Artık seçim kampanyaları saçma sapan, inandırıcılığın ötesinde, düpedüz yalan,
anlamsız olmaktan çıktı bunlara bir de acımasız, duyarsız, başkalarının
üzüntüleri ve zorlukları ile dalga geçer bir üslupla yapılmaları da eklendi.
Siber’in kanser hastaları ile ilgili afişini gördünüz mü? “4 Şubat Kanser Gününde
Umut ve Mutluluk Bizim Olsun” diyor. Yetinmemiş, aday güneş gözlüklerinin
arkasından gülümsüyor.
Annesini beş ay önce kansere kaybetmiş bir hasta yakını olarak bu hakaretamiz
fotoğrafa bakıyorum. Nefesim kesiliyor, yüreğim sıkışıyor. Yaşadıklarımız böyle
hafife alınıp alaycı bir tonla “umut ve mutluluk olarak tabir edilebilir mi” diye
soruyorum kendime. Bu vicdansızlık ve umursuzluk cehaletin bir sonucu mu?
Yoksa empati kurabilme zafiyetinin mi?
Kanser hastası değilseniz veya yakınlarınızdan birini kansere kaybetmediyseniz
belki isyanımı anlamakta zorluk çekersiniz diye yazıyorum bu yazıyı. Aklımdan
geçenleri tek tek sıralayarak, okurun affına sığınıyorum bu uzun ve acılı satırlara
dayanması için. Tepkimin kaynağını anlatmak mümkün olmayacaktır çünkü
başka türlü.
Tatil havasında, beş kuruşluk derdi olmaz edalarında güneş gözlükleri ile poz
veren Siber’e bakarken soruyorum kendime, “neyin umudunu ve mutluluğunu
yarattı kanser hastalarında?” O çok övündüğü başbakanlığı döneminde
memlekete onkolog mu getirdi? Meclis başkanlığı döneminde, partisi
iktidardayken memlekette tek bir tane bile onkolog olması için somut ne adım
attı?
Bu parti elinde eğitim bakanlığı tuttu yıllarca. Kaç tane onkolog yetişmesi için
yönlendirme yaptı? Burs verdi?
Bu parti iktidarı döneminde kendi yandaşlarını onkolog diye pazarlamak dışında
ne yaptı? Kanser hastalarına bakanların “onkolog olmadığı” ile ilgili bilgilendirdi
mi bizi sağlık sistemimiz? Hani hasta hakkı? Herkesin doktorunun kim olduğunu
bilmesi hakkı filan?
Bu kanser gününde güneş gözlükleri ardından gülümseyip “mutluluğunu” beyan
eden cumhurbaşkanı adayı benim hangi konuda mutlu olmamı beklemektedir?
Annemin elinden kendi memleketimde tedavi olması imkanının
onkoloksuzluktan alınmış olunmasına mı mutlu olmalıyım? On yaşlarında bir
çocuğun kilosuna düşmüş, ağzından soluk borusundan sarkıtılan hortumlardan
konuşamayan hali ile elindeki kağıda “evime götürün” “torunlarımı” diye yazılar
yazışından mı mutlu olmalıyım?
Evine onu ancak cenaze arabasının içinde bir tabutta götürebilmiş olmak mı
mutluluk?
Yoksa kendisine kanser teşhisini ve tedavi kararını pembe bir reçetede
yollayacak kadar hasta olarak saygı görmüş olması mı mutlulukların en derini?
Yoksa verdikleri yanlış tedaviyi uygulamalarına izin verseydik Ağustos yerine
Mayıs’ta paslı yataklar, zemini kalkmış hastane odalarında, kendisiyle durumunu
konuşmaya bile değer görmedikleri için ne olduğunu anlamadan ölüp gidecek
olması mı bu mutluluğun tanımı? Bu mu CTP cumhurbaşkanlığı kampanyasının
kanser hastalarına söz verdikleri mutluluk?
Cumhurbaşkanı onkoloji merkezi kurmaya yetkili olacak mı? Ya daimi olarak
orada görev yapacak bir grup onkolog getirmeye bütçesi ve yetkisi olacak mı?
