Keşke bu senaryolar memleket çıkarını düşünen çatışmalar olsaydı.

Kimileri parti içi çekişmelerin açığa çıkarak yeni başkan adaylarının gündeme geleceği planlar peşinde, kimileri ise kendi partilerine ek olarak başka partiler içindeki konfigürasyonları etkileyecek çalışmalara da kolları sıvamış durumdalar.

Kimisi Cumhurbaşkanı seçilemezse gider dediği parti başkanının yerine kimin geçeceğini planlamış. Üstüne koalisyon ortaklığının pazarlığını bile bitirmiş durumda.

Ahhh… ahhh… Keşke şu koalisyon pazarlığındaki Tatar-Özersay antlaşmasına uyulsaydı da bu kadar tartışmaya mahal verilmeseydi(!)

Bu kadar çok dedikoduya konu olunmasaydı.

Bu denli çok 3. Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun adını, kızının adını karıştırmayaydınız bu dedikodulara.

Dedikodularızın yarattığı yeni planlarda Hüseyin Özgürgünleri getirtip Demokrat Parti’den milletvekili seçtirtmeleri konuşacak hale dönüştürmeyeydiniz…

Serdar Denktaş’ın şu anda UBP’den kayan oylarla %15’leri alacak olan oy oranı furyası ile seçime gireceği laflarını dedikodu söylence kazanlarında kaynatmasaydınız.

Diyorum ya meselemiz memleket çıkarını, toplum çıkarını gaile edinen bir seçim telaşı değil!

Memleket meselelerini kafaya takan yok ki… Onlar besbelli kendi kurdukları tek veya birkaç kişilik meselelerinin peşinden koşuyorlar.

Üzücü olan tam olarak bu değil mi zaten?

Kimisinin kızı vekillik ister bakanlık ister başbakanlık ister kimisinin oğlu parti başkanlığı…

Bir başkası ihaleyi kapmak ister, öteki devlet dairesinde iş bekleyenlere verdiği sözleri yerine getirir.

E arada ufak tefek yasa değişiklikleri de yaptırabilmeyi başaran olursa değmeyin keyiflerine.

Bu esnada memleket ne yapıyor derseniz, nasıl devam edeceğiz derseniz işte orasını bilse bilse “Allah bilir” demeye kadar yolumuz var(!)

***

Artık Kıbrıslı Türkün olayı hakikaten hoşgörü değil!

Bıkkınlık!

“Bunlardan ne köy olur ne kasaba!” deyip yine de takipten kaçamıyoruz işte… Takip ettiğimiz kadar zorlayıcı olabilmeyi başarsak, onlar da hizaya gelmenin yolunu arar hale gelecekler. O zaman da bizim değil, onların paçaları tutuşacak!

“Bunlarla, bu şekilde, hiçbir yol yürünmez. Biz kendimizi kurtaralım da gerisine bakarız” mantığı ile çok gidecek yolumuz ve kazanacak zamanımız da olmadığını çok iyi bilmiyor muyuz?

Çoluk çocuğumuzun geleceğini bunlara emanet edersek ne eğitim, ne sağlık, ne kültür, ne hukuk, ne siyaset… Hiç bir halt yapamayacaklar deyip herkes başının çaresine bakarken, artık memleket sorunlarına hakikaten kafa yoranları da birer bire uzaklaştırıyorlar.

***

Bu kadar maaşı da haketmediklerini ve hatta devlet imkanlarını fazladan kullandıklarını düşünüyoruz madem, gelin prim usulü kazanacakları bir sistem geliştirelim. Saygınlık kazançla değil ki! Efsaneleşmek için memlekete hizmet edilsin. Asgari ücret artı prim başlangıç için uygundur bence…

Seçimde verdikleri sözler net ve somut olsun.Performanslarını da bu sözler üzerinden değerlendirelim. Performansları hem parti performansı hem de şahsi performansı olarak değerlendirilsin ve kazançları da bu şekilde dengelensin. Başarı performansıyla böylece kıyaklar (hatta kıyak emeklilik bile) ortadan kalksın. Ne kadar çok iş, o kadar çok para ve saygınlık öneriyorum…

Hedeflediklerini söyledikleri taahhütlerleseçilsinler, sonra da hedeflerini gerçekleştirdikleri doğrultuda kişisel olarak ve partisel olarak hanelerine performans puanı yazılsın.

Alacakları maaşları da bu doğrultuda belirlensin.

Aday belirleme de bu başarılarla doğru orantılı olarak belirlensin.

***

Açık ve net: Çoğulcu demokrasinin geçerliliği besbelli bu zamanda ortadan kalkmıştır.

Demokratik haklarımızı kullanarak bizler kendi kendimizi yokolmaya doğru itiyoruz ki bu durum hiç hoşuma gitmiyor!

Sizin gidiyor mu yoksa?

Dr. Çiğdem DÜRÜST