Güneyde çalışan işçilere orada kalmaları şartı ile geçmelerine izin verildi.

Tabii bu konu üzerinden yapılan tartışmalarda hemen başladı.

Özellikle sosyal medya tam bir kargaşa yeri.

Kimisi Devlet vatandaşına sahip çıkıp ya iş, aş vermeliydi yada gün içinde işlerine gidip gelmeleri için güneye geçmelerine izin verilmeliydi diyor.

‘’Aha zaten bizde testler yetersiz hiçkimde maske takmıyor .Güneyde hiç olmazsa daha ciddi uygulamalar var .Bunun için açılmasında sakınca yok’’ diye bilgisi olmayıp fikri olanlarda var.

Tabii işi hükümete mensup partilere duydukları farklı öfkelerin içerisine monte edip işçi emekçi hakları ,milliyetçilik üzerinden dramatize edenler ,bir partiye olan yakınlık dolayısı ile partisel çıkarlar üzerinden seslendirerek politize edenlerde yok değil.

Devlet ve Hükümet kavramlarını birbirine karıştırıp bunlar üzerinden istediğini döven cüheylada çok.

Birde bu salgın durumunda ''salgın bitinceye kadar giden gittiği yerde kalsın gelecek olanda varsada karantinaya girsin'' diyenler var.

Peki gerçek ne ?Hangisi doğru?

Hükümet hangi düşünce ile hareket etmeliydi.Salgının devam ettiği bir yere elini kolunu sallayarak gidilip gelinmesine izinmi vermeliydi?Yoksa karantina tedbirlerine göremi hareket etmeliydi.

Güney Kıbrıs ülkeyi dışardan gelişlere açmış, hala vakalar var. Üstelik hepsi bir yana bu hastalıktan hala yoğun bakımda yatan hastalar mevcut.Salgın devam ediyor yani.

Buna karşın kuzeyde vaka yok, üstelik en önemli gösterge yoğun bakımda bu salgın sebebi ile yatan hastada yok.

Güneye geçenlerin kuzeydeki 400 bin insanın ,çoluğun çocuğun sağlığınıda düşünerek farklı çözümler üretmesi ,3-4 arkadaşın biraraya gelerek görünen o ki en fazla 1 aylığına ev kiralaması zor bir şey değildi.

Ama yinede bazılarımız en çok sevdiğimiz işi yapıyor, birilerini birileri üzerinden dövmek için bahane arıyor.İş karıştırıyoruz.

Birde salgının devam ettiği günlerde İskeleyi,Lefke- Güzelyurtu kapatalım diğer ilçelerden kimse gelmesin diyen ve bugün

güney ile kapıları neden açmıyorsunuz diyenler var .Onlarıda anmadan olmaz.Onlarda bir başka ironi.Tufan Erhürman hocanın ''Kıbrıslı Türklerin halleri ''kitabında bahsettiği hallerimizle uyumlu.

Salgının dünyada yaşattığı ölümleri ,evlerimize kapanıp endişe ile beklememizi,Kolonyadan bayılacak duruma gelişimizi,

İngilterede yaşamını kaybeden 100 ‘e yakın Kıbrıslı Türkün yakınlarının feryatlarınıda unutmuşa benziyoruz.

Sosyal medyada konuyu dramatik seviyede seslendirenlere gelince.

Psikiyatr Doç. Dr. Hakan Atalay bu konuda bakın ne diyor.

“Yaşanmış kötü olayların dramatize edilerek izleyenlere sunulması, insan doğasında eskiden beri mevcut olan karşıdakine acıma, üzülme, merhamet gibi duyguların, empati yetisinin körelmesine neden olabilir. Olayların kanıksanması ve acıma, korku gibi duyguların tekrarlarla köreltilmesiyle insanları bir arada tutan, “prososyal” denen duygular gücünü yitirebilir. İnsanlar birbirine kayıtsızlaşabilir. Bu da ortak yaşamın giderek daha zor hale gelmesine neden olabilir.''

Hükümet akıl ve bilim ile karar vermeliydi. Duygusallıkla değil.

Doğru karar verdi.