Katıldığı televizyon programında öne çıkan başlıkları değerlendiren Özersay, “Başlangıçta herkes için hayali bir düşünceydi. Bugün geldiğimiz noktada Almanya doğalgazın paylaşımı konusunda iki tarafın arasında arabuluculuk yapabileceğini söyledi. AB temsilcisi yardımcı olabileceğini açıkladı. İsviçre çözümden önce doğalgaz konusunda müzakere edecekseniz benim ülkemi kullanabilirsiniz demeye başladı. Kapsamlı çözümden önce doğalgazın paylaşımı konuşulacak bir aşamaya gelmiştir. Bunu ileriye taşımak gerekmektedir. Bunu yapabileceğime inanıyorum” ifadesini kullandı.

“DOĞU AKDENİZ’DEKİ HAKLARIMIZI ALMAKTA YENİ CUMHURBAŞKANININ KİM OLACAĞI BELİRLEYİCİ OLACAK”

Özersay, tüm dünya güçlerinin gözünün Doğu Akdeniz’e çevrildiğini, cumhurbaşkanlığı seçimini kimin kazanacağının Kıbrıslı Türkler’in haklarını aramak ve almak konusunda belirleyici olacağını kaydetti.

“Kıbrıs Türk halkının iradesini kimse küçümsememelidir” diyerek şu ifadeleri kullandı:

“Uluslararası ilişkilerde ve diplomaside ‘soft power’ diye bir kavram vardır. Bu kavram, sizin nüfus, askeri güç, ekonomide çok güçlü olmadığınız hallerde dahi çeşitli sebeplerle güç elde edebileceğinizi anlatır. Bunu iyi kullanırsanız sonuç da alırsınız. Kıbrıs Türk halkının gücünün en önemli kaynağı iradesidir. Kıbrıs adasının geleceğinin belirlenmesinde, yeni bir statü, bir durum ortaya çıkacaksa Kıbrıs Türk halkının iradesine, ‘evet’ine ihtiyaç vardır. Adanın geleceğinin belirlenmesinde olmazsa olmazdır. Nüfusu ne olursa olsun önemlidir, güç unsurudur. Kıbrıs Türk halkının iradesini ne kadar çok görünür kılarsanız, KKTC de bölgede o kadar güçlenir ve oyun kurucu bir aktöre dönüşür. Bunun dışında bilgi, fikir, proje geliştirme, kamu diplomasisi de birer güçtür. Her düzeyde yapacağınız görüşmede konulara eğer hakimseniz, uluslararası hukuk yönünü biliyorsanız, insan hakları yönüne hakimseniz, diplomasi, siyasi tarih, güç politikası biliyorsanız olası etki ve sonuçlarını kestirebilirsiniz. Bir halkın, devletin temsilcisi olarak öyle bir tablo çizersiniz ki ikna edersiniz.”

“DEVLET OLARAK TANINIP TANINMAMA MESELESİNE TAKILMADAN PROAKTİF DİPLOMASİ ŞART”

Doğu Akdeniz’de doğalgazla ilgili yapıcı, taraflar arasında tanıma-tanımama ilişkisine takılmayıp aşabilecek, yaratıcı bazı öneriler geliştirilmesi halinde uluslararası aktörlerin bunu görmezden gelemeyeceğinin belirten Özersay, “Geçen süre zarfında bunu yapabildiğime inanıyorum. Cumhurbaşkanlığı göreviyle ilgili de iddiam çok daha iyisini yapmaktır” dedi. Bu bölge içerisinde tanınmayan tek devletin sadece KKTC olmadığını, Türkiye’nin de Kıbrıs Rum Devleti’ni tanımadığını söyleyen Özersay, “Bu kaynakların ortaklarının Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar olduğu herkes tarafından kabul edilirken çıkış yolu önermek zorundasınız. Bu göreve geldiğimde ilk yurtdışı ziyaretimi Ankara’ya değil, Roma’ya yaptım. İtalyan doğalgaz şirketi ENI’yle gidip orada yaptığımız görüşme aslında dünyanın artık değişmekte olduğunu sadece devletlerle, uluslararası örgütlerle değil, devlet dışı uluslararası aktörlerle de bizim aşık atmak zorunda olduğumuzun göstergesiydi. Tanınmayan bir devletin Dışişleri Bakanı olarak bu adımları atabildiğime göre Cumhurbaşkanı olarak çok daha rahat atarım” ifadesini kullandı.

“KAMU DİPLOMASİSİNİ DOĞRU KULLANARAK HAK VE MENFAATLERİMİZİ ÇOK DAHA İYİ KORUYABİLİRİZ”

Kamu diplomasisinin önemine işaret eden Özersay, uluslararası kamuoyunu da etkileyecek, belli mesajları doğru verecek şekilde hareket etmenin zorunluluk olduğunu belirtti.

Dışişleri Bakanı olarak görevde olduğu süre içinde kamu diplomasisi yaparak önemli yol aldıklarını anlatan Özersay, cumhurbaşkanı seçildiği takdirde çok daha fazlasını yapabileceğine inancının tam olduğunu aktardı. Özersay konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Kapalı Maraş hakkında birçok söz söylendi. Kapalı Maraş’la ilgili savunmaya yönelik bir yığın argüman ortaya koyulabilir. Kapalı Maraş’a basın mensuplarıyla oraya gidip çeşitli görüntü alınmasına izin verdikten sonra belli bazı şeyleri gerçeğe dönüştürdükten sonra şimdi söylüyorum. O bir kamu diplomasisiydi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kamuoyu 6 yıl öncesine göre Kapalı Maraş’ın açılabileceği ve bunun iyi bir şey olduğu noktasına gelmeye, bunu tartışmaya başladı. Bunu siz uluslararası alanda da yapabilirsiniz.

Örneğin Kapalı Maraş’ın içinde çok sayıda bankadan kalma kasa var. Bu kasaların içinde kıymetli eşyalar, taşınır mallar var. Bugüne kadar bunları muhafaza ettik. Hepsi kameralarla izleniyor, düzenli olarak mühürleri kontrol ediliyor. Bu göreve geldiğim takdirde bu sözlerimi hayata geçirme kararlılığındayım. 1974’ten sonra bizi ve Türkiye’yi uluslararası topluma geldiler talan ettiler, malları çaldılar diyerek tasvir ettiler. Oysa Kıbrıslı Türkler’in yitirilen binlerce malı vardı, canı vardı, taşınır malı da vardı. Kapalı Maraş’la ilgili bugüne kadar olan yanlış algıyı kırabilirsiniz. Aynı isimle devam eden bankaları, şirketleri devam edersiniz, noter huzurunda, uluslararası medya kuruluşları önünde hiç dokunmadığınız, açmadığınız, mühürlü olan kasaları kendilerine iade edersiniz. 46 yıl sonra yapılacak olan bu hamle tam bir kamu diplomasisidir. Aslında sizinle ilgili yaratılmak istenen algıyı baş aşağı çevirirsiniz. Yerine konamayacak olan taşınır mal Kıbrıslı Türkler için de geçerliydi. Kapalı Maraş’tan alınıp Eski Eserler’de muhafaza edilen çok sayıda eser var. Kapalı Maraş’ın içinde bir müze var. Salamis’teki yapıtların çok benzeri eserler bu müzede de var. Bunlar kültürel miras alanında bir zenginliktir. Tüm bunlar kamu diplomasisiyle bir avantaja çevrilebilir.”

Editör: TE Bilisim