Sağlıkta yine bir KKTC klasiği.

Devlet oturur, dernekler yapar.

Geçtiğimiz yılın Ağustos ayında, Kıbrıs Türk Diyabet Derneği, Kuzey Kıbrıs Obezite Araştırması 2018 sonuçlarını basın mensupları ile paylaştı.

Araştırmaya göre, KKTC’de 12-15 yaş grubundaki çocukların yüzde 32’sinin fazla kilolu veya obez idi. Dile kolay, her üç çocuğumuzdan biri!

(Tıbbi rahatsızlıkları nedeniyle kilo fazlalığı ya da obez olanlarımız, yazımın konusunun dışındadır.)

Çocuklarımız doğuyor. Anne sütüne teşvik konusunda yetersiz kalınıyor. Mamalara gün doğuyor. Mamalardaki şeker oranı %11-13 civarında iken, anne sütünde %8 civarı. Henüz bebek iken şekerle tanıştırıyoruz çocuklarımızı.

Çocuklarımız büyüyor, doğum günlerini kutluyoruz. Şeker hamurundan yapılmış rengarenk, çizgi film kahramanlı pasta bombardımanına tutuyoruz bünyelerini. Yanında da glukoz şurubu yüklü, sözde meyve suları ile.

Süt içsin büyüsün derken, bir de bakıyoruz ki, ballı süt diye içirdiğimiz ‘’şey’’ alında glukoz yığını adeta…

Gıda endüstrisinin tuzaklarına bir bir düşüyoruz.

Yetmiyor, bir de kendimiz örnek oluyoruz bazen çocuklarımıza. Fast-food’u belki de keyif için arasıra yerken, çocuklarımızın da yaşam tarzı haline getiriyoruz farkında olmadan. Bir de bakmışız ki su yerine kola içer olmuşlar! Şeker, asit, kafein üçlüsü ile zehirliyoruz onları adeta!

Bir restauranta giriyoruz… Porsiyonlar kocaman. Porsiyon porsiyon katıyoruz bünyemize kiloları, hastalıkları… Umursamıyoruz…

Neye allerjimiz, neye intoleransımız var bilmiyoruz, bilinçlendirilmiyoruz.

Gıda hormonlarına karşı ise tamamen savunmasız haldeyiz!

Hal böyle olunca da, biz şişerken, çocuklarımızı da şişiriyoruz.

Okullar da farklı değil, kantinler eski tas eski hamam… Yükleniyor adeta çocuklarımız, karbonhidratlarla, sağlıksız yağlarla. Denetlemeden eser yok ki okullarda!

Spora teşvik yeterli değil. Spor için kamunun hizmetine sunulan park alanları yeterli değil.

İş yerlerinin hemen hiç birisinde, harekete teşvik yok. Herkes oturuyor. Otururken de hastalıklar peşi peşine geliyor!

Diyabet, yüksek tansiyon, kalp hastalıkları, beyin hastalıkları, bunama, bazı kanser türleri, göbek çevremiz arttıkça artıyor!

Fazla kilolarımızla ve obezite ile hem sağlığımızdan oluyoruz hem de bunlarla mücadele etmek için ayıracağımız bütçenin gani gani fazlasını, yine bunların neden oldukları sağlık sorunlarımızı çözmek için ayırıyoruz.

Toplum da batıyor, devlet de!

Obez olmamak için çaba harcamak varken, zoru seçip, obezler ameliyat edilerek bünyelerinde kalıcı değişiklikler yapılıyor ülkemizde!

Obezite cerrahisi tamamen belli bir disiplin içerisinde ele alınması gereken bir süreç. Kişiye özgü beslenme ve egzersiz programları, psikiyatrik değerlendirme, kullanılacak cerrahi yöntem gibi birçok unsurları bir arada barındırır. İlk başta mucize gibi lanse edilirken, son zamanlarda uzun vadeli sonuçları konusunda farklı yorumlar yapılmaya başlandı bile. Doğru kişiye, doğru cerrahi şart obezitede.

Ama gelin görün ki ülkemizde yapılan obezite cerrahileri konusunda, Sağlık Bakanlığı tamamen devre dışı, tamamen bi-haber! Ameliyat olma kriterleri ise belirsiz!

Devlet, obezite ile mücadelede sınıfta kalırsa, obezite cerrahisi de haliyle altın çağını yaşar ülkemizde…

Şişmekten de korkmayız icabında…

Nasıl olsa cerrahımız koşar imdadımıza!

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899