Umutlanmamız gereken şey bu mu? Bunu meclis başkanı olarak neden
yapmıyor?
Hastane koridorlarında hemşirelerin ittirdikleri tekerlekli bir gereç vardı,
sanırım çarşafları taşımak için. Pastan olsa gerek garip sesler çıkarır, hastaları
uykusundan uyandırırdı. Annem Ankara’ya gitmeden önce bu sesi duyup ne
oluyor diye bitkin yattığı yerden gözünü açtığında “çakıl makinesi sanki” derdi.
Hastaların böyle bir kalitesizlik içinde ölmemesine, dünyadaki son tecrübelerinin
bu olmamasını sağlayacak şekilde adımlar atma yetkisi olacak mı Siber’in
cumhurbaşkanı makamına gelince? Yoksa bu kanser günündeki güneş gözlükleri
ve pervasız gülümsemesi ardındaki umut aşısı bu olabilir mi? Sınır tanımaz
yetkileri ile tüm bu sorunları çözecek mi?
Yoksa Siber, doktorluğunu da bir otorite olarak kullanarak, kanser teşhisini
hastanın yakınlarının eline tutuşturulan bir reçeteden öğrenmesine engel olacak
etik standartlar için mi uğraşacak hastanelerde? Öyle bir yetkisi, gücü ve iradesi
olacak mı? Umut orada mı yoksa?
Yoksa “hanımefendi” durumunu soran hastaya “sen sus kocana anlatıyorum”
diyen erkek doktorlara cinsiyet farkındalığı mı kazandıracak saraydan? Ama
nasıl unuttum? Siber’e göre kadınların memlekette cumhurbaşkanı seçilebilmek
dışında eşitlik konusunda bir sıkıntıları yok. Demek dağıttığı umut ordan da
nasiplenmeyecek.
Kansere sebebiyet veren denetimsizliklere karşı düzenlemeler mi getirecek
yoksa Siber? Memlekette normalin ötesindeki sayıdaki kanser vakalarının
sebeplerini araştıracak bir komite mi kuracak? Bilirkişiler mi toplayacak? Var mı
Cumhurbaşkanlığının öyle bir yetkisi ya da bütçesi? Umut o mu yoksa?
Hangisidir? Kanserde umut, umutla yetinmeyip mutluluğu vaat eden Siber,
kanser hastalarına ayı, yıldızları, güneşi, gökyüzünü geceli gündüzlü vaat ediyor.
Neyle? Yetisinin olmayacağı, yapamayacağı ve dahası iktidardaki partisinin
yıllardır yapmaya yeltenmediği şeyler için. Ne için? Seçim için, seçilmek için. Her
şey seçimler için adayarısında. Başka bir ajanda yok. İnsanlık da umut da
mutluluk da seçimlerin başlaması ve bitmesine kadar.
Annemin tedavisinin tamamlanmasına 3 gün kalmıştı. Onu ben Kıbrıs’a kolumda
getirecektim. O uçuşun yerine, kendisini yoğum bakımda evine dönmek arzusu
içinde kıvranırken izledim. Kol kola geleceğimiz yere, cenazesini memlekete
getirdim.
Bu memlekette ölebilmek bile hak değil. Annem hep “beddua etmeyeyim, tutar”
derdi. Aynısı bana da geçmiş. Ben de beddua etmeyeyim benimki de tutar. Ama
insafsızlık da bir yere kadar. Seçim için herşey mübah değil.
Acılarımızla dalga geçmeyiniz.
Tayyörünüzle beraber güneş gözlüklerinizi de atınız. Gözümüzün içine dimdik
bakınız ve umursuz bir edayla çektiklerimizin hiçbir önemi yokmuşçasına bize
tutamayacağınız sözler vermeyiniz.
Yoksa bir anda deyiveririz: hiçbir ehemmiyeti olamayan, hiçbir değişim
getirmeyecek, hiçbir anlamlı adım atamayacak seçiminiz batsın, kazanacak bir
şey kalmayınca geriye, belki o zaman umursamaya başlarsınız ve belki o zaman
kanser biter.