan kaynağına bağımlılık öyle bir raddede ki, devlet çaresiz kaldı. Kaynağını paylaşmak zorunda kaldı. Hatta pandemi sürecinde burada olmayan veya süreç içinde çeşitli sebeplerle kendi memleketine dönmüş kişilere, şu ya da bu sebeplerle kaynak aktarma zorunluluğu devam etti. Edecek de…

Kıt kaynakların yurt içinde paylaşılamamasının anlamını (şimdi ve gelecekte) benim anlatmama gerek yok sanırım.

Devleti ayakta tutacak olanlar devleti yönettiğini iddia edenler değil işte. Market açık olup tedarikçi yoksa; fırıncı açık olup uncu kapalıysa, eczane açık deposu kapalıysa hastaneyi açık tutup doktor ve hemşire yerleştirmemeye benzer ki pandemi hastanesinde bunu da deniyoruz çaresizce(!)Bu da siyasetin tıkandığı ve devletin kaderini belirleyenlerin her zaman emekçiler, yurttaşlar ve bunların sektörlere dağılımının olduğunun ispatıdır.

***

Her meslek dalı ve her insan kaynağının ne kadar önemli olduğunu da kavrayacağız bu defa. 2020’de kavrayamamışsak bile, şimdi, yani 2021’de bunu anlayacağız…

Donanımlı insanlarımız ve yasalarımız, sistemimizin dosdoğru işlemesi ve işleri yoluna sokması için anlamlı ve yeterli aslında. Daha ileri ve eksikleri ortaya çıkarabilecek kaynakların geliştirilmesi için çalışıyor olmalıydık şu anda. Para üretemiyor, ekonomiye katkı sağlayamıyoruz ama bunu nasıl yapabileceğimizi planlayabilirdik. Hala planlayabiliriz. Torbaya aynı tombala taşlarını doldurup doldurup çeker gibi kısır döngüyle ülkeyi yönetemeyeceği belli olan siyasilerin, tek yapacağı, işin ehli insanlara imkân yaratmak. Yürütmenin başı olarak “yarını planlayın” demek. Güvenliğe, bilişime, sağlığa, eğitime yeni fikirlerle yön verecek sistemle açılalım 3 ay sonra diyebilmeliler. Ama nedense onlar eve kapanın, çıkmayın, temas etmeyin, bulaşmayınbulaştırmayın… Düşünmeyin, konuşmayın, üretmeyin demeyi tercih ettiler.

Yani sadece tüketin diyorlar!

Kamuyu 10 gün kapatmak yetti mi? 10 gün sonra açıldığında daha gelişmiş olabilmek için çalıştırsana. Değer ver, sistemliliğe özendir, güvendir.

Ama yok!

İdarecide o kapasite yok ki bunu düşünsün.

Torpille, partizanlıkla idare sonucu ancak üretemeyen, ilkel ve kapasitesi düşük bir devlet yapısının hantallığında çakılmamıza neden oldu, oluyor, olacak!

Şimdiyi iş ola kurtarmak üzerine kurulu planlarımızla yarını olmayan bir devlet, yarını olmayan bir toplum, yarınsız nesiller yetiştirmeye devam o halde!

***

Uyanın ve gözlerinizi açın!

Herkes ama herkes, bu süreçte muhakkak stresiyle sıkıntısıyla, ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal, bedensel, ruhsal olarak hastalıktan nasibini almıştır; almaya da devam edecektir.

Bununla ilgili gerçek ve ivedi önlemlerin alınamadığı da en az o kadar gerçektir!

Devlet dendiğinde her işin çözümlenmesi, huzursuzlukların ülke geneline yayılmadan önleminin alınması, huzurun ise kalıcı ve daim olması adına çalışan sistemli teşkilat düşünülür.

Öyle değil mi?

Gördük ki bizde öyle değil!

Eğer bu hastalıktan kurtulacak olursak ve eğer ölüm hepimizin kapısını çalmadan bunu aşmayı becerebilirsek başka bir düzen, başka bir sistem, başka bir mantalite, başka bir hayat, başka bir yaşam tarzı bizi bekleyecek.

Ve biz halk olarak neyi bekliyor olduğumuzda ilgili yönlendirme yapabilmeliyiz…

Çünkü onlar/bizi yönettiğini ya da yöneteceğini iddia edenler yetersizler!

Dr. Çiğdem DÜRÜST