Bakanlar Kurulu’nun 17 Ağustos’ta açıkladığı ek mesaideki yeni uygulamayla ilgili karara tepki gösteren, kamuda örgütlü Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası (KTAMS), Kıbrıs Türk Kamu Görevlileri Sendikası (Kamu-Sen), Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası (Tıp-İş), Kıbrıs Türk Hemşireler ve Ebeler Sendikası’nın, 29 Ağustos 2018 Perşembe günü, ek mesaiye kalmama eylemi başlattı.

Haklı bir eylem olduğunu baştan belirtmeliyim. Devletin tepelerinde değil krize karşı önlem almak, hala israf ve vurgun devam ederken, emekçilerin üç kuruşuna göz dikmek abesle iştigaldi. Konunun sağlıkla ilgili kısmına gelince, son yazacağımı başta yazayım: Kıbrıs Türk Hemşireler ve Ebeler Sendikası’nın haklı ‘’hak arayışı’’, trenin son vagonuna, son anda atlama şansı bulan Tıp-İş’in, paçasını kurtarmasına vesile olmuştur. Eylemin sonunda, günah keşişi hemşireler olurken, meclisi, devleti, özel hastaneleri mesken edinip de, Tıp-İş kanalı ile kendisini ifade etme yolunu seçen sağlık statikosu, iflah olmaz ‘’ikinci iş’’ ihtirası adına, yine yasaların bir adım önüne geçmeyi başarmıştır! Tabii şimdilik!
 Gelelim eylem gününe. Eylem günlerinde Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde neler oldu? Tabii bazı konular medyaya yansımadı, yansıtıl(a)madı. İşte duyumlardan bazıları:
Rivayetler odur ki, eylemin ilk günü, Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin Kardiyoloji servisine gelen başhekim, bölüm şefinin yanında, ‘’Mesaiye kalacak kimse yok mu?’’ diye ortaya soruyor. ‘’Yok’’ cevabını alıyor. Bunun üzerine başhekim, servis şefine, mesaiye kalacak kimse olmadığı için, servisi boşaltma talimatı veriyor. ‘’Hasta yatırmıyorsunuz!’’ diyerek sinirli bir şekilde ortamı terk ediyor. O gün, 30 civarındaki kalp anjiyografi tetkiki için bekleyen hastalar İPTAL ediliyor. Serviste yatıp da durumu kritik olmayan hastalar tek tek apar topar taburcu ediliyor! Servisteki personel eksikliği, başhemşirelerin poliklinikten servise hemşire çekmeleri ile giderilmeye çalışılıyor. Serviste kalan 10-15 hasta için ise düzenleme yapılıyor. Servis şefi, sadece kalp krizi vakalarına bakılma talimatını çalışanlarına veriyor.
 Eylemin ilk gününün gecesine, Sayın Sağlık Bakanı, hastaneye geliyor. Beraberinde getirdiği hemşirelerden biri de, müsteşarının, annesi de hemşire olan, yaklaşık 3 ay önce mezun olmuş, genç hemşire akrabası. Çiçeği burnunda erkek hemşire, ateşin içerisine atılıyor adeta! Üroloji servisine yönlendiriliyor. Rivayete göre, bu fedakarlığının karşılığında, kadro konusunda öncelik tanınacağı sözü veriliyor. Gencecik hemşire, daha olayları tam kavrayamamışken, kendinden yaşça büyük meslektaşlarının, ortamın gerginliği nedeniyle, hışmına uğrayınca gözyaşlarını tutamıyor. Sağlık Bakanı, o gece veciz sözünü (!) yüksek sesle herkesin önünde söylüyor: ‘’ Beğenmeyen çeksin gitsin!’’
Tabii perde önünde ise, Sağlık Bakanı’nın talimatı ile çektirilip medyaya servis edilen fotoğraf karesinde, krizle nasıl etkin bir mücadele sergilediklerinin altı çiziliyor. O gecenin büyük bölümü hastane koridorlarında ya da servislerde gezerek değil, ‘’odada’’ geçirilerek görev ifa ediliyor! Yıllarını mesleklerine adamış emektar hemşirelerin emekleri, o gece, tarihlerinin en büyük ‘’ihanetine’’ uğrarken, bazı hekimlerin de ekmeğine yağ sürülmüş oluyor. Çünkü, ek mesai eyleminde önde giden neferleri hazır bulmuşken, bizim statikonun keyfi yerine geliyor, bir taraftan olup bitenleri bıyık altından gülümseyerek izlerlerken, bir taraftan da ‘’mazlum hekim’’ rollerine bürünenler, ‘’hemşireler grevde, hemşire yok, biz sizi yatıramayız’’ diyerek, ‘’tağşiş edilmemiş zeytin yağı’’ gibi üste çıkmayı bile başarıyorlar! Ve… ikinci günün sonunda, varılan uzlaşı ile, eylem sona erdiriliyor…
Sayın Sağlık Bakanı’nın dün, Kıbrıs Postası İnternet Televizyonu’nda verdiği mülakatta, adeta statikoya diyetini ödeyen bir bakan görüntüsü sergilediği, kurduğu cümleleri itinayla seçmek suretiyle de halkımızı olabildiğince incitmemeye gayret ettiği gözlerden kaçmıyordu. Bu da akıllara ‘’sağlıkta ipler kimin elinde’’ sorusunu getiriyordu.
