Dernekçilik gönül işidir.

Kişisel çıkarlardan arınmışların; insan, hayvan, bitki, toplum vb. adına yararlı bir şeyler yapma ihtiyacı hissedenlerin birleştikleri ‘’sosyal mabetlerdir’’ dernekler.

Peki ya ülkemizde ‘’dernek’’ kelimesi zihnimizde ne uyandırıyor?

Ülkemizdeki dernek enflasyonunu, dernekleşmenin altında yatan farklı nedenleri tanımlayacak bir kelime aradım ama bulamadım.

Önce, kaymakamlıklara kayıtlı, faal ve faal olmayan, dernek ve birlik sayılarına bir bakalım:

Lefkoşa: 944

Girne: 173

Gazimağusa: 70

Güzelyurt: 24

İskele: 150

Toplam: 1361 !

Vaktiniz olduğunda, KKTC İçişleri Bakanlığı’nın bağlantısına (https://icisleri.gov.ct.tr/Bakanl%C4%B1k/Dernekler-ve-Birlikler) tıklayarak bu dernekleri inceleyebilirsiniz.

Ne ararsanız var değerli okurlar.

Uzayıp giden listeleri incelediğiniz zaman, aynı amaç için kurulmuş birden fazla dernek göreceksiniz.

Derneklerin yönetimlerinde yer alanlara baktığınızda ise, birçok kişinin, birden fazla dernekte görev aldıklarını da görebilirsiniz.

Peki bu ne demek oluyor?

Canımız sıkıldıkça dernek kuruyoruz.

Hatta aynı amaçları güden, birden fazla denek kuruyoruz.

Birbirimize yardım için değil, birbirimize küsüp, kırıldığımız için, başkalarına nispet olsun diye, dernekçilik işini rekabete dökme refleksiyle dernekler kurduğumuzu itiraf etmemiz gerekir. Bazı rivayetlere göre, mali döngülere kılıf uydurmak için bile dernekler kurulabiliyor üstelik!

Çevre ile ilgili onlarca dernek var iken, çevre ile ilgili hiçbir şeyi değiştiremiyoruz.

Spor ile ilgili dernek kurma yarışına girerken, sağlıklı yaşamayı ıskalıyoruz.

Kültür dernekleri enflasyonunda, neyin kültürünü yaşadığımızı ve yaşattığımızı anlayamıyoruz.

Üniversite baronlarının teşvikleri ile kurulan derneklerin, listelerde nasıl sırıttığına şahit oluyoruz.

Sağlıkla ilgili onlarca dernek var iken, sağlıkla ilgili bir arpa boyu yol kat edemiyoruz, yetmezmiş gibi yenilerini açıyoruz.

Düşünmeden kuruyoruz denekleri.

Hangi konu ile ilgili olursa olsun, o konu ile ilgili çoktan kurulmuş bir derneğe, ‘’çorbada benim de tuzum olsun’’ diyeceğimize, ‘’bir dernek de benim olsun’’ mantığı ile hareket ediyoruz.

Adeta kurup kurup turşuya yatırıyoruz dernekleri.

Siyasi basamak olarak da kullanıyoruz yeri geldiğinde (Temiz Toplum Derneği’ni hatırlayalım), özgeçmişimizi, CV’mizi kabartmak için de…

Biz derneklere değil de dernekler bizlere hizmet eder hale getirilmiş adeta.

Egolarını putlaştıranların tapınakları haline getirilmiş üstelik bazı dernekler!

Şekerli sakız misali olmuş dernekler ülkemizde.

Elimizdeki icraat değil, dilimizdeki laftan ibaret oluyor derneklerin birçoğu.

Tıpkı bir şekerli sakız gibi!

Şekeri bitene kadar ağzımızda evirip çeviriyoruz.

İşimiz bittiğinde eskisini atıyor,

Yenisini kurmak üzere kamakamlığın yolunu tutuyoruz…

Peki sonuçta ne oluyor?

Varlık içinde hiçlik oluyor.

Bolluk içinde yokluk çekiyoruz.

Derneklere umut bağlayanların umutlarını hunharca katlediyoruz!

Önemli not:

(Bu yazımı, faaliyetlerini canla-başla sürdürmeye çalışan, toplumumuzun ayakta kalmasına büyük katkıları olan, ‘’iyi ki varsınız’’ dedirten dernekleri tenzih ederek kaleme aldım. O derneklerin isimlerini tek tek yazmıyorum. Onları hem toplum, hem de kendileri zaten ‘’biliyor’’.)

Kaynak: https://icisleri.gov.ct.tr/Bakanl%C4%B1k/Dernekler-ve-Birlikler

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899