Mülakatta, ‘’geldiğimiz zaman ne yapacağımızı çok iyi bilen bir ekiptik’’ diyen bir Sağlık Bakanı vardı. Teşkilat yasası ile, Sağlık Bakanlığı’nı güçlü bir yapıya kavuşturmaktan, mevcut yasalara uyulması gerektiğinden, kendisinin yasaların üzerinde olmayıp, yasaları uygulamakla görevli olduğundan falan bahsediyordu! Bir ara, Sn. Recep Akdağ’dan kurtulmuş olmanın rahatlığıyla olabilecek bir tavırla, şehir hastanelerini yine şehir efsanelerine bağlayıverdi. Kendi kendini gaza getirip ‘’ikinci iş saçmalık’’ dedi! ‘’İkinci iş, o iş, bu iş diye sınıflandırılmaz!’’ dedi. ‘’Sokakta hasta düşerse hekim bakınca ikinci iş mi olacak?’’ dedi. Yüce Mahkeme’nin gözünün içine baka baka çıkarılan, yasal dayanağı bile olmayan tüzükle, bir yıl boyunca kamu hekimlerinin makbuz kesmeden, özel hastanelerde hasta baktıklarına değindi. Bunu da düzelteceğinin sinyallerini verdi. Düzeltme derken, miadı dolmuş tüzüğün, sözüm ona, daha kuvvetli bir şekilde tekrar gündeme getirileceğinin sinyallerini verdi (keşke Sayın Ombudsman tam da burada devreye girebilse)! Hatta bu amaçla, makbuzların bile basıldığının müjdesini, adeta, ‘’diyetini ödemiş teknokrat bakan’’ edasıyla verdi! Gerçekten de, ne yapacağını çok iyi biliyordu! Şaka bir yana, konuştukça kendi kendine çelişiyor, konuları derinlemesine bilip de kendisini dinleyenlere, ‘’sağlık adına yine büyük maddi ve manevi kayıplar kapıda’’ dedirtiyordu!
Ek mesai eyleminin haklı savaşçıları iken, ne yazıktır ki, toplumun önüne ‘’tu kaka’’ olarak lanse edilen, çalışmaktan bırakın ikinci iş yapmaya, bebeklerini bile emzirmeye fırsat bulamayan, ek mesai ödenekleri ise benzin parasını bile karşılamayan emektar hemşirelerimiz olmuştur!
Ek mesai eyleminin en ‘’ballı tayfası’’, ‘’ikinci iş meraklısı’’ ip cambazları olmuştur! Gizli kapaklı yapılan fikir alışverişleri ile (aynı yolun yolcuları olanlar pazarlık yapmazlar), ikinci işe giden yol haritası yeniden çizilmiştir. Geminin kaptanı ise tabii ki Sayın Sağlık Bakanı seçilmiştir! Olayların kronolojik gelişimi, her şeyi gözler önüne sermektedir!
Aslında, olan yine hastalara olmuş, kalp anjiyosu planlanmış olup da eylem nedeniyle evlerine gönderilen 10 hastanın akıbetleri merak konusu olmuştur! Sağlıkta iplerin kimin elinde olduğu aşikardır! Peki ya, eylem nedeniyle evlerine gönderilen bu 30 hastadan herhangi birisinin başına, ‘’bile bile yaşatılan tıbbi işlem ertelemesi’’ nedeniyle bir iş gelmesi durumunda, yasal ve vicdani sorumluluğunu da o ipleri elinde tutanlar üstlenecek mi?
 Hemşireler kimin umurunda(!)? Asıl mesele, ‘’ikinci iş kaymağından’’ taviz vermeyen, hekimlik mesleğinin statiko üstadlarının ve yandaşlarının, görevli oldukları hastanelerindeki mesailerini bile bitirmeden kendilerini dışarı atıp, kendi kurdukları ve asıl para getiren ‘’ekmesailerini (!)’’ tamamlamak üzere, nemalanma yuvalarına doğru aşkla ve şevkle koşmaya devam edip etmeme meselesidir! Peki ya devlet nerede? Evet, mandamusa ‘’mendebur’’ diyen bir kişiyi, Sağlık Bakanlığı’nın makam koltuğunda tutan devlet nerede? Yorumsuz… 
Peki ya Yüce Yargı?...
Dr. H. İlker İpekdal
 İletişim: 0542-8529899